Gerçi Erdoğan kitap okumadığını söylemişti. “Kitap özeti” okuyorum, demişti.
Biz “acaba hangi kitabın özetini okuyor” diye bir bakalım dedik.
Halen Türkiye’de milyonlarca insanı etkileyen zulümleri acaba hangi kitap telkin ediyor diyerek bir literatür araştırması yaptık!
– Hamile kadınlara işkence,
– Doğum yapmış kadına yatakta kelepçe,
– Kadın ve erkeklere her türlü taciz,
– 80’lik ihtiyarlara ters kelepçe,
– Herkesi tahkir, bin bir yolla baskı,
– Yargısız meslekten atma,
– Cadı avı,
– Akrabaları cezalandırma,
– Muhalif medyayı bitirme, gazetecileri hapse atma,
– …
Kendini dindar olarak lanse eden Erdoğan’ın yaptırdığı ve göz yumduğu zulümlerin fetvası Kur’an’da yok. İncil’de yok. Zebur ve Tevrat’ta da yok!
Hiçbir kutsal kitap böyle bir mezalime izin vermiyor.
Erdoğan’ın yaptıklarına meşruiyet veren tek kitap var: Hükümdar (Prens)
Yazarı Niccolò Machiavelli (Makyavel). 5 asır önce yaşamış İtalyan bir siyaset felsefecisi.
Hükümdar (Prens) adlı eserinde sahtekârlığı, ikiyüzlülüğü ve zorbalığı bir siyaset biçimi olarak idealize ediyor.
Eser Bertrant Russell’a göre ‘gangsterlerin el kitabı’. Kitaptan en çok hoşlanan lider Mussolini. O kadar beğeniyor ki Hitler’e hediye olarak gönderiyor.
Makyavel şu herkesin ağzında olan “hedefler araçları meşrulaştırır” cümlesinin sahibi. Erdoğan vaktiyle demokrasiyi araç olarak gördüğünü ilan etmişti zaten. Peki, kitapta başka neler var?
ERDOĞAN’IN KİTABI DEMEK Kİ BU…
“İnsanlar ya elde edilmeli ya da onların kökü kazınmalıdır; hafif baskılara karşı intikam almaya kalkarlar, fakat ağır baskılara karşı direnemezler. Bir insana baskı yapıldığı zaman öyle davranmalı ki intikam almaya imkân bulamasın.” (III)
CEMAAT’E SALDIRMA GEREKÇESİ
“Ne istediler de vermedik” demişti. Cemaati elde etmek için elinden geleni yaptı. Türkçe Olimpiyatları’na katılıp “Bu hasret bitsin” dedi, Fethullah Gülen’i davet etti. Tüm sözleri sahteydi. Danışmanı Aydın Ünal bu ikiyüzlülüğü “Bir siyasi dehanın manevrası” olarak niteledi ama Gülen, Türkiye’ye gelmeyerek bu “takiyye dehası”nı boşa çıkardı.
Cemaat ondan ne istese verecekti ama cemaat bir şey istemedi ve de ona istediğini vermedi. Cemaat diktatörlüğe ve otoriterliğe prim vermedi ve Erdoğan’la yollarını ayırdı.
DOĞUDA ŞEHİR VE KASABALARI YERLE BİR ETMENİN KURALI:
“Gerçekten, ele geçirilen bir şehri güvenli bir biçimde korumanın yolu orayı yakıp yıkmaktır. Özgürlüğe alışmış bir kenti ele geçiren kişi orayı yıkmazsa, o kentin kendisini yıkmasını beklemelidir.” (V)
Erdoğan’ın bire bir uyguladığı bir prensip bu. Güneydoğu’da onlarca şehri kasabayı yerle bir etti. Düşman saldırsa bu denli yakıp yıkmazdı. Pire için yorgan değil evi yaktı. Şimdi yüz binlerce Kürt vatandaşı kışı nasıl geçirecek düşünen yok. İşsiz kaldılar, evleri yıkıldı hem de gidecekleri bir yer yok. Tahrik belediye başkanlıklarına kayyım atamalarıyla sürüyor. Seçmen iradesi yani “milli irade” güneydoğuda geçersiz. Kürtler’in seçtiği başkanlar vatan haini sayılıyor!
