Veysel Ayhan/ TR724.com
“Gözaltına alındığımızda bizi bir spor salonuna götürdüler. 150 kişiydik. Tek lavabo ve tek tuvalet bulunan spor salonunun orta sahasında birkaç gün çok kötü şartlarda üst üste uyuyarak kaldık. Ardından Ankara Emniyeti nezarethanelerine getirildik. Şu an 6 metrekarelik bir odada 15 kişi kalmaktayız. Mesai bitiminde kurumdan herkes gidip ortam tenhalaşınca özellikle gece geç saatlerde gelip bir kişinin ismini okuyan polis memurları o kişiyi alıp götürüyorlar.
Mülakat adı altında çırılçıplak soyarak karanlık bir odada bir şeyler anlatmasını suçunu itiraf etmesini, isim vermesini istiyorlar. Eğer istedikleri şekilde ifade vermezseniz başınıza poşet geçirilerek eller arkadan bağlanarak bir şişe aracılığıyla cinsel organınıza müdahalede bulunup canınızı yakıyorlar.
Şahıs çaresiz kalıp birkaç isim verene kadar bu ve çeşitli yöntemlerle dayak atıp gerek maddi gerek psikolojik şiddette bulunuyorlar. Birçok kez geceleri mülakata giden arkadaşların bağırma ağlama seslerini duyduk. Giden kişi birkaç saat sonra geliyor ve genelde gelen içerde yaşadıklarını anlatmaya dahi utanıyor. Aynı nezarethanede kaldığım arkadaşlarımdan birisi yine bir gece vakti mülakat adı altında götürülmüştü ve geldiğinde bilinci yerinde değildi. İki gün boyunca başına aldığı darbeler sebebi ile defalarca kustu ancak hastaneye götürülmedi. Yalnızca ikinci gün acil servis ekiplerinden gelip birkaç müdahalede bulundular. Arkadaşım hala çok kötü durumda.
Burada kalp hastası olan, bel fıtığı olan insanlar var. Fakat kimseye merhamet edilmiyor. Can güvenliğimiz yok. Her an ismim okunabilir ve ben de farklı bir dayak ve işkenceye maruz kalabilirim. Çok korkuyorum. İtiraf edebileceğim bir suçum da yok. Arkadaşlara mülakat denilen işkence ve dayak odalarında söyletilen şeyleri ifade sırasında ve avukat huzurunda söylemedikleri halde yine aynı şeylerin yapılacağını, ne de olsa tutuklanacaklarını, istedikleri şekilde ifade vermediğimiz takdirde cezaevinden gelip bizi alacaklarını ve daha beter dayak atacaklarını söylüyorlar. Burada profesyonel işkence yapılıyor. İnanın bazı arkadaşların vücutlarında iz bile bırakmamışlar birkaç ezikten başka. Lütfen bu anlattıklarımı kimseye söylemeyin. Adliyeye çıkana kadar, yoksa beni buradan sağ çıkarmazlar.”
Avukat, öğretmen olan müvekkilinin gözyaşları içerisinde anlattığı işkenceleri, onun ağzından dünyaya duyurdu. Öğretmen, yaşananları anlattıktan sonra avukatına, “Lütfen bunları kimseye söylemeyin. Yoksa beni burada yaşatmazlar” demişti.
