Erdoğan rejimi, iç politikada hemen her başı sıkıştığında “terör devleti” ilan ettiği İsrail’le ilişkileri sıcak hale getirmek için adeta akla karayı seçti. Diplomatik teamülleri ve ülke onurunu bir kenara bırakıp, İsrail’e yalvar yakar dil dökmekten geri durmadı Erdoğan ve adamları. Nihayetinde 4 yıl aradan sonra İsrail’le karşılıklı olarak büyükelçi ataması yapılması kararı aldılar.
Oysa ki, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında 5 Filistinli çocuğun hayatını kaybetmesinin üzerinden 10 gün bile geçmedi. İsrail’in saldırılarına sessiz kalan ender ülkelerden biri Türkiye oldu. Katar bile sert tepki gösterirken, Erdoğan yeni arayı bulduğu İsrail’le gerilmek istemedi. Risale-i Nur’da yerini bulan “Zalim zulmeder, kader adalet eder” sözü bir kez daha tahakkuk etmiş oldu. Nasıl mı?
Erdoğan, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarından bu yana, yapacağı zulümlere zemin hazırlamak için Hizmet Hareketi’ne atmadık iftira bırakmadı. En sık kullandığı iftiralardan biri “İsrail’le ittifak yapmak” üzerineydi. Kimin yaptığı dahi belli olmayan bir telefon görüşmesi üzerinden, “güneydeki sevdikleri ülke” yalanını söyledi miting meydanlarında.
Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Papa 2. Jean Paul ile görüşmesine işaret ederek “Vatikan’la ittifak yapma” iftirasını da attı, “Kimler kimlerle beraber” tiradları eşliğinde. İttifak yapma iftirasının en başında ABD vardı tabi her zaman. Obama’yı Hizmet’in ABD imamı bile ilan ettiler. 15 Temmuz tiyatrosu üzerinden taşeronluk iftiralarını boca ettiler ülke gündemine.
Sadece İsrail, Papa ve ABD değildi elbette “hain ittifak” iftiralarının paydaşı. PKK’yla, Birleşik Arap Emirlikleri’yle, Suudi Arabistan Prensi Selman’la, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’yle vesaire, her kim aklına gelirse, Hizmet’i o “şer odağı” ile müşterek hareket etmekle, taşeronluk yapmakla suçladı. Miting meydanlarında, televizyon kanallarında, gazete röportajlarında, salon konuşmalarında, her fırsatta aynı iftiraları dillendirdi.
İftira yağdırdı, algı operasyonları düzenledi ve bu sayede milyonlarca mazluma yapılan zulümlere halkı da ortak etti. Ancak kader adil hükmünü bir kez daha gösterdi, Erdoğan’ın algı operasyonlarını ve tuzaklarını başına geçirdi. Azıcık onuru olan yandaşlarının utançtan yerin dibine girmesine neden olacak zilleti yaşattı ve de her geçen bir yenisini yaşatıyor.
Papa’yı “kutsiyetpenahları” diyerek törenlerle karşıladı. Türkiye’ye gelsin diye yalvardığı İsrail Cumhurbaşkanı Herzog için fevkalade bir tören düzenledi. Türk süvarileri İsrail bayrağı taşıdı. ABD başkanları Trump ve Biden’la bir telefon görüşmesi yapabilmek için yalvardı, edilen hakaretleri sineye çekti.
Öcalan’dan mektup alıp televizyonlarda okuttu, adamlarına iltifat ettirdi. PKK ile yaptığı ve deşifre olan pazarlıkları da cabası oldu. 15 Temmuz’un arkasında olmakla suçladığı Birleşik Arap Emirlikleri’nin prensi için öyle bir tören düzenledi ki, trolleri bile şok oldu. Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ‘katil’i olmakla suçladığı Prens Selman’ı uçak kapısına kadar uğurladı, onuruna sazlı sözlü yemek verdi. Sisi ile barışmak için de atmadık takla bırakmıyor şimdilerde. Müslüman Kardeşler’in İstanbul’da yayın yapan televizyonunu da kapattırdı.
Kader, Hizmet’e attığı iftiraları tek tek kendi eliyle ve diliyle tekzip ettirdi Erdoğan’a. İftiralarını yüzünün ortasına tokat gibi çarptı. Trollerine istismar edebilecekleri bir tane bile dayanak noktası bırakmadı. Attığı iftiralar gibi, inşallah ettiği zulümler de yüzüne çarpılacak. İnşallah kader adalet edecek.