CADI AVI
“Hükümdar uygulamak zorunda olduğu sert yöntemleri her gün tekrarlamamak için, bunları tasarlamalı ve bir anda hepsini uygulamalıdır. Zalimce eylemlerin hepsinin bir arada yapılması gerekir.” (VIII)
“Varlığını sürdürmek isteyen bir hükümdarın iyi olmamayı öğrenmesi ve koşulların gereklerine göre davranmayı bilmesi gerekir.” (XV)
Önceleri yapacağı zulmü ifade ederken “gönlümden … (şunları) yapmak geçiyor ama hukuk falan izin vermiyor” diyordu. Şimdi OHAL gibi bir gerekçe buldu. Yüz binlerce insan cadı avı kurbanı. Tek bir suçu olmayan en az 50 bin insan suçsuz yere hapishanelerde. Yüz bin kamu çalışanı meslekten atıldı. Binlerce yargı mensubu ihraç edildi.
Belki de 100 subayın organize ettiği bir darbe girişimi bahane edilerek ordunun yarısı meslekten atıldı. Erdoğan propagandası yapmayan tüm TV’ler ve gazeteler kapatıldı. Binlerce esnafın iş yerine ve şirketine çöküldü.
HER SÖZÜNDEN DÖNEBİLİRSİN
“İhtiyatlı bir hükümdar, eğer kendisine zararlı olacaksa verdiği sözü tutmamalıdır ve bu sözün verilmesini gerektiren şartlar artık mevcut değilse sözünde durmasına yine gerek yoktur.
Mutlak bir biçimde gerekli olan, söz konusu tilki özelliğini gizlemeyi iyi bilmek, göz boyama ve renk vermeme sanatına mükemmelen sahip olmaktır.” (XVIII)
Dün ne dediğin bugün ne dediğin önemli değil. Sen siyaset için dilediğin kadar dön.
Önce Türkçe Olimpiyatları’na katılıp “Bu hasret bitsin” ; sonra “Terör örgütü, haşhaşi”
Önce: “Bu ülkede Kürt sorunu vardır.” Sonra: “Kardeşim ne Kürt sorunu ya?”
Önce “Ergenekon’un savcısıyım.” Sonra: “Hepsi kumpas”
Önce “Parası olmayana git askerlik yap diyemezsin.” Sonra: “Bedelli askerlik haftaya tamam.”
Önce “Benim milletimin dili tektir.” Sonra: “Ben ne tek dil dedim, ne tek din dedim”
Önce “AKP hiçbir terör örgütüyle masaya oturmaz. Görüşen şerefsiz ve namussuzdur.” Sonra: “İmralı’yla görüşme yaptırırız.”
Önce: “Lozan zaferi uluslararası hukuk alanına taşınarak tescil edilmiştir.” Sonra “Birileri de bize Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı.”
ÇAL ÇIRP VE SAKIN KORKMA!
“İnsanların büyük bir bölümü onurları ve malları elinden alınmadıkça hoşnut yaşarlar.” (XIX)
Prens şunu telkin eder: İnsanların büyük bölümü kendi menfaatine dokunulmadıkça “Beni sokmayan yılan, bin yaşasın” der. Ve senin çalmandan çırpmandan rahatsız olmaz.
Bu sebeple korkma, kendi sesinden 10 milyon komisyon aldığını bile tapeden dinleyip işitseler mahzuru yok. Sen ne dersen halk ona inanır. Cebinde 1 dolar çıkana “terörist” dersin inanırlar; milyonlarca dolar rüşvet verene “hayırsever” dersin ona da inanırlar.
“Rüşvet hediyedir”, “Yolsuzluk hırsızlık değildir.”
AKP DIŞINDA HERKES DÜŞMAN
“Bilge bir hükümdar ona yönelik bir düşmanlığı ustaca beslemelidir ki o düşmanlığı bastırdığında bunun bir sonucu olarak büyüklüğü artsın.” (XX)
Cumhurbaşkanı olarak herkesi kucaklaması gerekir ama AKP’liler dışında saldırmadığı tek bir kesim veya fert yoktur.
“Eyy Kılıçdaroğlu!” “Biliyorsunuz kendisi Alevi”
“Eyy Pensilvanya, sana sesleniyorum!”
“Ey Tüsiad” “Eyy Nobel, sen nasıl barış ödülü dağıtıyorsun?”
“Ey savcı! Sen kimin için çalışıyorsun?” (TIR’lardaki silahları yakalayan savcılara)
“Eyy Geziciler bir tane ağaç diktiniz mi be!”
“Eyy Merkez Bankası daha neyi bekliyorsun?” (Dolar fırladı)
“Ey Baro Başkanı sen de teröristlerle görüştün”
“Afedersin Ermeni!” “İsrail dölü”
…
Makyavel 16. yüzyılda kilise tarafından şeytan ilan edildi. Eseri yakıldı, yasaklandı.
Ne yazık ki 5 asır sonra bir Müslüman ülkede yöneticilerin başucu kitabı oldu!
Evet, kimin asıl “kitab”ının ne olduğu en iyi davranışlarından anlaşılıyor.