S.K, “Emniyet’te sorgulandığımız sırada Organize Şube’de bir odada 3 kişi olarak sırayla müdür odasına alındık. Burada kendilerini ‘Devlet’ olarak tanıtan kişiler beni çırılçıplak soydular. Jopla tecavüz tehdidinde bulundular. Ayrıca her türlü hakaret ve tehdidi yaptılar
“Organize Şube Müdürlüğü’nce çarşamba gecesi gözaltına alındım. Bir karanlık odada diz üstü bekletildim. Hakaret ve şiddete maruz kaldım. Sonrasında çırılçıplak soyulup banyoya götürülerek jop, anal muayene gibi tehditlere maruz kaldım. Hakaretlere uğradım. Sonrasında gözaltına alındığım yere geri bırakıldım. Polisler tarafından bana ‘Yarın tekrar görüşeceğiz’ şeklinde sözler söylendi. Psikolojim bozuldu. Perşembe gecesi tekrar gözaltına alındım. Bana etkin pişmanlıktan yararlanmam söylendi. Ben de oradan kurtulmak için, şiddete ve hakarete maruz kalmamak için baskı altında bazı beyanlarda bulundum. Ancak bu beyanlarım doğru değildir.”
Gözaltında işkence iddiaları: “Tanıklar” anlatıyor – BBC TÜRKÇE
BBC Türkçe muhabiri Selin Girit, işkencelere maruz kalanlarla görüşüp yaptığı haberde tanıklıklar ve korkunç detaylar var:
“Asfalt çok sıcaktı. Ayaklarım yanıyordu. Yanığa bağlı oluşan yaralarım 52’inci günde hala iyileşmedi. Anneme, eşime, kız kardeşlerime, çocuklarıma, akıllarına gelen her şeye küfrediyorlardı. Keşke beni öldürselerdi diye düşündüm sık sık.”
“Müvekkillerin kızgın asfalta oturtulması, ayaklarının üstünün ve dizlerinin yanması, ters ve sıkı takılan kelepçe nedeniyle bileklerinin kesilmesi, kafalarının duvara vurulması sebebiyle başlarında yaralar oluşması, atılan tekmeler nedeniyle oluşan kaburga kırıkları veya çatlamaları veya aşırı şiddetli vurmalar, özellikle başa alınan darbeler nedeniyle kafatası kırıkları…”
“Bir avukat hapishane içerisinde kapalı bir ortamda, kameraların önünde, üstelik cezaevinin yetkili bir kişisiyle görüşmesi sırasında bu kişinin talimatı üzerine işkenceye maruz kaldı. Bir avukat olarak ben bunu yaşarken, içeride müvekkilim ve onun gibi savunmasız durumda olan tutuklu insanlar çok daha ağır işkencelerle karşı karşıya kalıyorlar muhtemelen.”
“Şiddetli bir şekilde darp edilerek gözaltına alındım. Hastaneye getirilene kadar aralıksız fiziki darba maruz kaldım. Gelen geçen bütün polisler tekme tokat daldılar bize, ayrım yapmadan. Hepimizi istisnasız duvarlara vurarak işkencede bulundular karakolda.
“Kasık bölgemden boynuma kadar her yerim ağrıyor. Bütün kemiklerimde zedelenme var, kızarıklıklar, morluklar var. Kırık olmasa bunların hiçbiri işkence diye geçmiyor zaten. Ama kırık olduğu için bu polisleri biraz korkuttu.”
“Omuriliğe bağlı L4 kemiği kırık, raporda o şekilde yazıyor. Röntgende, tomografide, MR’da, hepsinde teyitli. Polis üstünü örtmek için çok uğraştı. Ama olmadı.”
“Bakın size bu işkenceleri yaptığımız kesinlikle bir yerde söylenmeyecek, kesinlikle adımız bir yerde geçmeyecek, diyorlardı.”
“Çırılçıplak soyarak, üzerimize su dökerek, odunlarla kalaslarla dövmeye başladılar. Biri ‘Sen evlisin değil mi?’ dedi. Konuşmazsan ben senin karını alacağım, senin gözünün önünde tecavüze uğratacağım.”
BBC Türkçe servisi bu işkence tanıklıklarıyla ilgili Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’nden de görüş talep etmiş fakat dönüş olmamış.
