Doların yükselişiyle birlikte kapıyı çalan kriz halkı nasıl etkileyecek?
Bu kur artışı ithal girdi kullanan birçok sektörde bir maliyet enflasyonuna yol açacak. Bunu önümüzdeki aylardan itibaren peyderpey görmeye başlayabiliriz. Kur artışından kaynaklanan bir fiyat artışıyla enflasyon çarşıya pazara yansıyacak. Zaten Merkez Bankası da bunu kabul etti. Dolayısıyla yüzde 6’lık, yüzde 7’lik hedeflenen enflasyonlar hak getire, çift haneli enflasyonlar söz konusu olacak. Bir kere bunun bütün alt orta kesimler üzerinde bir etki yaratacağı açık.
BÜTÜN SEKTÖRLERDE İŞTEN ÇIKARMA BEKLEYEBİLİRİZ
Bu yüksek fiyat artışına karşılık gelir ayağında bazı aksamalar, eksilmeler söz konusu olacak. Son seçimde seçim vaadiyle asgari ücreti 1300 TL yapmışlardı, biraz da iç talep olsun diye. O 1300 liranın 100 lirasını devlet karşılıyordu. Bütçeden 10 milyar lira kadar bir harcama yapıldı bunun için. İşverenin ödemesi gereken primleri devlet ödeyerek bunu sübvanse etti. Bu destek de 2017’de kalkıyor. Dolayısıyla işverenlere böyle bir ücret maliyeti gelecek.
Yanı sıra asgari ücret 100 TL daha artırılsa, 1400 TL yapılsa bu asgari ücretin işverene maliyeti 2170 TL ediyor. Şimdi 2170 TL maliyetle bu kriz şartlarında işveren işçi çıkarmadan istihdama devam eder mi? Özellikle ekonomi daraldığı anda, burada peyderpey, eğer hava açmaz iklim değişmezse bütün sektörlerden bir tensikat, işten çıkarma bekleyebiliriz.
İŞSİZLİK VE ENFLASYON ÜST ÜSTE BİNECEK
Bu ne demektir. Bu yüzde 11 diye açıklanan son resmi işsizliğin her ay yukarıya doğru seyri demektir. 3,5 milyon olarak açıklanan resmi işsizlere her ay 100 binlerin eklenmesi demektir. Mutlaka sanayi kesiminden, inşaat kesiminden, hizmetler kesiminden, hem mavi yakalı hem beyaz yakalı işsizler olacaktır.
Dolayısıyla toplumu bir yandan yükselen enflasyon bir yandan da yükselen işsizlik problemi ile karşı karşıya görebiliriz önümüzdeki günlerde.
DAYANIKLI TÜKETİM MALLARINDA CİDDİ TALEP DÜŞÜŞÜ VAR
Sektörel olarak bakıldığında, bu tabii sektörden sektöre fark edebilir. Bunun şimdiden izlerini görüyoruz. Sanayide özellikle birtakım sektörlerin daha ciddi kan kaybı olduğunu görebiliriz.
Mesela?
Dayanıklı tüketim mallarında mesela çok ciddi bir talep düşüşü var. Beyaz eşya satışları son derece düşmüş durumda. Çünkü insanların en çok en kolay vazgeçebilecekleri, erteleyebilecekleri harcamalar dayanıklı tüketim malları vs’dir. Yani otomobil almayı ertelersiniz, beyaz eşya yenilemeyi ertelersiniz, televizyonu yenilmeyi ertelersiniz ama gıdadan, zorunlu giyimden, kiradan çok kolay vazgeçemezsiniz.
AVM’LER ZORDA, BEYAZ YAKALI İŞSİZLİĞİ KENDİNİ HİSSETTİRDİ
Dolayısıyla böyle iç pazara dönük sektörlerde bir düşüş var. Nitekim AVM’lerin cirolarına bakıldığında, perakende sektörüne bakıldığında, belli düşüşler hemen görünüyor. Orada özellikle yüksek kiralarla baş edemeyen perakende sektöründe ciddi bir dökülme var ve oradan kaynaklanan ciddi bir beyaz yakalı işsizliği hemen kendini hissettirdi.
Sanayi tabii esas önümüzdeki zaman dilimi içerisinde ciddi sıkıntıya girebilir. Çünkü özel sektör firmalarının net 211 milyar dolar borçları var, döviz açıkları var. Bu kur artışlarıyla beraber bu firmaların bilançoları çok ciddi zarar yazmaya başladı. Bununla ayakta kalmaları çok zor. Dolayısıyla bu firmaların çalıştıkları bankalar ayrıca bu firmaları köşeye sıkıştırabilir. Kendilerini kurtarmak açısından kredilerini geri çağırabilir. Ve bu firmalarda irili ufaklı önemli dökülmeler başlayabilir.
