İÇİNİZ KARARMASIN, ÇIKIŞ VAR
Üç dört sene boyunca adeta dilimizde tüy bitti. “Herkes biat etsin istiyorlar, sıra hepinize gelecek” dedikçe “Hayır, kendinize müttefik bulmaya çalışıyorsunuz” diye atarlanıyorlardı. “Cumhuriyet de Hürriyet de hedeflerinde” diye konuşup yazdıkça, buna oradakiler bile itiraz ediyordu: “Siz başınızın çaresine bakın, biz hancıyız bu iktidar yolcu, siz bir aradan çekilin hele biz nasılsa bu iktidarın icabına bakarız. Hep öyle olmadı mı?”
TEK TEK DÜŞÜRDÜLER
Olmadı canım, olmadı bitanem, olmadı iki gözüm. Siz, “Yesinler birbirlerini” diye ellerinizi ovuştururken, siyasal iktidar “mutlak egemenliğinin” taşlarını döşüyordu. O iktidarın aveneleri de “Muhalefete saygımız sonsuz” diye diye muhaliflerini tek tek düşürdüler. İsim isim hedef gösterdiler ve hepsi tasfiye oldu. Bugün halen “Şu da gidecek, bu da hain, filanca teröristten beter” diye listeler yapıyorlar. Öncekiler çıktığı gibi bu da çıkacak, maalesef bir süre daha borularını öttürecekler.
HEPSİ BİLİYOR
O arada medya mahallesi “O cemaatten değil, bu terörist değil, onu tutuklayan savcılar terörden tutuklu” laflarıyla geyik muhabbetine devam edecek. Niye? Bu tür polemik zararsız da ondan. Hem, bu havanda su dövdükçe başlarının belaya girmeyeceğini biliyorlar. Aylardır hapisteler, Kadri Gürsel, Mehmet Altan, Ahmet Şık, Nazlı Ilıcak, Murat Sabuncu, Şahin Alpay, Ahmet Altan, Murat Aksoy, Ali Bulaç, Atilla Taş, Gökçe Fırat, İnan Kızılkaya, Musa Kart, Mümtaz’er Türköne, Ünal Tanık, Tunca Öğreten ve isimlerini sıralayamayacağım, tanıdığım tanımadığım yüzlerce gazeteci… Mesele terör örgütü üyeliği değil, mesele darbecilik değil, mesele cemaatçilik değil. İçeridekiler, neden içeride olduklarını çok iyi biliyor, dışardaki yakınları dostları da öyle. Egemenler, canlarını sıkan, başlarını ağrıtan kimseyi istemiyorlar etraflarında. Bırakalım “O cemaatçi, bu değil” laflarını. Yüzlerce gazeteci, milletvekilleri dahil yüzlerce siyasetçi, kadın, bebek, ihtiyar, tümü masum on binlerce tutuklu. Akademisyen, memur, işçi, yüzbinlerce işsiz, aşsız insan. Gündem, içeridekileri kimlikleri üzerinden kritik etme zamanı mı Allah aşkına?
DÖRT KİŞİDEN BİRİ İŞSİZ
Ürkütüle ürkütüle kutuplaştırılan, birbirine düşman edilen toplum, gerçek sorunlarının bile farkında değil. Hadi diyelim ki, terörist ilan edilen yüzbinler toplumu ilgilendirmiyor. Ekonomi yolunda mı? Çakılmış eğitim sistemi hiç mi umurunuzda değil? Sağlıkta kangren büyüyor, farkında mısınız? OHAL KHK’ları ile işini kaybeden yüzbinler bir yana, resmi işsizlik oranları yüzde 12’yi geçti. Reelde yüzde 20’nin üzerinde. Niye? İşsizliğini İşkur’a bildiren mi var!
NEDEN ACIMIYORLAR?
