Hicret ettiler, “Çeşit çeşit zulümlere maruz kaldıktan sonra…” Mazlumlar, onlar. Birileri zulmetmiş onlara; fakat zalimleri söylemiyor burada. Evet, burada işârî olarak şöyle bir mana da çıkarabilir insan: “Zalimleri hep yâd edip durmakla zihninizi kirletmeyin; onların isimlerini yâd etmek suretiyle nöronlarınızı kirletmeye değmez. Sonra onları yıkamakta zorluk çekersiniz.” Onun için burada zulmedenleri söylemiyor. Mesela, “Siyasîler, fâsıklar, zorbalar, hileci düzenbazlar, hainler, fesada kilitlenmiş kimseler zulmettikten sonra…” demiyor. İfade, meçhul fiil ile serdediliyor; dolayısıyla oradaki fâil sarîhen zikredilmiyor. Bu itibarla, siz de o kirli insanları yâd etmek suretiyle, zihninizi kirletmeyin, düşüncelerinizi dağıtmayın!.. Bâtılın -fazla- tasviri, sâfî zihinleri idlâl eder; doğruda konsantrasyonunuza engel olur; “Ona şunu mu desem, bunu mu desem?” sevdasına tutulursunuz. Oysaki zaten siz, sevdalısınız, bir şeye gönlünüzü kaptırmışsınız; öyle bir Güzel’e gönül kaptırmışsınız ki, sizi, O’ndan koparacak şeyler, kendinize karşı saygısızlık olur; O’na karşı da saygısızlık olur.
Evet, Sonra, burada, “lâm-ı te’kid” ile bir şey diyor: “Kasem olsun!” diyor Allah. Allah “Yemin olsun!” buyuruyor; yani, “Vallahi, billahi, tallahi!” der gibi. “Kasem olsun… “Onlara hazırlayacağım Ben!..”“Dünyada güzellik…” Bugün olmazsa, yarın!.. Burada istikbale de havale etmiyor;“hazırlarız/yerleştiririz” buyuruyor da “ileride hazırlayacağım/yerleştireceğim” demiyor; şeklinde uzak geleceğe de işaret etmiyor. buyuruyor: “Dünyada, inşaallah, çok yakın bir zamanda hazırlayacağım!..”
“Hasene”deki tenvîn, “tenvîn-i tenkîr”dir; “çok sürpriz şekilde” manasına gelir. Bir hadis-i şerifin ifadesiyle, “Göz görmemiş, kulak işitmemiş ve beşer tasavvurlarını aşkın, Şânına yakışır bir iltifat-ı Sübhâniye şeklinde…” Hiçbirinizin tasavvur edemeyeceği şekilde, birden bire bir sürpriz ile karşılaşacaksınız ki, başınız dönecek!.. Şimdiye kadar yapılan o mezâlimi, o denaetleri, o şenaatleri unutacaksınız. Sonra size sorulunca, “Yahu öyle bir şey olmuş muydu?!.” diyeceksiniz. Ve anlatırsanız, fıkra gibi anlatacaksınız. Zaten adamlar, fıkralık işler yapıyorlar, çok komik!.. Gelecekte karikatürize edildiği zaman, onlar, iki büklüm olup yere bakacaklar; sizin de tebessümünüz gelecek ama edebinizden dolayı “Yahu ayıp olur bir insana karşı!” deyip yutacaksınız tebessümünüzü. Bu, sizin karakteriniz; o da onların karakteri: “Herkes, karakterinin gereğini yerine getirir!” (İsrâ, 17/84)
Bakınız, sonra: “Dünyada hasene ihsan edecek fakat iyi bilin ki…” Yine “lâm-ı te’kid” ile diyor; “Ahiretteki mükâfat, ondan çok daha büyük!” Burada “ekber” kelimesi, ism-i tafdîldir; “büyüklerden daha büyük” demektir. Ahiretteki mükâfat daha büyük, en büyük. Dünyanın binlerce senelik mesûdâne hayatı, bir dakika Cennet hayatına mukabil gelmiyor. Size öyle bir şey verecek. Ve Cennet hayatının da binlerce mesûdâne senesi, bir dakika rü’yet-i Cemâl’ine mukabil gelmeyen Zat (celle celâluhu) size bir şey hazırlıyor. “O kimseler, ah bir bilseler!” Eğer biliyorsanız… Ee Kur’an, bildiriyor. Hazreti Sâhib-i Zî-Şân da bildiriyor. Hadiseler de onu gösteriyor. Bin tane şahit de ona şehadet ediyor. Ne olur, Allah aşkına, siz de bilin!..