HER SEKTÖRDE FİRMA DÖKÜLMESİ MUHTEMEL
İnşaat sektöründe keza, konut satışları vergi indirimleri ve faiz teşvikleriyle biraz canlandırıldı ama bu kur şoku, özellikle Avrupa Birliği’nin Türkiye hakkındaki Avrupa Parlamentosunun müzakereyi dondurma kararının arkasından taleplerde önemli gerilemeler olur.
İç talep gerilemesini telafi edecek bir dış pazar da yok. Çünkü hem Avrupa’da ekonomi sıfır büyüme halinde ve talep yok hem de Ortadoğu pazarlarında önemli bir düşüş yaşandı. Dış talep olmadığı için bütün umut iç talepte. İç talepte de kemer sıkmaya, tasarrufa ya da mecburen harcamamaya doğru bir yöneliş olduğu zaman bunu kaldıramayacak kesimler açısından her sektörden önemli bir firma dökülmesi olabilir.
İŞSİZLİK ORANI DAHA DA YÜKSELEBİLİR
Dolayısıyla burada hem enflasyondan veya gelirlerin yeterince yükselmemesinden dolayı bir pahalılık şikayeti, hem de işten olmak ve iş bulamamak durumu açığa çıkabilir. Bir işten olmak var bir de dışarıdaki 3,5 milyon insanın geleceğe dönük iş umutlarının kalmaması var. Hele ki gelirin azalması durumunda ev kadınlarının, ayrıca yeni mezun olacakların işgücü piyasasına girmesiyle beraber işsizlik oranı daha da yükselebilir.
Dolayısıyla burada alt sınıflarda ciddi bir deprem hali kaçınılmaz gibi görünüyor. Şimdi buna nasıl bir tepki verirler o ayrı bir hadise.
Metalde geçen yıl zaten bir rahatsızlık vardı. Bütün o baskı ortamına rağmen Türk Metal’e yönelik bir isyan biçiminde gelİşti. Hem metal sanayicileri bölündü hem de metal işçisi üzerindeki Türk Metal tahakkümü kısmen kırılır gibi oldu. Dayanıklı tüketim mallarında bir sorun varsa, bu demek ki buraya da yansıyacak. Hatta ufak ufak hareketlenmeler de var. Burada Türk Metal’in bile grev ilan etmek zorunda kaldığı bir durum…
Erdemir var mesela. Erdemir yassı metal ürettiği için bütün beyaz eşyaya, otomotiv sektörüne çalışıyor. Orada talep düşmesi halinde, mesela 2008-2009 krizinde yine Erdemir işçilerine “Ya tensikat ya tenzilat” deyip, bırak ücret artırımını, ücret indirimini bile zorlamışlardı. Benzer şeyler bütün sektörlerde olabilir. Baktığınızda aslında bütün sektörler okkanın altında.
MEGA PROJELER HAZİNEYE BÜYÜK YÜK BİNDİRECEK
Hem döviz borçları, hem devletin taahhüt ettiği garantiler var. Yani, bir, o projelerin bitirilmesi ile ilgili sorun var. Bir de bitirildikten sonra işletilmesi ile ilgili sorunlar var.
Şimdi mesela 3. havalimanının yüzde 20’sini ancak bitirmiş olmalılar. Geri kalan yüzde 80’lik bölümü var. O çark büyük ölçüde krediyle dönüyor ve kamu bankaları bu işe memur edildi. Kamu bankaları ciddi risk yüklendi. Ayrıca döviz borçlanmaları var. Bütün bunlar o projelerin tamamlanması konusunda ciddi problemler olacağını gösteriyor.
Bir de işletmeye alınmış, mesela 3. Köprü gibi, aralık ayının sonun açılacak Avrasya Tüneli gibi devletin verdiği garantilerden dolayı hazinenin gireceği yükler var. Ne diyor devlet: Şu kadar araç geçmezse ben vereceğim. Şu kadar köprüden tünelden araç geçiş garantisi veriyor. Bunlar olmadığı takdirde ben karşılayacağım diyor. Üstelik bunlar döviz üstünden taahhütler. Bunlar hep hazineye yük olacak. Ayrıca devletin garanti ettiği, bunların kullandığı krediler var. Bu kredilerin geri dönüşünde sorunlar yaşanırsa bütün bunlar hazineye ayrıca yük olacak.
211 MİLYAR DOLAR AÇIK VAR, BANKA SİSTEMİ DE SARSILIR, SORUN DEVLETİN KUCAĞINA OTURUR
Özet olarak yani hem bu mega projelerde ciddi hazine yükü söz konusu olabilir. Hem özel sektör firmaları borç yükümlülüklerini geri ödeyemedikleri takdirde bankaları aşağı doğru çekebilirler. Çünkü bu 211 milyar dolarlık döviz açığının önemli bir kısmı içerideki bankalarla ilgili. Ayrıca dışarıdaki bankalar var, bir de ithalatçıların alacakları var. Bu ister istemez bir banka sektörünü de sarsar.
