Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, “Erdoğan'ı başkan seçtirmeyeceğiz aslında bir tahrikti. Asıl gerilimi başlatan hamle buydu.” sözlerinin çarpıtıldığını savundu. Ancak son 6 yılda yaşananlar, sürecin en önemli hedeflerinden birinin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı başkanlığa taşımak olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor.
2009 yılında gündeme getirilen Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi ile 2012'den sonra hazırlanan çözüm süreci arasında dağlar kadar fark vardı. İlk açılım projesi sırasında gerek dönemin başbakanı Erdoğan gerekse de başdanışmanı Yalçın Akdoğan, ısrarla “Terör örgütü PKK ve elebaşısını muhatap almayacağız. Bu bir ihanettir. Terör örgütünü meşrulaştırmayacağız.” vurgusu yapıyordu. Peki ne değişti de 2011 seçimlerinden sonra hazırlanan çözüm sürecinde muhatap İmralı ve PKK haline geldi? Bu sorunun cevabını, eşzamanlı olarak Türkiye gündemine giren yeni anayasa çalışmalarında aramak zorlama bir yorum olmaz. AKP açısından yeni anayasa demek ‘başkanlık sistemi' demekti. Muhalefet, Erdoğan'ın bu hayaline ısrarla karşıydı. İmralı tutanakları ise Öcalan'ın “Tayyip Bey'in başkanlığına karşı çıkmayız” mesajını barındırıyordu.
2009 yılındaki ‘Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'nin en önemli özelliği, muhatabın PKK değil Kürt vatandaşlar olmasıydı. “Terörle mücadele, siyasetle müzakere” söylemi de bu dönemin sloganıydı. Akdoğan, 26 Temmuz 2009 tarihli bir yazısında, “Sürecin merkezine Öcalan'ı oturtmak, gidişatı doğru okuyamamak olur.” diyordu. Muhatabın da asla PKK veya İmralı olamayacağının altını çiziyordu. Aynı yazıda DTP'nin (Yerine BDP kuruldu) sürekli Öcalan'ı meşrulaştırmaya çalıştığına dikkat çekiyor ve buna karşı çıkıyordu.
Başkanlık sistemi ısrarı, yeni anayasa çalışmalarını da kilitledi
Açılım belli bir aşamaya gelince 2012 sonrası çözüm sürecinde yöntemler de söylemler de değişti. Daha önce ‘ihanet' saydıkları bütün kırmızı çizgiler aşıldı. Artık muhatap PKK ve İmralı haline geldi. Aynı dönemde TBMM çatısı altında da yeni anayasa çalışmaları başlamıştı. Ancak AKP'nin başkanlık sistemini gündeme getirmesi sürpriz olmuştu. Çünkü bu sürpriz hamle, AKP'nin ne parti programında ne de ‘yeni anayasa' sözünün verildiği 2011 Seçim Beyannamesi'nde vardı. Yeni anayasa çalışmalarını tıkayan da tam bu başkanlık ısrarı olacaktı. Muhalefet, Erdoğan'ın ‘Türk tipi başkanlık' hayaline kapıları kapattı. İşte çözüm süreci de böyle bir ortamda, Öcalan'ı merkeze alan bir proje olarak gündeme getirildi. Öcalan bir ‘enstrüman' olarak kullanılacaktı. Yeni süreç, Öcalan'ın, Kürt halkı ve PKK üzerindeki gücünden faydalanmayı esas alıyordu. O İmralı'dan Kandil'e çağrı yapacak, teröristler sınır dışına çekilecek ve silahlar gömülecekti. Arkasından Kürt vatandaşlara yapılacak bir çağrıyla da Erdoğan başkan seçilecekti. Nitekim basına yansıyan İmralı tutanaklarında da Öcalan, “Tayyip Bey'in başkanlığını destekleriz.” diyordu. Böylece hem terör ortadan kaldırılacak hem Öcalan istediği şartlara kavuşacak ve hem de Erdoğan başkan olacaktı.
Demirtaş'ın ‘Seni başkan yaptırmayacağız' çıkışı hesapları altüst etti
2012'de başlayan çözüm sürecinin varlığı, 2013 başında ‘resmen' duyuruldu. Takip eden 1,5 yıl boyunca PKK birçok tahrik eylemine imza atmasına rağmen AKP hükümeti tek bir karşılık bile vermedi. Ta ki Demirtaş, AKP'nin ‘başkanlık sistemi' referandumuna çevirdiği 7 Haziran 2015 seçimleri öncesi, “Seni başkan yaptırmayacağız” diyene ve bu söylemle yüzde 13 oy alana kadar... Dolayısıyla, “Bugün dünden farklı olarak ne yapıldı da AKP hükümeti, çözüm masasını devirmeyi tercih etti?” sorusu cevap bekliyor. Bu noktada Akdoğan'ın itiraf gibi sözleri etrafında yeniden düşünmek faydalı olabilir. 28 Şubat 2015'te, Dolmabahçe'de Başbakan Yardımcısı Akdoğan, dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala ve AKP Grup Başkan Vekili Mahir Ünal, İmralı heyeti olarak bilinen Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Balüken'le ortak bir fotoğraf verdi. ‘Dolmabahçe Mutabakatı' olarak anılan bu toplantı, yandaş medyada ‘Barış Baharı' manşetleri ile verildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 7 Mart 2015'te Gaziantep mitinginde “400 milletvekilini verin ve bu iş huzur içinde çözülsün” diye seslendi. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 17 Mart 2015 tarihli grup toplantısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hitaben, “Seni başkan yaptırtmayacağız” dedi. Bir hafta sonra Erdoğan, “Dolmabahçe fotoğrafı yanlıştı” çıkışı yaptı. 11 Nisan'da Ağrı'daki ‘Bahar Şenliği'nde PKK'lılar askere ateş açtı. 4 asker yaralandı. Çıkan çatışmada 5 terörist ölü ele geçirildi. 18 Mayıs'ta HDP'nin Adana ve Mersin'deki il ve ilçe binalarında patlamalar oldu. Adana'daki patlamada 3 kişi yaralandı. Seçimden iki gün önce de HDP'nin Diyarbakır mitinginde patlatılan bomba sonucu 4 kişi hayatını kaybetti. Bu noktada en az AKP kadar PKK'nın pozisyonunu da sorgulamak gerekli. Bütün bu patlamalara rağmen seçime gidilirken ateşkesi bozmayan ve eylem kararı almayan PKK, neden erken seçime gidilirken tekrar silaha sarıldı?
