DW'den Fabian Schmidt'in haberine göre, Almanya Daimi Aşı Komisyonu (STIKO), Johnson & Johnson gibi tek doz uygulanan aşılar için hatırlatma dozunun biraz daha erken yapılmasını öneriyor.
Peki, bu kısır döngü sonsuza kadar devam mı edecek? Bundan böyle her altı ayda bir veya her sonbaharda, tıpkı gripte olduğu gibi bir takviye aşıya mı ihtiyaç duyacağız?
Bilim insanları şu anda bu sorulara cevap veremiyor, çünkü henüz yeteri kadar deneyim ve veriye sahip değiller.
Kesin olan şu ki, Covid-19 ile mücadelede pek çok faktör ve bileşen rol oynuyor. Korona aşılarının gelecekte yeni virüs varyantlarına uyarlanması kaçınılmaz görünüyor. Tıpkı günümüzde mevsimsel grip aşılarında olduğu gibi. Şu anda Delta varyantının belirli mutasyonlarına yönelik çok sayıda yeni aşı geliştirme çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor.
Pandeminin endemiye dönüşme riski var mı?
Bu meseleyle yakından ilgili olan bir diğer konu da sürü bağışıklığının sağlanıp sağlanamayacağı. Örneğin Afrika'da şu anda geniş bir alanda mevcut olan toplumsal bağışıklığın aşılardan mı yoksa istem dışı bir kontaminasyondan mı kaynaklandığı belirsizliğini koruyor. Ancak bu kıtada aşılama oranının çok düşük olması, ikinci ihtimali daha da güçlendiriyor.
Bir ortama herhangi bir yolla istenmeyen maddelerin, kirlerin, atıkların ya da virüs gibi mikroorganizmaların bulaşması veya bulaştırılmasına tıp dilinde "Kontaminasyon" deniyor. Bu istemsiz bulaşma, doğal yollarla olabileceği gibi çevresel veya kimyasal yollarla da olabiliyor. Mevcut görülme oranları göz önüne alındığında, böyle bir istemsiz bulaşmanın Avrupa'da da olması kuvvetle muhtemel.
T hücrelerinin rolü
Araştırmacılar, SARS-CoV-2 bulaşma riski hayli yüksek olmasına rağmen, hastalığa yakalanmamış ve PCR testi temiz çıkan sağlık çalışanlarını büyüteç altına aldı. Bunlardan 58'inin kan testinde hiçbir antikora rastlanmadı.
Antikorsuz bağışıklık
Bu T hücreleri, özellikle virüsün çoğalmasından sorumlu olan ve kısaca "RTC" olarak adlandırılan "çoğaltma transkripsiyon kompleksine" karşı koyuyor.
Aynı zamanda söz konusu 58 kişide, çok erken bir SARS-CoV-2 enfeksiyon evresinin göstergesi olarak kabul edilen IFI27 proteini yoğun olarak bulundu. Tüm bu verileri değerlendiren araştırmacılar, SN-HCW deneklerinin, sekteye uğramış veya yarım kalmış bir korona enfeksiyonu geçirdiği, ancak semptom göstermediği sonucuna vardı.
Daha basit bir ifadeyle açıklarsak: T hücrelerinin, koronavirüs enfeksiyonunu çok erken bir evrede tanıyıp kesintiye uğratması mümkün. Ancak 58 SN-HCW deneğinin, alışılmadık miktarda güçlü T hücre bağışıklığını nereden aldığı hâlâ belirsizliğini koruyor: Soğuk algınlığı veya grip gibi başka bir viral hastalıktan mı, yoksa bizzat SARS-CoV-2 virüsünden mi? Şu aşamada her ikisi de mümkün görünüyor.
Sürü bağışıklığı sağlanabilir mi?
Ancak araştırmacılar, bu yeni keşfe rağmen yine de rehavete kapılmamak gerektiği yönünde uyarıyor: Hiç kimse kendini SARS-CoV-2'ye karşı güvende hissetmemeli veya bünyesinin kendiliğinden bağışıklık geliştireceğini düşünmemeli. Zira şu aşamada farklı varyantlara karşı bağışıklığın henüz gelişmemiş olması, çok daha kuvvetli bir ihtimal.
Sonuç: Önümüzdeki sonbaharda da hatırlatma dozu yaptırmak suretiyle aşı korumamızı yenilemek zorunda kalıp kalmayacağımız, halihazırda belirsizliğini koruyor. Görünen o ki, bunu ancak o zaman geldiğinde öğreneceğiz!