Saray'ın huyudur. Anlamadan, dinlemeden, ölçüp-tartmadan önce bir efeleşecek, inatlaşacak, ayak diretip diklenecek. Rusya-Ukrayna krizinin başından beri, North Atlantic Treaty Organization (NATO) üyeliği konusundaki yüksünme ve işi ağırdan almalar zaten dikkatlerden kaçmıyordu. Krizde Rusya'nın yanında yer almaya ramak kalmıştı ki, köprüden önceki son çıkış NATO'yu verdi. Putin'i üzmemek için, medya soytarılarının hallerine bir bakın ne dediğimi anlarsınız. Putin iyi ki başarısız oldu aksi halde, başımıza yeni, Kremlin tandanslı bir aziz üreteceklerdi.
Finlandiya ve İsveç'in olağanüstü durum vesilesiyle NATO üyeliğinin hızlandırılması, Rusya'ya karşı oluşan Avrupa-ABD cephenin kararlılığının bir başka göstergesi. ABD ve Batı biraz ihmale uğrayan Putin'li Kremlin'e bundan böyle taviz verme niyetinde değil. Ukrayna Krizi'nin Finlandiya ve İsveç'e sıçrama riski pahasına, savunma amaçlı kurulan NATO, kuruluş maksadına destek veren adayları bünyesine katmakta kararlı.
İşin garip tarafı, Putin başta iki ülkeyi tehdit ettikten sonra, “Bizim açımızdan problem değil!” diyerek işi yumuşattı. Saray'a ne ola ki? Huy ve takıntı işte! İlle de acullük edip işi elini yüzüne bulaştıracak. Hiç olmazsa akıllı biri, “Efendim Putin ne diyor bir bakalım. Ondan sonra efeleniriz!” deseydi, daha iyi olmaz mıydı? Malum ya Saray, kötü bir Kremlin kopyası. İnsanın aklına, “Kremlin son mayınları patlatmak için Saray'ı mı kullanıyor?” gibi şeytani vesveseler de gelmiyor değil!
Finlandiya ve İsveç'in hızlandırılmış üyelik prosedürü Saray'ın sinir uçlarına fena dokundu. NATO'nun 'lame duck', topal ördeği gözü ile bakılan Türkiye'nin, olmadık yerde NATO havarisi kesilmesi bu yüzden pek ciddiye alınmıyor. Eh, siz misiniz, Türkiye'nin AB sürecini yüksek rafa kaldıranlar? Siz misiniz Saray'ı oyun dışına atanlar! Cümle âlem, “El mi yaman bey mi?” bir görsün! Hatırlarsanız, Ukrayna Krizi başladığında da, Zelensky için tanınan AB süreci ayrıcalığı, Nobel Ödülü teklifi için de benzer bir mızmızlanmaya şahit olmuştuk. “Bizi almanız için başımıza bir felaket mi gelmesi gerekiyor?” diyen Saray benzer oportünist sendroma yakalanmıştı. Halbuki, böyle mızmızlanma yerine omurgalı siyasi bir duruş sergilense, birçok şey prosedüre daha uygun olur ama, Saray böyle ınternational bir IQ'ya sahip değil.
Ankara merkezli payitahtın en büyük destekçisi döküntü marksist ve hala soğuk savaş yıllarında kalmış Rusya Federasyonu hayranı fosiller ve şıracılar. “NATO'yu yıkamadık, bari işleyişini yavaşlatalım! Orta sahada top çevirelim!” derdindeler. Ha bir de, etrafındaki bir avuç zavallı lejyoneri kandırıp, Rusya yanında Ukrayna'ya karşı savaşan Kadirov ekibi var. Buraya bir 'mim' koyalım da, bu başıbozuk takımını sonra bir kez daha ele alalım.
İsveç ve Finlandiya NATO üyeliği için 18 Mayıs itibarıyla resmen başvuru yaptılar ve pakta üye ülkelerin cömert misafirperverliği ile karşılaştılar. Normal işleyiş içinde üyelik işlemleri 12 ay sürüyor ancak, NATO'nun bu süreyi en aza indirme niyetinde olduğu konuşuluyor. Ukrayna için yapılan askeri yardımın benzerini iki ülkeye de sağlamak için bürokratik engellere takılmak istemiyorlar. Bu bürokratik detay Türkiye bile olsa, netice değişmeyecek.
Finlandiya ve İsveç'in üyelik kararı konuşulmaya başladığında Saray bu derece kontrolsüz değildi. Ne olduysa, ABD Dışişleri Bakanı ve Biden'in üyelik konusundaki kararlılıklarını bildirirken Saray ve Türkiye'den hiç bahsetmemelerinden sonra oldu. Bizim devletlileri çileden çıkaran da bu. İki ülke için “terörist” yakıştırmasını yaparken, diğer devletler “Türkiye bir süredir aynaya bakmıyor herhalde!” değerlendirmesini yaptılar. Öyle ya, Ortadoğu terörü ve son zamanlarda Güney Amerika uyuşturucu trafiğinin Türkiye'ye yönelmesinin ne manaya geldiğini herkes çok iyi okuyor da, şimdi detayları dillendirmenin zamanı değil. Onun da sırası gelir.
Türkiye'nin dış ilişkilerinde reflekslerini dumura uğratan, bir türlü rayına girmeyen ABD gerginliği. Saray, Başkan Biden'in kendisine itibar etmediğini, Obama ve Trump günlerini mum ile aradıklarını geçenlerde yaptığı Ortadoğu gezisinde esefle dile getirdi. Saray'ın bu dolup-taşmalarına, ABD Beyaz Saray'ından bir tek teselli edici cevabın gelmemesi de, devletlinin kimyasını bozmaya yetiyor.
Beyni sulanmış havuz medyası, “Türkiye ve NATO'nun geleceği!” türünden yalakalık oranı yüksek yorumlarla Saray'a gerdan kırıyorlar. NATO'nun Rusya-Ukrayna krizindeki kararlılık ve ciddiyeti bu laubali takım için hâlâ bir şey anlatmıyor. Geçen hafta Kanada'nın yaptığı açıklamayı da görmezden geldiler. Halbuki, gelinen durumda “İsveç ve Finlandiya'yı alalım. Türkiye'yi atalım!” alternatifi Türkiye hariç, herkes için daha karlı. NATO, hiç olmadığı kadar, kendi geleceğini değil, Türkiye'nin geleceğini konuşacak konsensüse ulaşmış durumda.
Her zaman olduğu gibi, yazarınız Saray'ın bu tür duygusal patlamalarını ciddiye almamakla birlikte, neticenin varacağı akibeti farketme konforundan oldukça memnun. Bütün problemin aynen Rahip Bronson meselesinde olduğu gibi bir mektup ya da Başkan Biden'in iki yıldır bir kez telefonlarına çıkmadığı Saray'ı tenezzüllen bir kere çaldırması ile çözüleceğinde şüphe yok. Bir şey konuşulmasına gerek yok. Hani Trump “Do not be a fool!” demişti ya, işte ona benzer “Dellenme be koca oğlan!” nezaketindeki bir konuşma bütün yelkenleri suya indirir. Ama her şeyden önce Biden'in Saray'ı ciddiye almaya ikna olması lazım.