7 Haziran öncesi ve sonrasında artan şiddetin kronolojisi
30 MART 2015- Berkin Elvan'ın ölümündeki ihmalleri araştıran Savcı Selim Kiraz, İstanbul Adliyesi'ndeki odasında DHKP-C militanlarınca şehit edildi.
1 NİSAN 2015- İstanbul Emniyet binasına silahlı saldırı düzenleyen DHKP-C eylemcisi Elif Sultan Kasen ölü ele geçirildi.
4 Nisan 2015- Fenerbahçe kafilesi, Trabzon'un Sürmene ilçesinde silahlı saldırıya uğradı. Şoför yaralandı, futbolcular ölümden döndü.
11 NİSAN 2015- Ağrı'da düzenlenen ağaç dikme şenliğinde PKK ile güvenlik güçleri arasında çatışma çıktı. 6 kişi öldü, 4'ü asker 6 kişi yaralandı.
18 NİSAN 2015- HDP'nin Ankara'daki genel merkez binasına sabaha karşı silahlı saldırı düzenlendi.
18 MAYIS 2015- Mersin ve Adana'da HDP teşkilat binalarına gönderilen bombalar eşzamanlı patlatıldı, 7 kişi yaralandı.
5 HAZİRAN 2015- Diyarbakır İstasyon Meydanı'ndaki HDP mitinginde bomba patlatıldı. 5 kişi hayatını kaybetti, 100'den fazla insan yaralandı.
9 HAZİRAN 2015- HÜDA–PAR'a yakın İhya-Der Başkan Yardımcısı Aytaç Baran, evinin önünde öldürüldü. Olayın ardından çıkan sokak çatışmalarında 3 kişi hayatını kaybetti.
20 TEMMUZ 2015- Kobani'yi yeniden inşa etme çağrısıyla Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde toplanan 300 kişilik gruba canlı bomba saldırısı oldu. 32 kişi öldü, 103 kişi yaralandı.
20 Temmuz 2015- Adıyaman'da terör örgütü PKK ile çıkan çatışmada bir asker şehit oldu.
22 TEMMUZ 2015- Şanlıurfa'nın Ceylanpınar ilçesinde polis memurları Feyyaz Yumuşak ile Okan Acar, kaldıkları evde şehit edildi.
23 Temmuz 2015- IŞİD'in elindeki Ayyeşe köyünden yapılan saldırıda 1 astsubay şehit oldu, 2 uzman çavuş yaralandı.
23 Temmuz 2015- Diyarbakır'da trafik polisine pusu kuruldu. Memurlardan Tansu Aydın şehit olurken, Ali Karahan ağır yaralandı.
25 Temmuz 2015- 3 yıl sonra Kandil bombalandı.
25 Temmuz 2015- Türkiye geneli IŞİD, PKK ve DHKP-C operasyonlarında 600'den fazla kişi gözaltına alındı. Canlı bomba olduğu iddia edilen DHKP-C militanı Günay Özaslan, operasyonda öldürüldü.
25 Temmuz 2015- Gazi Mahallesi'ndeki cemevinden Günay Özarslan'ın cenazesini kaldırmak isteyen gruba izin verilmedi. Çıkan çatışmada Çevik Kuvvet'te görevli Muhammet Fatih Sivri şehit oldu.
27 Temmuz 2015- Muş'un Malazgirt İlçesi Jandarma Komutanı Binbaşı Arslan Kulaksız, eşi ve kızıyla birlikte aracının içerisindeyken uğradığı saldırıda şehit oldu.
28 Temmuz 2015-Şemdinli'de görevli Uzman Çavuş Ziya Sarpkaya, banka sırasında başından vurularak şehit edildi.
29 Temmuz 2015- Diyarbakır'da polis otomobiline saldırı düzenlendi. Polis memuru Mehmet Uyar şehit olurken, yoldan geçen bir vatandaş öldü.
30 Temmuz 2015- Şırnak'ta teröristler, askere ateş açtı: 1'i subay 3 asker şehit. Diyarbakır'daki saldırıda da bir polis ve bir vatandaş hayatını kaybetti.
ZAMAN