AF ÖRGÜTÜ RAPORU: TÜRKİYE’DE İŞKENCENİN ÖNÜ AÇILDI
Af Örgütü, açıkladığı geçtiğimiz şubat ayında yayınladığı yıllık raporunda, Türkiye’de artan işkence ve kötü muameleye vurgu yaptı. Özellikle 15 Temmuz sonrası Ankara ve İstanbul’da “polis gözetiminde rapor edilen işkence ve kötü muamele”de artış yaşandığı vurgulandı.
Ayrıca OHAL’de tutukluların korunmasını sağlayan uygulamaların kaldırıldığı ve kötü muameleyi kolaylaştıran yasaklı uygulamaların önünün açıldığına dikkat çekildi. Gözaltı yerlerini izleyen hiçbir ulusal mekanizma kalmadığı belirtilen raporda, tutukluların avukatlarıyla görüşme haklarının ortadan kaldırıldığı, sürenin uzatıldığı hatırlatılıyor. Raporda, 15 Temmuz sonrası polis gözetimindeki birçok kişinin, ciddi derecede dayak, cinsel saldırı, tecavüz tehdidi ve tecavüze maruz kaldıklarının rapor edildiğine yer verdi. Af Örgütü en kötü fiziksel şiddete askeri personelin maruz kaldığı bilgisine yer verdi.
SEN MİSİN HAK SAVUNAN!
Af Örgütü yetkilileri, Türkiye’deki insan hakları ihlallerini önleme çalışırken, bu kez hak ihlalini bizzat yaşadılar.
Türkiye Şubesi Direktörü İdil Eser’inde aralarında bulunduğu 10 insan hakları savunucusu 5 Temmuz’da İstanbul’da katıldıkları bir insan hakları çalıştayı sırasında polis tarafından gözaltına alındı. Aralarından sekiz kişi yargılanmak üzere tutuklanarak cezaevine gönderildi, diğer iki kişi ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Hak savunucuları, tamamıyla temelsiz bir şekilde, ‘‘terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek’’ ile suçlanıyorlar.
HRW’DEN TÜRKİYE’YE İŞKENCE UYARISI
İnsan Hakları İzleme Örgütü, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası gündeme gelen işkence ve kötü muamele iddialarıyla ilgili rapor yayınladı
43 sayfalık raporda, uykusuz bırakma, dayak, cinsel istismar, tecavüz girişimi iddialarını içeren 13 vaka incelendi. Örgüt, söz konusu kişilerin ve avukatlarının isimlerinin güvenlikleri gerekçesiyle gizli tutulduğunu açıkladı.
HRW Avrupa ve Asya Direktörü Hugh Williamson, “İşkenceye karşı önlemlerin askıya alınmasıyla, Türk hükümeti kolluk kuvvetlerine işkence ve kötü muamele konusunda açık çek vermiş oldu” dedi. HRW yetkilisi, “Belgelediğimiz vakalar, bazı görevlilerin bunu gerçekten de yaptığını gösteriyor. Türk hükümeti, hayati derecede önemli işkence karşıtı uygulamaları yeniden hayata geçirmek zorunda” dedi. Raporda ayrıca, BM’nin işkence konusundaki özel raportörü Juan Mendez’in 10-14 Ekim tarihlerinde Türkiye’ye yapacağı ziyaretin Ankara tarafından ertelenmesinin yetkili merciler hakkında ciddi şüpheler doğurduğu belirtildi.
HRW’DEN KAÇIRILAN İNSANLAR İÇİN ÇAĞRI
ABD merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü, 9 Ağustos 2017’de Türk hükümetini, son aylardaki adam kaçırma olayları karşısında harekete geçmeye çağırdı.
Örgütü’nün Türkiye sorumlusu Emma Sinclair-Webb, ”İncelemelerimize göre bu kaçırılma olayları görgü tanıkları önünde, gündüz vakti meydana geldi. Soruşturulması gereken çok sayıda kanıt mevcut. Haziran ayındaki son adam kaçırma olayıyla ilgili güvenlik kameralarına yansıyan görüntüler var. Bir erkek, 8 yaşındaki oğlunun ve civardaki dükkan sahiplerinin önünde kaçırılmış. Soruşturma yapılmaması için hiçbir bahane üretilemez” şeklinde konuştu.
