“Irz düşmanı, namussuz, ahlaksız” gündelik hayatta hemen her gün yüzlerce defa duyduğumuz sözlerdendir.
Cinsi zevkini tatmin için muhatabının namusuna kasteden, tecavüzde bulunan kişi için söylenir genelde bu türlü nitelendirmeler.
Doğru mu? Doğru ama eksiği var. Eksiği şu; ırz sadece cinsel manada namus için kullanılmaz Arapçada.
Irz, şeref, haysiyet ve kişilik hakları anlamına da gelir.
Dolayısıyla bir insanın namusuna tecavüz etmek nasıl insanın “ırz düşmanı” vasfını almasına sebebiyet veriyorsa, muhatabının şerefine, haysiyetine, kişilik haklarına sözle veya fiille dokunan yani hakaret eden ve tecavüzde bulunan kişi de aynı ölçülerde “ırz düşmanı” nitelemesine hak kazanıyor demektir.
Bu konudaki en net beyan Veda haccında Efendimiz (sas) tarafından şöyle dile getirilmiştir.
“(Ey insanlar!) Bu (Zilhicce) ayınızda, bu (Mekke) şehrinizde bu (Arefe) gününüz nasıl mukaddes ise, kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız (kişilik değerleriniz ve namuslarınız) da aynı şekilde mukaddestir.”
Hadiste geçen ırza ulemanın vermiş olduğu genel mana şudur; kişilik haklarınız, şerefiniz, haysiyetiniz, onurunuz ve namusunuz.
Aynı muhtevaya sahip bir başka hadis şöyledir:
“Ey Allah’ın kulları, bakın, Allah kulun (her türlü) hatasını bağışlar, ancak kul, ne zaman ki kardeşinin ırzına (şerefine, onuruna, şahsiyetine) dokunacak bir iş yaparsa, işte asıl günah budur.”
Bir insanı insan yapan sadece maddi/fiziki özellikleri değildir.
Aksine insanı insan yapan ve toplum içinde ona değer kazandıran manevi özellikleridir.
İşte bu özelliklerin toplamına biz kişilik hakları diyoruz. İnsani ilişkiler zaviyesinden bakınca İslam sırf bu sebeple insanın kişilik hakları adına bir sınır çizmiş ve o sınırların aşılmasına kati surette karşı çıkmıştır.
Toplum içinde insanı küçük düşürecek alaya almadan lakap takmaya, tecessüste bulunmadan sui zan ve gıybet etmeye, nefretten kıskançlığa kadar bir çok yasağın altında yatan ana neden, insanın kişilik haklarını korumaya yöneliktir.
Şu hadisi şerif, sınırlarını belirtmeye çalıştığımız çerçeveyi net bir şekilde bizlere sunan en cami beyanlardan biridir:
“Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir, ona hainlik yapmaz ona yalan söylemez onu yüzüstü bırakmaz. Müslüman’ın ırzı, malı ve kanı saygındır, ona dokunulamaz. Takva yani Allah’a karşı sorumluluk bilinci işte şuradadır (kalptedir). Müslüman’ın, Müslüman kardeşini küçük görmesi, kötülük olarak ona yeter.”
Sözün geldiği bu aşamada çoklarının bildiğini sandığım müşahhas misal aktaralım ki bu, Efendimizin (sas) hassasiyetini göstermesi açısından oldukça mühimdir. Ebu Zer bir gün Habeşli köle Hz Bilal’e –ki daha sonra hürriyetine kavuşmuş ve Peygamber Efendimizin (sas) müezzin olma payesine ermiş kutlu bir insandır- “siyah kadının oğlu” demiştir.
Ebu Zer’in ilk etapta cahiliye döneminin köleye ve zenciye bakış açısını hatırlatan bu çıkışı Allah Resulune (sas) intikal ettirilince Ebu Zer’e tepsini şöyle ortaya koyar:
“Ey Ebû Zer! Onu annesinin renginden dolayı ayıpladın hâ! Demek sende hâlâ cahiliye kalıntısı var!”
“Müslümanlar kardeştir” ayeti ile gösterilen hedefe ve buna bağlı olarak birlikte yaşamanın zemini olan topluma ve toplumun kendi aralarında örmüş olduğu bağa zarar veren Müslümanın şeref, haysiyet ve kişilik haklarını koruma bir başka hadiste dinin korunması ile eş değer tutulmuştur.
“Helâl de bellidir, haram da. Ancak bir de, çoğu kimsenin (helâl mi, haram mı olduğunu) bilmediği şüpheli şeyler vardır. İşte kim bunlardan sakınırsa, dinini ve ırzını (şerefini, haysiyetini, onurunu, kişiliğini) korumuş olur.”
Sonuç itibariyle: bir Müslümana ya da cemaat, tarikat, dernek, vakıf, sivil toplum örgütü, millet gibi toplumsal hayatta karşılığı ve gerçekliği bulunan yapılara yönelik, onların toplum içindeki onur, şeref, haysiyet ve kişilik haklarını zedeleyecek hakaret, aşağılama, alaya alma, sui zanda bulunma, lakap takma, gıybet etme, kıskançlık gösterme, iftira atma, haklarında yalan beyanda bulunma “ırz düşmanı” nitelemesini insana kazandıracak çirkin bir davranıştır. Aman dikkat!
Kaynak: Yeni Hayat Gazetesi