1920’den 1927’ye kadar görev yapan İstiklal Mahkemelerini cumhuriyetin kuruluşundan önce ve sonra diye ikiye ayırmak gerekiyor. Cumhuriyet kurulmadan önce daha çok asker kaçaklarını cezalandırmak için ihtiyaç duyulan mahkemeler, cumhuriyetten sonra yeni rejime başkaldırıları sindirmek amacıyla faaliyet gösterdi.
Mahkemelerdeki yargılamalar delil yönteminden çok "vicdani kanaate" göre yapılmaktaydı. Kararları kesindi; itiraz ve temyiz hakkı yoktu. Meclis’in onayına gerek olmadan idamlar hemen infaz ediliyordu! Mahkeme üyeleri Halk partiliydi.
Mahkemelerin nasıl çalıştığını tutanaklardan aktarayım.
"Şükrü Bey söz istedi:
-Bu işte Abdülkadir’in pek mühim bir rol oynadığı anlaşılıyor, tavzih edeceğim (açıklama yapacağım). Bir avukat tutacağım...
Reis Kel Ali (Ali Çetinkaya):
-İstiklal Mahkemeleri, dava vekillerinin cambazlığına gelmez. Mahkememizin derecatı yoktur. Millet hükme intizar ediyor, ne söyleyecekseniz açıkça söyleyiniz. Avukatlara falan geçilecek vaktimiz yok."
Birçok gazeteci, ‘casusluk yaptığı ve rejime muhalefet ettiği’ gerekçesiyle tutuklandı. Gazeteler kapatıldı.Eşref Edip, Ahmet Emin Yalman, Velid Ebuzziya, İsmail Muştak gibi isimler derdest edildi. Seyyid Tahir Efendi, Tahirül Mevlevi, Ömer Rıza Doğrul, Hasan Basri Çantay gözaltına alındı. İdam sehpalarında sayıları bugün bile tartışılan yüzlerce kişi sallandırıldı.
Bazı yazarlar, sıranın kendilerine gelmeyeceğini düşünüp, zulme sessiz kaldılar ama yanıldıklarını kısa sürede anladılar. Zekeriya Sertel, onlardan biriydi. Şöyle anlatıyor:
"Memlekette bir terör havası esiyordu. Biz ne rejime düşmandık, ne de doğrudan doğruya günlük politikayla uğraşıyorduk. Onun için bu fırtınanın bize kadar geleceğini sanmıyorduk. İşimize devam ediyorduk. Fakat bir gün akşam üzeri eşimle birlikte beş yaşındaki yavrumuzu alarak Gülhane Parkı’na gitmiştik. Bir ağaç altında yavrumuzu seyrederek konuşmaya dalmıştık. Birden karşımıza bir polis dikildi ve beni Polis Müdürlüğü’nden istediklerini bildirdi. Bu davetin önemini o anda anlamadım. - Peki, dedim, çocuğu eve bırakalım, gelirim. Polis güldü: - Öyle değil efendim, dedi. Şimdi beraber gitmemiz lâzım. O vakit anladım. Terör bana kadar ulaşmıştı. Karımı ve çocuğumu parkta bırakarak polisle birlikte müdürlüğe gittim. Beni derhal bir odaya aldılar. Kapıyı kapadılar. Hiçbir şey sormadılar, hiçbir şey de söylemediler. Niçin tutulmuştum, ne olacaktım, hiçbir şey bilmiyordum. "(Zekeriya Sertel, Hatırladıklarım 1905-1950, Gözlem Yayınları, İstanbul 1977)
Türkiye, 2017’te yeni bir karanlık dönemle ile karşı karşıya; kapalı devre çalışan yargı eli ile ülkede tam bir terör estiriliyor! İşin ilginç yanı 'siyasal İslamcı'' bir parti eliyle bu yapılıyor!
Kâzım Karabekir, İstiklâl Mahkemeleri Kanunu’nu Meclis’e sevk eden İsmet Paşa’ya şöyle demişti: “Yirminci asırda zan ve vehimle millet idare edilemez.”
Edilemedi...
21. asırda da edilemez, edilemeyecek!
Ali Emir Pakkan