Böylesi durumlarda devlet kenarda durmaz. Yani bu gider devletin kucağına oturur. Ve kamu maliyesi önemli açıklar vermeye başlar. Kamu maliyesi açık vermeye başlayınca, ekonomi de küçülünce hem vergi gelirleri düşer hem de zaruri harcamalar yerine getirilmemeye başlanır. Mesela SGK önemli açıklar verir. Sağlık harcamalarında hizmet kalitesi düşer ya da insanları sağlık harcamalarına katılmaya zorlarlar. O anlamda zincirleme olarak özel sektör, banka, en son da devletin içine çekileceği bir yangın bir sarmal pekala mümkün görünüyor.
2001’İ AŞAN BİR KRİZ KAPIDA
Çünkü yaklaşmakta olan dalga hiç küçük değil. Belki de 2001’de yaşanandan daha büyük. Onu söyleyebiliriz. Çünkü 2001’in krizi esas olarak bir kamu maliyesi kriziydi. Ve içi boşaltılmış bankalardan dolayı bir finans kriziydi. Reel sektöre yansıması dolaylı oldu. Bu kez işin odağında bizzat özel sektör var ve hem sanayi hem hizmet kesimi var. Yangın oradan başlayacağı için etkileri çok daha büyük olabilir. Yani reel sektörden başlayan bankalara yayılan, oradan kamu maliyesine yayılan bir yangın söz konusu olabilir. Bu anlamda çalışan kesimi, özellikle mavi yakalı çalışanları çok daha yakından ilgilendiren bir kriz yaşayabiliriz.
BU KRİZDEN AKP SERMAYESİ DE AZADE DEĞİL
Kuşkusuz bu işin nereye büküleceği, hangi mecraya akacağını belirleyecek bir dizi dış ve iç etken var. Dış dinamikler var. İçerde hem emek ve sermaye arasındaki bilek güreşi hem sermayenin kendi içindeki bilek güreşi sonuçları belirleyecek. Yani bu sermayenin özellikle organik kesiminin de şikayetleri mutlaka olacak. Çünkü bu krizden onların azade olması mümkün değil.
2009’da 67 milyar olan döviz açığı 2016’da 211 milyar dolara çıktı, üç kat arttı. Şimdi burada kim borçlandı? Burada MÜSİAD’cısından tut TÜSİAD’cısına kadar herkes borçlandı. Bu ustalık dönemi gazına gelip. Dolayısıyla böyle bir döviz açığı bütün sermaye kesimlerini kapsıyor. Burada hani “Bize dokunmaz ya da biz kayırılırız” beklentisi içinde olanlar olabilir. Ama bu mesele kayıracak kadar kaynak var mı, öyle bakmak lazım, ayrıca böyle kaotik bir ortamda herkes kaybedebilir. O nedenle ben bu süreçte AKP içinde de MÜSİAD’ı temsilen ciddi kırılmalar, çatlamalar, saflaşmalar olmasını ihtimal dahilinde görüyorum.
Şu anki çatlak sesler onun yansıması olabilir mi?
Bir anlamda evet, onlar duyulmaya başlandı. Hükümetin içinden bazı kesimlerin “Avrupa Birliği ile ilişkileri bu kadar germeyelim, bağları bu kadar koparmayalım, bunu efort edemeyiz” demesi önemlidir, anlamlıdır. Bu sesler artabilir.
BU KRİZ AĞIRLIKLA POLİTİK GEREKÇESİ OLAN BİR KRİZDİR
Şu görüldü ki bu kriz ağırlıkla bir politik gerekçesi olan krizdir. Yani ekonomik olarak alınacak önlemler bu krizi aşmaya yetmez. Çünkü bu sonuç olarak dış sermayenin Türkiye’den soğuması geri gitmesi ve gelmemesidir. Bu iştahsızlığın nedeni de Türkiye’deki ekonomik kırılganlıklar değil sadece, ama Türkiye’de politik risklerin yükselmesi, jeopolitik risklerin yükselmesidir.
Politik risklerin yükselmesini Avrupa Birliği müzakereleri dondurma şeklinde ifade etmiştir zaten tescillemiştir. O nedenle hukuk, insan hakları, yargı bağımsızlığı, ifade özgürlüğü bu alanlarda bu ihlallerle ilgili geri adımlar atmadıkça Türkiye’nin imajı düzelmeyecektir. İmaj düzelmedikçe de ihtiyaç duydukları dış sermaye akışı olmayacaktır.