Akyol'un bugünkü yazısı şöyle:
İktidar nereye?
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin gidişatı bir bakıma Türkiye’nin gidişatıdır; sadece iktidarda olduğu için değil.
Demokrasi tarihimizde devlet ve toplum hayatını herhangi bir iktidardan daha fazla etkilemekte olduğu için...
1946’ya kadarki “Parti Devleti” dönemi hariç, 1950’den bu yana parti politikası hiçbir dönemde kamu kurumlarında ve hatta bağımsız olması gereken yargıda böylesine belirleyici olmamıştı.
İşte yeni sistemle devletin erkler dengesi de değiştirildi.
Avukatlıktan mülakat yoluyla yargıçlığa atananların çok büyük bir kısmı resmen parti kademelerinde görevli AK Partililerden oluşuyor; CHP’li Barış Yarkadaş isim isim açıkladı.
Toplum hayatı bakımından da AK Parti en teşkilatlı ve en hiyerarşik partidir, söylem ve davranışlar hızla yukarıdan aşağıya yaygınlaşıyor.
GELİNEN NOKTA
Bu gidişin partililerde kazanma ve memnuniyet duygusu yaratması anlaşılabilir bir olaydır. Fakat toplumun genelini nasıl etkiliyor? Uzun vadede nereye gidiyoruz?
Böyle “Nereye gidiyoruz?” diye sosyolojik araştırmalar yapıldığını, müzakere edildiğini duymadık.
Referandumda, üstelik normal bir referandum da değildi, devlet gücünün ve muazzam propaganda makinesinin seferber edildiği referandumda ancak yüzde 51.4 evet çıkarılabildi; tartışmalar da sürüyor.
Meral Akşener’in birçok yerde engellenmesi, hatta OHAL yetkisiyle “1 günlük yasak” ilan edilmesi tipik bir örnektir.
Bütün bunlara ve MHP’nin resmi desteğine rağmen ancak yüzde 51.4 evet çıkarılabildi.
AK Partililer, 2001’de nasıl yola çıktıklarını, geldikleri noktanın ise Ankara’da SBF öğrencilerinin yaptığı geleneksel “İnek Bayramı”nı bile yasaklamak olduğunu ciddiyetle düşünmeliler.
GÜL’ÜN AÇIKLAMALARI
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün saygın bir devlet adamı olduğunu kim inkâr edebilir?
“Tarafsız cumhurbaşkanı”nın anayasa hukukundaki tanımı felsefesiz, fikirsiz demek değildir; parti kavgalarının üstünde kalabilen cumhurbaşkanı demektir.
Böyle bir cumhurbaşkanlığı yaptı.
Dünkü açıklamalarında da sağduyu egemendi. En önemlisi “uzun süredir bazı çevreler, bazı siteler sosyal medyada başta ben olmak üzere AK Parti’nin gerçek öncüleri, kurucuları, onun içeride dışarıda, başarısında, itibarında çok büyük emeği geçmiş arkadaşlar hakkında ağza gelmeyecek laflar, küfürlere varan söylemler, her türlü ahlak dışı davranışlar” konusunda ortaya koyduğu haklı tepkidir.
Bu tablo sadece Gül’le ilgili değildir, Ahmet Davutoğlu ve Bülent Arınç gibi şahsiyetlere de “küfürlere varan söylemlerle” saldırıyorlar.
Bu şahsiyetlere böyle davranılırsa, bu dilin, bu tarzın toplumda kutuplaşmayı nasıl körüklediğini AK Partililer iyi araştırmalı, iyi düşünmelidir.
İKTİDARIN SORUMLULUĞU
Kişiliklere saldırı adeta bir tarz haline geldi. Aynı çevrelerin saldırılarına maruz kalan, aynı çevrelerce devlet sopasıyla tehdit edilen sivil vatandaşları ve kurumları bir düşünün!
Mağduriyetleri ayıklayacağı söylenen OHAL Komisyonu niye üç aydır kurulmadı?
Toplumdaki gerilim ve kutuplaşmanın tırmandığı boyutlar görülerek hızla normalleşmek zorunludur.
Demokratik başkanlık sistemlerindeki denetim mekanizmalarına yer vermeyen yeni sistemde, her zamankinden daha itidalli ve kapsayıcı davranmak daha da zorunludur.
Bu öncelikle iktidarın sorumluluğudur.
Böyle devam edilebilir mi?
AK Partililerin “Nerede hata yaptık, nereye gidiyoruz?” diye düşünmesi insani, ahlaki ve milli bir sorumluluktur.
Siyasette katılımlara kapıları açmadan, farklı görüşlere açılmadan kapsayıcı olmak mümkün değildir.
İktidar bunu yaparsa ülke de kendisi de rahatlar.