KADİR GÜRCAN
Amerika’da uzay araştırma merkezi ilk olarak daha önce Kızılderili kabilelerin yerleştiği topraklarda kurulmuş. Çevre sakinleri ile iyi ilişkiler kuran uzay merkezi çalışanları ve astronotlar yer yer kabilelerin ileri gelenleri ile de sohbet etme imkanına sahip olmuşlar.
Yine öyle bir konuşma esnasında kabile kahinlerinden biri astronata “Sen Ay’a gideceksin değil mi? Kabilemizin duayen kahinleri, dua ettikleri ilahın Ay’da olduğuna inanıyorlardı. Eğer oraya gittiğinde ona rastlarsan şu temennileri ona iletir misin?” diyerek, genç astronota anlamadığı yerli dilde bir kaç cümleyi ezberletir. Astronot çok ısrar etmesine rağmen, tecrübeli kahin cümlelerdeki gizemi korumaya itina gösterir. Günler sonra astronot, hem yerli dilini hem de İngilizce’yi bilen birini bulur ve kahinden öğrendiği garip cümleleri tercüme ettirir. Cümleleri tercüme eden mütercim gülmekten kendini alamaz!
Seçimler yaklaşırken, bütün hesaplar seçmen, oy, sandık, aday, seçim kanunu ve ilk defa oy kullanacak Z Generation üzerinde dönüyor. Bu isimlendirmeden son derece haz alan yeni kuşağın önümüzdeki seçimlerde belirleyici bir rol oynayacağı dedikodusu hala bir gerçeklik kazanmadı. Belirsizliğin bir çok sebebi var. Her şeyden önce bu jenerasyonun oy kullanmaya ve ülke için bir tek oyun bile ne kadar önemli olduğuna ikna olmaları kolay değil. Genel ve yerel seçim, beş yılda bir yapılan sayım ve hatta muhtar aza seçimlerinin bile özel bir ritüele dönüştüğü Türk toplum yapısına Z Generation’ın entegre olması biraz vakit alacak. Anadolu halkının demokratik refleksi, dünya çapında eşine az rastlanan bir olgunluğa sahiptir.
Bir süre önce yapılan kamuoyu araştırmasında ülkeyi mafyavari oluşumların, Tatar Ramazan ya da kanundan ziyade töreye bağlı tiplerin yönetebileceğine inanan genç kuşağın yüzde yirmiyedilerde olduğunu duyduğumda çok şaşırmadım. Aynı araştırmada dünyayı Süperman, Örümcek Adam ya da Batman’ın kurtaracağına inananların istatiki oranlarına yer verilmemiş. O sonucun, çok daha ilgi çekeceğini düşünüyorum. Demode Tatar Ramazan’ı kurtarıcı olarak gören bir kuşak, gezegenler arası yolculuklarda süper kahramanların dolmuş seferleri yapacağına inanıyor.
Saray ve iktidar, mevcut sistemi devam ettirmek için geniş devlet imkanlarına sahip. Yirmi senedir yapamadığı hatta, devraldıkları günden daha kötü bir duruma soktukları ülke stoklarını seçime kadarlık süre içinde sonuna kadar tüketecekler. Ülke ekonomilerinin girmekten kaçındıkları “Seçim Ekonomisi” sendromunun Türkiye’de davul-zurna temposu ile karşılanması kötü bir talihsizlik. İktidar partisi kazanırsa (bütün hesaplar o istikamette) tükenmiş ekonomi ile kaldıkları yerden devam etmeyi garantilemiş olacaklar. Muhalefet kazanırsa (bu ihtimale kimse prim vermiyor!), meteliğe kurşun atan bir ekonomik enkazı devralıp bellerini hiç doğrultamayacaklar. Z Generation açısından, sopanın her iki tarafı da kirli. Mesele bir an önce hangi taraftan tutacaklarına karar vermelerine bağlı.
