Son günlerde önce İstanbul Üsküdar’da salgın döneminde hayatını kaybeden işçiler için kılınmak istenen gıyabi cenaze namazına müdahale eden polis, Emek ve Adalet Platformu üyelerini cami içerisinde yerlerde sürükleyerek gözaltına aldı. Emek ve Adalet Platformu, muhalif bir dindar grup olarak biliniyor.
Ardından Gaziantep’te Furkan Vakfı gönüllülerinin cami içerisinde biber gazlı müdahaleyle yaka paça dışarı atılması gündeme geldi. Polisin daha sonra başta Adana olmak üzere birçok ilde Furkan Vakfı mensuplarına yönelik sert tutumu ve vakıf kurucusu Alparslan Kuytul’un da gözaltına alınması birçok kesimden tepki gördü.
Her iki olayda da muhalif ‘İslami’ gruplar, AKP iktidarına karşı muhalefet etmeleri nedeniyle polisin sert ‘cezalandırma’ yöntemlerine muhatap oldu. Uzun yıllardır İslamcılık, milliyetçilik, dindarlık meselelerini takip eden gazeteci, akademisyen ve antropolog Ayşe Çavdar, son günlerdeki bu iki olay üzerinden yaptığı yorumda, bunun son olmayabileceğini savunuyor. Çavdar’a göre Kuytul’a olanların yarın öbür gün, özellikle de İçişleri Bakanlığı koltuğunda Süleyman Soylu oturmaya devam ederse, İsmailağa Cemaati’nden Cübbeli Ahmet’e veya Adıyaman merkezli menzil tarikatına olmayacağının bir garantisi yok.
Çavdar, ‘benzerler atası rekabet’ dediği bir teorisi olduğunu belirterek, AKP’nin ‘kendisine benzeyen’ gruplardan gelen eleştirilere karşı daha tahammülsüz olduğunu savunuyor. Dindarlıktan, İslami söylemden kendisine soru gelmemesini isteyen iktidarın, gelebilecek soruları da yasaklama ve cezalandırma yöntemleriyle ezdiğini belirtiyor. Polisin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde başörtülü kadınlara karşı tutumun çok belirgin olduğunu kaydeden Ayşe Çavdar, “Asıl mesele sorunun dindarlardan gelmemesi. Yani benzerinin kendisini eleştirmemesi” diyor.