ABDULLAH AYMAZ
Necmeddin Şahiner Ağabeyimizin araştırmalarından anladığımıza göre: Üstad Bediüzzaman Hazretlerini Birinci Dünya Savaşı sırasında üç talebesiyle esir eden Ruslar, yalnız yanında Said ismindeki talebesini bırakarak, diğerlerini Van, Culfa, Tiflis, Kloğrif ve oradan da Kosturma’ya sevk ederler. Kosturma’da Bediüzzaman’ı esirler kampına götürürler. İslam Tarihi isimli eseriyle tanınan Avukat Abdurrahim Zapsu orada geçen bir hâdiseyi bir subay arkadaşından şöyle naklediyor: ‘Ben Birinci Cihan Harbi’nde Bitlis mevkiinde yaralı olarak esir olurken Bediüzzaman da o gün esir düşmüştü.
O, Sibirya’ya gönderilmişti ve en büyük esirler kampında idi. Ben Bakü’nün Nangün adasında idim. Günün birinde esirleri teftişe gelen ve kampı gezerken Bediüzzaman’ın önünden geçen Nikola Nikolaviç’e ehemmiyet vermiyor ve yerinden kımıldamıyor. Başkumandanın nazar-ı dikkatini çekiyor, tekrar bir bahaneyle önünden geçiyor, yine kımıldamıyor. Üçüncü defasında önünde duruyor, tercüman vasıtasıyla aralarında şöyle bir muhavere geçiyor:
“Beni tanımadın mı?
“Evet tanıdım. Nikola Nikolaviç’tir. Çar’ın dayısıdır. Kafkas Cephesi Başkumandanıdır.’
“O halde niçin hakaret ettin.’
“Hayır, ben kendilerine hakaret etmiş değilim. Ben mukaddesatımın emrettiğini yaptım.’
“Mukaddesat ne emrediyormuş?’
“Ben Müslüman âlimiyim. Benim kalbimde İslâmî iman var. Kendisinde bu iman olan bir şahıs, bu imana sahip olmayan şahıstan efdaldir. Ben sana kıyam etseydim, mukaddesatıma hürmetsizlik yapmış olurdum. Onun için ben kıyam etmedim.’
“Şu halde bana imansız demekle benim şahsımı, ordumu hem de milletimi ve Çar’ı tahkir etmiş oluyor. Derhal Divan-ı Harb kurulsun sorguya çekilsin.’
Bu emir üzerine Divan-ı Harp kuruluyor. Karargahtaki Türk, Alman, Avusturya subayları hepsi ayrı ayrı Bediüzzaman’a ricâ ederek, Başkumandan’dan özür dilemesi için ısrar ettilerse de onun verdiği cevap şu oluyor; “Ben âhiret diyarına göçmek ve Resulullah’ın huzuruna varmak istiyorum. Bana bir pasaport lâzımdır. Ben imanıma muhalif hareket edemem.’
“Buna karşı kimse sesini çıkarmıyor, neticeyi bekliyor. Sorgulama bitiyor. Rus Çarı’nı ve Rus ordusunu tahkir maddesinden idam kararı veriyorlar. Kararı infaza gelen bir manga askerin başındaki subaya, büyük bir sevinçle ‘Müsaade ediniz, on beş dakika vazifemi ifâ edeyim’ diyerek abdest alıp iki rekat namaz kılarken, Nikola Nikolaviç geliyor, kendisine hitaben: “Beni affediniz, sizin beni tahkir için bunu yaptığınızı zannediyordum. Hakkınızda kanuni muâmele yaptım. Fakat şimdi anlıyorum ki, siz bu hareketinizi imanınızdan alıyorsunuz ve mukaddesatınızın emirlerini ifâ ediyorsunuz. Hükmünüz iptal edilmiş, dinî salâhiyetiniz / salâbetinizden dolayı takdire şâyansınız. Sizi rahatsız ettim. Tekrar rica ediyorum, beni affediniz."
“Bütün Müslümanlar için şâyân-ı misal olan bu dînî salâbeti ve yüksek seciyeyi arkadaşlarından bir yüzbaşı gördüklerine dayanarak anlatıyordu… Bunu duydukça gayr-i iradî gözlerim yaşla doldu.” (Ehl-i Sünnet Mecmuası, 2:46, 15 Teşrin-i Evvel 1948)
Risale-i Nur’un müellifi işte böyle şehamet-i imaniyeye sahip kahraman ve yiğit bir zât. Onu ve eserlerini anlayıp kıymetini takdir edebilelim.
Lübnanlı bir âlim ve kanaat önderinin mensuplarının kendisine gönderilen bu resimler, muhterem bir kardeşimiz tarafından bana ulaştırıldı. Kendisine, Ukrayna’da görevli Lübnanlı bir imam bunları kendi mürşidlerinden temin edip göndermiş. Hepsine ayrı ayrı teşekkür eder Cenab-ı Hakk’ın rahmet, bereket ve inayetinin hepsinin üzerine olmasını niyaz ederim