İngiliz Ashmore Grup, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye ekonomisini Latin Amerika’daki popülist yönetimlerin yaşadığı gibi bir çöküşe sürüklemek yönünde risk aldığı yorumunda bulundu.
85 milyar dolarlık gelişmekte olan ülke varlığı yöneten Ashmore Grup’tan Jan Dehn, Venezuela’nın petrole bağımlı ekonomisinden daha çok çeşitliliğe sahip olsa da Türkiye’nin de çöküşe sebep olabilecek benzer politika yanlış adımları attığı değerlendirmesini yaptı.
Türkiye’nin "Sermaye kontrolü, kamulaştırma ve makroekonomik atmosfer kötüleşirken özel sektörün varlıklarını korumasını engellemek için tasarlanmış önlemler alma” yoluna gidebileceğini savunan Dehn; çöküşün 'kötü ekonomi politikalarının siyasi bedel oluşturmaya' başladığını ve sebepler yerine sonuçları hedef almanın işleri daha kötüleştirdiğini söyledi.
Bloomberg’den Selçuk Gökoluk'un aktardığına göre çöküşün karakterini anlatırken "Ekonomideki manzara kötüleşirken, yatırımcılar ve şirketler zenginliklerini ve geçim kaynaklarını korumak için harekete geçmeye başlar. Bu da sermaye ülke dışına çıkması, yatırımların azalması ve diğer önlem stratejileriyle sonuçlanır. Hükümet kötü gidişattan özel sektörü sorumlu tutmaya başlar, herhangi bir önlem almaları engellemek yönünde harekete geçer. Sermaye kontrollerini devreye sokar, ulusallaştırma süreci başlar, sözleşmelerin konversiyonu zorlanır" diyen Dehn, sürecin en sonunda hükümetin elinde herhangi bir finansman kalmaması, büyümenin durması ve 'ülkenin bir krizin içine çekilmesi'yle sonuçlanacağı yorumunda bulundu.
Haberde, Dehn’in yorumlarının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’yı görevden almasının ardından, salı günü yayınlanan bir araştırma raporunda yer aldığı belirtildi.
Haberde, Rus rublesinin Aralık 2014’te dibe vurmasını ilk yakalayanlardan olan ve Ekim 2015’te, -hücumun başlamasından 2 ay önce- gelişmekte olan piyasalara yöneldiği kaydedilen Dehn’in, “Problem şu ki, iyi politikalara geri dönmenin çok büyük siyasi bedelleri vardır. Bunu erteledikçe ödenecek bedel artacak. Ortodoks yaklaşımlardan uzaklaşan siyasiler tam da bu sebepten taktiklerini nadiren değiştirirler ve neredeyse her seferinde krizle birlikte kendilerini de bitirirler” yorumuna da yer verildi.
Bloomberg, Türk yetkililerin sermaye kontrolü uygulanması ya da serbest piyasa prensiplerinden uzaklaşılması yönünde herhangi bir girişim bulunduğunu defalarca reddettiğini hatırlatırken; Çetinkaya’yı piyasalarla iletişim kurmakta ve güven oluşturmakta başarısız olmakla suçlayan Erdoğan’ın ise Merkez Bankası’nda ‘köklü bir değişim gerektiğini’ söylediği belirtildi.
Adım adım bir ülke nasıl çöküşe gider?
Bloomberg’in haberine göre Dehn, ‘çöküş'ün adımlarını şöyle sıraladı:
-Kötü ekonomi politikaları siyasi bir bedel oluşturmaya başlar.
-Altta yatan ekonomik problemin sebeplerini çözmek yerine hükümet, -enflasyon, büyümede yavaşlama, kurun zayıflığı ve yavaşlayan yatırımları gibi- problemin semptomlarına saldırmaya karar verir.
-Bu sırada asıl problemler gözardı edilir ve daha da kötüleşir. Bunların arasında kötü para politikaları, müdahaleciliğin artması, yerli finans piyasaları oluşturulmasında başarısızlık, düşük tasarruf oranı ve kötü dış politikalar gösterilebilir.
-Hükümetler ayrıca kendileri yerine öbür grupları suçlarlar çünkü bu siyasi açıdan işe yarar ancak öbür tarafta sadece yatırımcılar ve şirketlerin daha da endişelenmesine sebep olur. Çünkü ekonomi kötüye gittikçe Erdoğan daha çok günah keçisine ihtiyaç duyacaktır.
-Ekonomideki manzara kötüleşirken, yatırımcılar ve şirketler zenginliklerini ve geçim kaynaklarını korumak için harekete geçmeye başlar. Bu da sermaye ülke dışına çıkmasına, yatırımların azalmasına ve diğer önlem stratejileriyle sonuçlanır.
-Hükümet kötü gidişattan özel sektörü sorumlu tutmaya başlar, herhangi bir önlem almaları engellemek yönünde harekete geçer. Sermaye kontrollerini devreye sokar, ulusallaştırma süreci başlar, sözleşmelerin konversiyonu zorlanır.
-Eninde sonunda hükümetin elinde herhangi bir finansman kalmaz, büyüme durur ve ülke bir krizin içine çekilir, artık gelecek yoktur.