Bu kriz ekonomik-jeopolitik belirsizlikleri, hem küresel düzeyde hem de birçok noktada ülke düzeyinde derinleştirmeye başladı.
Krizin ekonomik etkilerinin bölgesel sınırları aşarak küresel çapta genişleme eğiliminin çok güçlü olduğu söylenebilir.
Krizin siyasi ya da jeopolitik etkilerine gelince, çok daha karmaşık bir manzara ile karşılaşıyoruz.
Dünya ekonomisinde beklentiler değişmeye başlıyor
ABD ekonomisinde büyüme ve istihdam eğilimi güçlüydü. Merkez Bankaları, yüksel faizler yoluyla enflasyonu, bir resesyona yol açmadan denetim altına almış görünüyorlardı.
Prof. Paul Krugman, Amerikan New York Times gazetesindeki köşesinde, “Enflasyonla savaş tamam, kazandık” diyordu.
Çin ekonomisinde gayrimenkul piyasalarında beklenen kriz, genelde borç krizi devletin mali desteklerinin etkisiyle hafiflemiş gibiydi.
Gelişmekte olan ülkelerin mali dengeleri, yüksek faizlere karşın Harvard Üniversitesi'nden ekonomi ve kamu politikası profesörü, eski Uluslararası Para Fonu (IMF) Baş Ekonomisti Kenneth Rogoff’u bile şaşırtan bir dayanıklılık sergiliyordu. Ufukta bir borç krizi olasılığı yoktu.
Dünya ticaretindeki eğilimleri sergileyen kargo, gemi, konteyner maliyetlerinde, yaklaşık Mart ayından bu yana, talep yetersizliğinden kaynaklanan gerileme eğilimi duraklamış hatta kimi endeksler toparlanma işaretleri vermeye başlamıştı.
Özetle, Covid salgınının ekonomik etkileri geride kalmıştı. Ancak tam bu noktada Economist dergisi, “Bu durum daha fazla böyle devam edemez” diyerek uyarıda bulunuyordu.
Gerçekten de Covid etkisi gerilerken, tüketicinin pandemi döneminde geciken, bu dönem geçerken de hızla artan harcama eğiliminin hızının artık tükendiği, yüksel faizlerin etkisinin özellikle hane halkı ve borçlular üzerinde hissedilmeye başlandığı bir döneme giriliyordu.
Piyasalar ise faizlerin daha uzun süre yüksek kalmasını bekliyordu. Bu beklenti bütçe açıkları artmaya devam eden ABD ve AB ülkelerinde bütçe finansmanını daha da zorlaştıracaktı.
Dahası yüksek faizlerin basıncıyla, gelişmekte olan ülkelerin bugüne kadar sergiledikleri dayanıklılık da yerini kırılganlığa bırakabilir, Financial Times gazetesinin bir yorumunda vurguladığı gibi ”sessiz borç krizlerini, borçları çevirme çabalarını kabusa dönüştürebilirdi”.
Savaşın olası etkileri
İsrail-Hamas savaşı, tam da Economist’in, "Bu durum daha fazla devam edemez" dediği noktada patlak verdi. Savaş, kaçınılmaz olarak dünya ekonomisinde kırılganlıkları daha da arttıracak dinamikleri harekete geçirdi.
Bu dinamikleri kısaca üç başlık altında değerlendirebiliriz: Enflasyon, (dolayısıyla faizlerin genel eğilimi), ticaret ile yatırım ve (hepsini etkileyecek olan) jeopolitik ve güvenlik.
Enflasyon: Financial Times yazarı Martin Wolf'un hatırlattığı gibi, Orta Doğu hala “açık ara dünyanın en önemli enerji üreticisi” ve küresel kanıtlanmış enerji rezervlerinin %48’ine ve üretimin %33’üne sahip. Petrol hala küresel birincil enerji tüketiminin %30’dan fazlasını oluşturuyor, dünyada üretilen petrolün (günde 20 milyon varil) beşte biri Hürmüz Boğazı üzerinden taşınıyor.
Orta Doğu, çok önemli bir petrol üretici ve ihracatçısı. Bölgede herhangi bir aksama veya tırmanma, bu hayati emtianın arz ve talebini etkileyebilir. Dünya Bankası, Körfez ihracatını günlük 2 milyon varil (Küresel arzın %2’si) azaltan herhangi bir çatışmanın petrol fiyatlarını varil başına 93-102 dolar arasına çıkaracağını tahmin ediyor. İhracatı günlük 6-8 milyon varil azaltan büyük bir savaş, petrolü varil başına 141-157 dolar arasına sürükleyebilir.
Doğal gaz fiyatları, savaş başladığından beri üçte birden fazla arttı. Bloomberg’e göre, İran ve İsrail arasında doğrudan bir çatışma - ve İran’ın Hürmüz Boğazı’nı ablukaya alması - ham petrol fiyatlarını varil başına 150 dolardan yukarı çıkarabilir. Küresel enflasyon bunun sonucunda gelecek yıl yaklaşık %6,7’ye yükselebilir ve küresel büyüme neredeyse 2 puan yavaşlayabilir.