Egemenler halen, “Acırsak acınacak hale geliriz. Merhametten maraz doğar” laflarıyla bıçaklarını biliyor. Neden? Onu da yine kendileri itiraf ediyor: “Acıdıklarımız fırsatını bulunca bizi yok edecek.” Mesele bu. Bu kadar basit. Oturdukları koltuktan kalkmazlar, iktidardan gitmezler, gidemezler. Ne referandum ne seçim, sandığa umut bağlamak boşa! Kendileri de gidemez, aveneleri de. Tüm suçları birlikte işlediler. Yaptıklarının tamamının suç olduğunu biliyorlar. İç hukuk bitti, uluslararası hukukla da köprüleri atıyorlar. Avrupa Birliği aleyhtarlığı niye sanıyorsunuz, yarın öbür gün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını da tanımayacaklar.
DAHA ÖNCE NASIL OLDUYSA ÖYLE
“Çok içimizi kararttın, çıkış yok mu” diye hayıflananlar var, biliyorum. Geçen yazıda ABD tarihinde dört dönem başkanlık yapan Franklin Delano Roosevelt’ten bahsetmiştim. Birinci Dünya Savaşı’nda 114 bin askerini kaybetmiş, 1930’larda ekonomide büyük buhranın etkisiyle çöküşün eşiğine gelmiş bir ulustur, Amerika. Böyle kasvetli bir ortamda seçilir Roosevelt. Dört kişiden biri işsizdir. ABD bırakın “süper güç” olmayı, “güç” bile değildir. Bankaların çoğu kapalıdır. Roosevelt, üstüste aldığı kararlarla topluma güven aşılar, sakin radyo konuşmalarıyla vatandaşın parasını tekrar bankalara yatırmasını sağlar. İşler toparlanırken İkinci Dünya Savaşı patlar.
ROMANYA’DAN BİLE GERİ
ABD’nin 170 bin askeri vardır, düşenebiliyor musunuz, Romanya’dan bile az! Roosevelt epey süre ülkesini dışarıda tutar. O arada, savaş sanayiine hız verir, fabrikalar çalışmaya başlar, işsizler iş bulur. Lakin Avrupa’da Almanya, Pasifik’te Japonya’nın yayılmacı ve işgalci tutumu ile çaresiz savaşa girer. Yüzbinlerce uçak, tank, silah üretir, donanmasını güçlendirir. Başta İngiltere olmak üzere müttefiklerini silahlandırır, sınırlı sayıda askerini Avrupa ve Kuzey Afrika’ya yollar. Roosevelt’in dört oğlu da savaştadır. Birinin uçağı düşer, eve cenazesi döner. Uzatmayayım, ABD savaştan galip çıkar.
KURUCU BAŞKAN
Roosevelt, adeta ABD’nin ikinci kurucu başkanı olmuştur. Ortaya koyduğu anlayış, bugün dahi egemendir. Ve ne ondan önce, ne de ondan sonra hiçbir ABD Başkanı, üçüncü dönem aday olmayı aklından bile geçirmemiştir. Roosevelt, 12 yıllık başkanlığı boyunca sadece 30 radyo konuşması yapmış. O konuşurken, yolda yürüyen bir Amerikalı, kesintisiz konuşmasını dinleyebilirmiş, her yerde açıkmış çünkü. Israrlara rağmen fazla konuşmamış, değeri düşmesin diye.
O ASKERLERE NE OLDU?
Ezcümle, hiçbir şey için geç değil. Ne kadar dibe vurulursa vurulsun, tekrar toparlamak mümkün. Bu da ancak güven veren bir yönetim, inançlı bir halkla olur. Soran sorgulayan parlamento ile olur, medya ile olur. Vatandaşına, askerine sahip çıkan devletle olur. Cevapsız bir sualle bitireyim: Sahi, aylar önce IŞİD’in yaktığı iddia edilen askerlerimize ne oldu? İnceleniyordu hani, inceleme bitti mi? Bırakın kamuoyunu, ailelerine bir şey söylendi mi?
Tarık Toros/ tr724