Kayıplar hakkında hükümetten ya da Adalet Bakanlığı’ndan herhangi bir açıklama yapılmadı. İnsan Hakları İzleme Örgütü, işin içinde devletin de olduğuna dair şüphelerini gündeme getiriyor. Kaçırılan kişilerin, darbe girişiminin sorumlusu olarak gösterilen Fethullah Gülen hareketine karşı başlatılan operasyonlarda işlerinden uzaklaştırıldıkları öğrenildi. Bu kişilerin kaçırılma şekillerinin birbirine benzemesi, tüm vakalarda maskeli kişilerin siyah bir Volkswagen minibüs kullanmış olması dikkat çekiyor.
Sinclair-Webb, ”Türkiye’de insanların devlet eliyle ortadan kaldırıldıkları çok karanlık bir geçmiş var. Türkiye’nin bu geçmişe döndüğünü görmek istemiyoruz. Bu nedenle Türkiye’nin bu olaylara son vermesi çok önemli” dedi.
Uluslararası gözlemcilerin teyit ettiği işkence, faili meçhuller ve zorla adam kaçırma, keyfi tutuklamalar, suç icat etme iddialarına her gün yenileri eklenmekte, 80 şüpheli ölüm ve intiharın gerçekleştiği, 13 kişinin güvenlik birimlerince kaçırıldığı tespit edilmiştir.
İŞKENCEYİ ÖNLEME KOMİTESİ
Adalet Bakanlığı, Avrupa Konseyi, İşkence ve Onur Kırıcı Muameleleri Önleme Komitesi’nin, (CPT) ülkemizdeki cezaevlerine yaptığı ziyaret sonrası hazırladığı raporu yayınlamasına onay vermiyor.Raporun yayınlanması anlaşma gereği Türkiye’nin iznine bağlı.
HDP Meral Danış Beştaş’ın meclise verdiği soru önergesinde şunları sordu:
“Türkiye’nin CPT Raporuna onay vermeme nedeni cezaevlerinde yaşanan işkence iddialarının doğru olması mıdır?”
“İstanbul, Ankara ve İzmir’de cezaevlerine gidip yüzlerce görüşme yapan Komite Başkanı Mykola Gntovskyy’in, konuşmak istediği ancak bunun Hükümet yetkililerince engellendiği iddiaları doğru mudur? Şayet doğru ise neden Komite Başkanının açıklama yapması engellenmektedir?”
“Cezaevlerinde görevli personellerin mahpuslara kötü muamelede bulunduklarına dair kamuoyu gündemine sıklıkla yansıyan iddialar Bakanlığınızca araştırılmakta mıdır? Cezaevi personellerinin işkence ve kötü muamele içeren davranışlarının engellenmesi adına tedbirler alınmakta mıdır?”
15 TEMMUZ HAKKINDA DÜNYA NE DÜŞÜNÜYOR?
“GÜLEN KONUSUNDA BİZİ İKNA EDEMEDİ”
Almanya’nın dış istihbarat teşkilatı Federal Haberalma Servisi’nin (BND) Başkanı Bruno Kahl
Türkiye’nin 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında Gülen yapılanmasının olduğu konusunda kendilerini “çeşitli yollardan ikna etmeye çalıştığını ancak bunun şu ana kadar gerçekleşmediğini” belirti. “Gülen’in darbenin arkasında olduğuna dair ikna edici kanıtları görmedik. 15 Temmuz öncesinde hükümet tarafından bir temizlik dalgası başlatıldığını” söyleyen BND Başkanı Kahl, “Bu yüzden ordunun bazı kesimleri sıra kendilerine gelmeden darbe yapmak istedi. Ancak artık çok geçti, kendileri de temizlendi.” dedi.