Bu beklentiler gerçekleşirse, petrol gaz ithal eden ülkelerin ekonomilerindeki bozulma hızlanacak, faizler yüksek kalmaya devam edeceği için borçlanma ve borçlarını çevirme kapasiteleri daha da zayıflayacak.
Ticaret ve yatırım: İsrail-Hamas savaşı Gazze ekonomisini yok etti. İsrail ekonomisinin, 200 milyar dolar rezervler girmiş olsa da bu savaşın etkilerine daha ne kadar dayanabileceği belli değil.
Gazeteci Ancha Vohra Foreign Policy dergisindeki makalesinde; tarım ve inşaat alanında çalışan 7 bin Taylandlı işçinin hemen ülkeyi terk ettiğine, sağlık sektörünün de Filipinli çalışanların gitmeye başlamasıyla personel kaybettiğine, Güney İsrail’de tarım alanlarının işlenemediğine, İsrail hükümetinin kimi alanlarda gıda ithal etmeye başlamak zorunda kaldığına, turizm sektöründe kriz başladığına işaret ediyor.
Geniş seferberlik ve yedeklerin harekete geçirilmiş olması, genel olarak ekonomide, özel olarak da İsrail’in dünyada ünlü teknoloji sektöründe vasıflı personel kıtlığı yaratmaya başladı.
Savaş, aynı zamanda Orta Doğu ile dünyanın geri kalanı arasındaki, ayrıca bölge içindeki ticaret ve yatırım akışlarını da etkileyebilir.
Financial Times'a göre çatışma, Arap ülkeleri arasındaki ekonomik işbirliği ve entegrasyon olanaklarını, bu ülkelerin İsrail ile bağlarını azaltabilir. Savaş, ayrıca yabancı yatırımcıları ve turistleri bölgeye girmekten caydırabilir.
Jeopolitik baskılarla, ticaret savaşlarıyla, Covid etkisiyle tedarik zincirlerinde, başlayan “dost alanlara dönüş” (friend-shoring) eğiliminin hem bölgede hem de küresel çapta artacak olan güvenlik kaygılarıyla daha da güçlenmesi beklenebilir. Bu da Avrupa Merkez Bankası'nın “dost alanlara dönüş fiyatları yukarı itiyor” saptamasında vurguladığı enflasyonist baskıyı daha da güçlendirebilir.
Jeopolitik ve güvenlik: Savaşın küresel ekonomi için jeopolitik ve güvenlik sonuçları da olabilir. Çünkü savaş bölgedeki ve ötesindeki gerilimi ve istikrarsızlığı artırabilir. Bu da Economist’in dünya ekonomisi bağlamında vurguladığı kırılganlığı derinleştirebilir.
Bazı yorumculara göre ABD, İsrail’i diplomatik ve askeri olarak desteklerken; İran Gazze’deki Hamas’a, Lübnan’da Hizbullah’a, Yemen’de Husilere ve diğer militan gruplara destek veriyor. Böylece İran bölgede, ABD ve İsrail karşısında çok yönlü vekalet savaşları yürütme kapasitesine sahip bir ülke olarak beliriyor. Rusya ve Çin'in İran’ın yakın müttefikleri olması da ABD ve İsrail’in İran’ı hem bölgesel hem de küresel alanda büyük güçler arası dengelerde bir sorun olarak görme eğilimini, savaşın yayılma olasılığını güçlendiriyor.
Çin ve Rusya, çatışmalara ilişkin derhal ateşkes ve siyasi bir çözüm çağrısında bulunuyorlar. İngiliz Guardian gazetesine göre, Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi, uluslararası toplumun, savaşın kontrolden çıkmasının önlenmesi ve Orta Doğu’da "yeni bir çatışma” sürecinden kaçınılması gerektiğini söyledi.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da saldırının “tehlikeli bir tırmanma” olduğunu ve İsrail’in uluslararası hukuka ve insan haklarına saygı göstermesi gerektiğini söyledi. Büyük güçler arası rekabet ortamında İsrail-Hamas savaşı, mevcut saflaşmaları daha da belirginleştirmiş görünüyor.
Savaş yeni bir mülteci dalgasını tetikleyebilir
Savaşın bölgede diğer aktörleri de içeren daha geniş bir karşılaşmayı tetikleme olasılığı de büyük kaygı yaratıyor. Savaşın, bölgede insani krize yol aştığı için, yeni bir mülteci dalgasını tetiklemesi de beklenebilir.
2006'dan bu yana Hamas'ın kontrolünde olan Gazze'de Sağlık Bakanlığı 19 Kasım'da, İsrail'in 7 Ekim'den sonra düzenlediği saldırılarda 13 bin kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı.
Dünyada birçok ülkenin başkentinde ateşkes için gösteriler yapılıyor ve bu arada Antisemitizm (Yahudi düşmanlığı) de tırmanıyor. Ayrıca yeni bir “terör” dalgası riski de kaygı yaratıyor.
Özetle savaş, bölgesel ve küresel çapta jeopolitik belirsizlikleri arttırıyor. Enerji fiyatlarından emtia fiyatlarına, enflasyondan yüksek faizlere, oradan da olası borç krizlerine kadar birçok olumsuzlukla birlikte. Kimi gözlemcilere göre, süreç kısa sürede kontrol altına alınamazsa, dünya ekonomisinde bir resesyon riski oluşabilir.