ABD'nin önde gelen yayın kuruluşlarından Washington Post gazetesinde, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin arka planında Suudi Kraliyet ailesi içinde yaşanan çatışma ve düşmanlıkların olduğu iddia edildi.
Habertürk'te yer alan çeviriye göre gazetenin kıdemli yazarlarından David Ignatius, "Kaşıkçı cinayetinde Suudi ailesi içindeki kıyasıya düşmanlığın kökleri var" başlıklı makalesinde, "Cemal Kaşıkçı’nın acımasız cinayetinin arkasında, Suudi kraliyet ailesi içinde Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın paranoya ve pervasızlığını besleyen bir güç mücadelesi yatıyor." ifadelerini kullandı.
Suudi Kral Abdullah’ın Ocak 2015’teki ölümünden sonra hanedan içinde iktidarı ele geçirme savaşının başladığını belirten Ignatius, Kral Abdullah’ın oğlu Turki bin Abdullah yanlıları ile Veliaht prens Muhammed bin Selman yanlıları arasında yaşananların 'casusluk romanlarını' aratmayacak düzeyde olduğunu vurguladı.
HANEDAN İÇİNDEKİ ÖFKE GİRDABI KAŞIKÇI'YI İÇİNE ÇEKTİ
Ignatius, ülkede önde gelen Suudiler ile Suudi Arabistan konusunda uzman Amerikalı ve Avrupalı kaynaklara dayandırdığını belirttiği makalesinde, Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın iktidarı ele geçirdikten sonra düşman olarak gördüklerine karşı gittikçe gergin ve saldırgan tutum takındığını, yurt içi ve yurt dışındaki muhaliflerin kaçırılarak gizli bölgelerde işkence ile sorgulandığını savundu.
Hanedan içindeki bu kanunsuzluk ve öfke girdabının Kaşıkçı’yı da içine çektiğini belirten Ignatius, şöyle devam etti:
"İstihbarat bulgularını gözden geçiren ABD ve Suudi uzmanlarının temel noktası şu: Kaşıkçı, Riyad'daki kraliyet tarafından gönderilen, 18 ay önce oluşturmuş hızlı aksiyon yeteneği bulunan bir ekip tarafından öldürüldü. Kasıkçı'nın kışkırtıcı gazeteciliği, Katar'a ve Türkiye'ye olan bağları, gittikçe otokratikleşen Veliaht Prensi kızdırıyordu ve Temmuz 2018'de (Kaşıkçı’nın) 'geri getirilmesi' emrini verdi. ABD istihbaratı, üç ay sonra Kaşıkçı'nın İstanbul'da kaybolmasına kadar bunu tam anlamadı."
KUSHNER'İN ZİYARETİNDEN SONRA MUHALİFLERE BASKILAR ARTTI
ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı ve başdanışmanı Jared Kushner’in Ekim 2017’de Bin Selman’a yaptığı içeriği gizli özel bir ziyaretin ardından Veliaht Prensin muhaliflere karşı baskıları artırdığı, 200’den fazla Suudi prens ile iş adamının Riyad’daki Ritz Carlton Oteli'ne hapsedildiği hatırlatılan makalede, Bin Selman’ın düşman listesinin en başında ise Turki bin Abdullah’ın yer aldığı, Bin Abdullah’a en yakın isimlerden askeri danışmanı General Ali el Kahtani’nin de gözaltında tutulduğu sırada öldüğüne işaret edildi.
Makalede, Bin Selman’ın ABD’yi ilk defa Obama yönetimi sırasında ziyaret ettiği, enerjisi ve reformcu fikirleri nedeniyle Washington’da kendisine yönelim olduğu kaydedildi.
Ignatius, diğer yandan Bin Selman’ın muhalifi Turki bin Abdullah yanlılarının da Asya ülkelerinde önemli bağlantılar sağladığı ve bunların Bin Selman’ın reform gündemini rahatsız ettiğini belirtti.
Makalede, Kral Abdullah’ın oğlu Turki bin Abdullah’ın yakın çevresinden Ubeyd adlı iş adamının Çin’de Veliaht Prensin ekonomik söylemlerine aykırı temaslarda bulunmasından dolayı Suudi istihbaratı yetkililerince Çin makamlarına hakkında ‘Pakistanlı teröristleri finanse eden iş adamı” ihbarı yapılarak ülkeye geri getirilmeye çalışıldığı ancak bu operasyonun Çin devletine karşı ‘utanç verici bir başarısızlıkla’ sonuçlandığı kaydedildi.
Aile içindeki bu çekişmelerin Kaşıkçı’nın ölümüne götüren bir paranoyak zihniyeti beslediğini ifade eden Ignatius, Ubeyd’in Çin’den kaçırılma girişiminin Kaşıkçı’nın İstanbul’daki durumuna benzediğini savundu.
"BİN SELMAN, SADDAM HÜSEYİN'İN GÜNLERİNİ HATIRLATIYOR"
Bin Selman’ın bu operasyonlarda direkt müdahalesine yönelik şu ana kadar ‘kesin bir delil’ bulunamadığını savunan yazar, Ubeyd ve Kaşıkçı operasyonlarının kraliyet içinde özel bir hücre yapı tarafından organize edilmiş olabileceğini iddia etti.
Makalede şu görüşlere yer verildi:
“Riyad'daki Bin Selman’ın acımasız paranoyası Saddam Hüseyin günlerindeki Bağdat'ı hatırlatıyor. Kaşıkçı’nın öldürülmesiyle ortaya çıkan bu ışık tutmalar, bölgeye ezici bir biçimde gelen Saddam benzeri despotizm eğilimini kontrol etmek için Suudi Arabistan’a ve ABD’ye son şansı veriyor. Krallığın ana müttefiki olarak ABD, bu aile çatışmasını Suudi Arabistan’a ve dünyaya daha fazla zarar vermeden yatıştırmak zorundadır.”