KANIT GÖRMEDİK
ABD Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesinin Cumhuriyetçi Partili başkanı Devin Nunes
Bu söylediğinize inanmakta oldukça güçlük çekiyorum. Erdoğan hükümeti giderek daha otoriter bir hale geliyor. NATO’da olan Türkiye uzun süredir bizim güçlü bir müttefiğimiz. Aslına bakarsanız onlar (Erdoğan hükümeti) şimdi giderek güvenilir bir müttefik olma konusunda daha da çok ve çok endişe verir bir duruma gelmekteler. Böyle birini iade eder miyiz bilmiyorum. Gülen’in [darbeye] karıştığına dair herhangi bir kanıt görmedim.
DÜŞÜK İHTİMAL
Avrupa Birliği (AB) istihbarat merkezi (EU INTCEN) tarafından hazırlanan rapor:
Ağustos ayı sonunda hazırlanan raporda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ordu içerisinde kendisine muhalif kişileri tasfiye etmeyi 15 Temmuz öncesinde planladığının belirtildiğini yazdı.
Raporda, “Darbeyi başlatma kararı, yaklaşan tasfiyelerin yarattığı korkudan dolayı alındı. Bu darbenin arkasında Gülenciler, Kemalistler, AKP muhalifleri ve fırsatçılar vardı. Gülen’in kendisinin bu girişimde bizzat rol oynamış olma ihtimali düşük” olduğu belirtiliyor.
Raporda ayrıca “Erdoğan, başarısız darbe girişimini ve olağanüstü hal uygulamasını, AKP yapılanmasının muhaliflerine karşı kapsamlı bir baskı kampanyası başlatmak için kullandı.” deniliyor.
KANITLAR ZAYIF
İngiltere Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu
Komisyonca hazırlanan “Baskı mı, İyileşme mi? Türkiye İçin Karar Zamanı – Milletvekilleri Olumlu İngiliz Rolünü Destekliyor” başlıklı 79 sayfalık raporda şu kanaate varılıyor:
“Darbe girişiminden 9 ay sonra, ne İngiltere hükümeti ne de Türk hükümeti -bırakın Gülen hareketiyle bağlantılı olduğu kanıtı üzerine suçlu bulunan birini- mahkeme tarafından darbe girişiminden suçlu bulunmuş bir kişi gösterebildi.
…Bir örgüt olarak Gülencilerin Türkiye’deki darbe girişiminden sorumlu olduğunu kanıtlayan halka açık ve somut delil eksikliği bulunmaktadır. Bazı Gülencilerin bireysel olarak girişimde rol oynadığına dair kanıtlar bulunsa da, bu kanıtlar daha çok anekdotlara ve itirafçı veya muhbirlerin verdiği bilgilere dayanmaktadır, dolayısıyla tüm örgütün liderliği söz konusu olduğunda yeterince kapsamlı değildir.”
BİZ TERÖRİST ÖRGÜT OLARAK TANIMIYORUZ AMA…
İngiltere Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu yukarıdaki gibi düşünse de İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Richard Moore az farklı düşünüyor: Moore, Hakan Çelik’in programında şöyle konuştu:
“Ben bir tartışmaya girmek istemiyorum. Biz terörist örgüt olarak tanımıyoruz. Çünkü belirli bir süreç var bunu adlandırmak için. Fakat bu önemli bir şey değil. Bu darbe girişiminin arkasında Gülen hareketinin olduğunu iyi biliyoruz.
Oldukça karışık bir resim var. Açıkçası o gecenin net bir resmi yok. Ama Gülen hareketi önemli bir rol oynadı. Onların yanında başkaları da vardı. Pensilvanya’daki Fethullah Gülen’le bağlantısı var mı, biliyor muyum? Ben bilmiyorum.”
Aslında Moore, söylemesi gerekenle inandığını bir arada ifade etmek istemiş ama başaramamış, çelişkili sözler söylemiş.