Televizyon programlarının ana teması ekonomik kriz. Beceriksiz ve organize suç örgütleri ile selfie çektirme saplantılı İçişleri Bakanı’nın terör örgütüne verdikleri zayiatın haberleştirilmesi ilgi çekmiyor. Günlük ortalama üç kişi altına düşmeyen askeri kayıp gündem olma ciddiyetini yitirdi. Aylar var ki, koca Bakan ekran yüzü görmüyor. Ya söylediklerine kimse inanmıyor ya da ekrana çıktığında reytingler çakılıyor. İki ihtimal de bir felaket. Laubali bir bakanın terör gibi ciddi bir konuda başarı sağlayacağına kimse ihtimal vermiyor demek ki! İyi ki sınır ötesi operasyonlar sadece sözde. Zaten zavallı Bakan da İBB Başkanı ile uğraşmaktan vakit bulursa terör ya da alıp başını giden iç güvenlik problemleri ile uğraşıyor. Bakan’ın asıl hobi ve takıntısı, merkezi İstanbul’da olan organize suç örgütleri ile iş çevirmek. Bu bir itham değil, fotoğraflar öyle söylüyor.
Ekranlara çıkan ve ekonomik felaketin verilerini halk ile paylaşma rolleri oynayan sözümona bilirkişiler, iki cümlede bir Saray’ı aklamak ve tezkiye etmek için silkiniyorlar. Araştırma kurumları, Merkez Bankası ve anketlerin medya ile paylaştığı cari açık, dış faiz ödemeleri, pahalılık ve enflasyon rakamları bilinen rakam hanelerinin sınırlarını aşmış durumda. Hani “Sıfırları atalım, kurtuluruz!” diyebilirsiniz de, bunların hepsi ker ü ferri olan bir-dokuz arasındaki baba rakamlar. Saray bile “Sıfırları atacağız!” diyemiyor, siz aklınızdan bile geçirmeyin. Bir kaç örnek vereyim diye aklımdan geçmedi değil elbette ama, ilk virgülden sonraki haneleri okumakta güçlük çekince vazgeçtim.
Genç astronotun şaşkın bakışlarını gören mütercim, yaşlı kahinin Ay’da olduğunu düşündüğü ilaha gönderdiği mesajı şöyle tercüme eder: “Ay’a çıkan bu beyaz adamın söylediği hiçbir şeye inanmayın. Size söylediği şeylerle, elinizdeki toprakları almaktan başka bir şey düşünmüyor!”
Yazarınız, yeni kuşağın seyrederken kendinden geçtiği Süperman, Spiderman gibi Marvels türünden futuristik filmlere ilgisizliğinden pek şikayetçi değil. Hatta bunlardan hiçbirini seyretmediğini itiraf etmekten de çekinmiyor. Siz buna, seksen neslinin ikinci mileniumda kurulacağını hayal ettikleri gezegen kolonilerinin hala kurulamamış olmasından kaynaklanan bir hayal kırıklığı da diyebilirsiniz. Hiç mahsuru yok. Bu açıdan Z Generation ile aramızda dil, zevk, kültür ve estetik açısından derin uçurumlar var. Onlarla “Yaşlılar yapsaydı, gençler bilseydi!” paradigmasını aşma şansımız yok.
Siyasi partiler önümüzdeki seçimlerde muhtemel zorluklara rağmen Z Generation’a ulaşmak için ciddi gayret sarfedecek gibi görünüyorlar. Muhalefet partilerinin bu hedef için hangi argümanları geliştirdiklerini bilmiyouz. Bununla birlikte, Türkiye’yi Tatar Ramazan döküntüleri, dünyayı Marvels’in kurtaracağı ütopyasına kaptırmaktan kurtarabilecek Z Generatin’a, Kızılderili kahinin şifreli nasihatini hatırlatalım; Saray’daki Beyaz Adam’ın söylediği hiçbir şeye inanmayın. İki on yıl içinde işlenen cürmlere bir dört yıl daha eklemek için her şeyi vaad edebilirler. Bir sonraki seçim de, Z Generation’in en verimli yıllarını berbat etmek için kullanacakları yeni bir fırsat olacak. Bunu ona vererek bir önceki kuşağın düştüğü hataya sakın düşmeyin!