NATO KAYNAKLARI: DARBE ERDOĞAN TARAFINDAN TEZGAHLANDI
Norveçli editör, Kjetil Stormark, NATO kaynaklarına dayandırarak yazdığı haberinde ‘Darbenin Erdoğan tarafından tezgahlandığını’ ifade etti.
Stormark şunları yazdı: NATO’daki baskın değerlendirme çok açık: Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kendisine karşı bu darbeyi gerçekleştirdi. (…) Ben şimdiye kadar gerçek bir darbe girişimi olduğuna inanan kimseyle tanışmadım. Üst düzey subaylar, üç ve dört yıldızlı generaller ve Türkiye ile 30–40 yıl boyunca çalışan ve dört ya da beş yıldır Türk subaylarına danışmanlık yapan kişiler, bunun bir darbe olduğuna inanmadıklarını söylüyorlar. Eğer TSK bir darbeye girişseydi kesinlikle başarılı olurdu.
KİMSE İNANMIYOR
ALMAN İÇ İSTİHBARAT TEŞKİLATI (BUNDESAMT FÜR VERFASSUNGSSCHUTZ) BFV BAŞKANI HANS-GEORG MAASSEN
“Türkiye’nin dışarısında, kimsenin Gülen hareketinin darbe girişiminin arkasında olduğuna inandığını düşünmüyorum,15 Temmuz’un arkasında Gülen hareketinin olduğuna kimse inanmıyor ” açıklamasında bulundu.
Sueddeutsche Zeitung gazetesi ve iki Alman kanalında yayınlanan açıklamaya göre Maassen, “Hiçbir koşulda, Türkiye’nin dışarısında Türk hükümeti tarafından ikna edilmiş kimseyi tanımıyorum” diye konuştu.
KANIT, YALANLANAN BİRKAÇ İFADE
The Central Asia-Caucasus Institute & Silk Road Studies Programı Ortak Merkezinde kıdemli araştırma görevlisi Gareth H. Jenkins:
Darbenin arkasında F.Gülen’in olduğu ispatlanmış değil, ülke kendisini yiyip bitiriyor
Türk yetkilileri, söylemlerini desteklemek için henüz ikna edici kanıtlar üretemedi. Birçok şey hâlâ belirsizliğini koruyor. Belki de yanıtların yokluğundan daha fazla rahatsızlık verici olan soruların bile sorulmamasıdır.
Darbenin arkasında Gülen’in olduğu kanıtlanamadı. En dikkat çeken nokta ise, aylar süren yoğun sorgulamalara rağmen, kamuoyuna darbenin nasıl planlandığı ve organize edildiğine dair ikna edici bir kanıt sunulamadı. Şüphesiz, eğer bir kanıt bulunmuş olsaydı, Türk yetkililer bunu kamuoyu ile paylaşırlardı.
Türkiye’de hiç kimse o gece Erdoğan neden halkı sokaklara çağırdı, oysa kendine sadık ve güvenlik güçlerinin çoğunluğunu oluşturan resmi kuvvetler yeterli olamaz mıydı diye sorgulamıyor. Bu durumda belki süreç biraz yavaş işleyebilirdi ama muhtemelen can kaybı ve yaralanma olayları çok daha minimum olurdu.
ABD İSTİHBARATI BİLİRDİ
‘The Putin Interviews’ (Putin Röportajları) belgesel filmi için ABD’li ünlü yönetmen Oliver Stone’a demeç veren Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin şu ifadeleri kullandı: “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD’nin darbe girişiminde yer aldığını hiçbir zaman bana söylemedi. Ama ben şu mantıktan yola çıkabilirim: Eğer Gülen, gerçekten de darbe girişiminde yer aldıysa – ki bu konuda bir fikrim yok – o zaman ABD istihbarat güçlerinin olup bitenlerden haberdar olmamasını tasavvur etmek çok zor.”