Seçim sinyalleri verilmeye başlayalı beri, iktidar ve Saray'ın en büyük problemi, bir türlü netleştiremedikleri profil karmaşası. Aday belli olmasına belli de, hangi cübbe ile arzı endam edeceğinde kafa karşılığı durulmuyor. İmaj ile bu kadar oynayınca, entelektüel sosyete, “Estetik konusunda Ajda mı yoksa Saray mı önde karıştırıyoruz!” diye mırıldanmaya başladı.
Sayın Cumhurbaşkanı fevri çıkışlarının ürettiği kaotik çerçeve içinde gittikçe küçülüyor. Görev ve sorumluluklarının bir sınırı yok. Bütün işler el yordamı ile gidiyor. Ne demek bu? Yirmi yıllık iktidar süresinde, Salahaddin'den Abdülhamid'e, başkanlıktan hilafete ve bu da yetmezmiş gibi telaffuzu problemli la-yüs'el, manevi rütbe bonkörlüğü Saray ile birlikte ülkeyi uçurumun kenarına getirdi.
Abdulhamit Han'ın hükümdarlık kaftanı biraz dar geldiği ve omuz kısımlarından kastığı için şu an “Acaba hazret, Abdülhamit değil de, Sultan II. Mahmud'a mı benziyor ne?” mazeretine sığınıp yeni çıkış yolu arayanların sayısı gün geçtikçe artıyor. Hani II. Mahmut bazı yenilikler getirdi ama, öyle dini çeşnisi ağır menülerle kimseye hilafet falan taslamadı ya! Avrupavari kostüm içinde, hilafetin nasıl temsil edileceğine dair bir örnek de yok. İyi ama, II. Mahmud'un sonunda “Han” yok ne olacak? Acelesi yok, nasıl olsa, bir yalaka ona da bir kılıf uydurur.
Saray'ın mimari krokisine muttali değiliz. Yüzlerce oda yanında bir o kadar da ofis olabileceğini tahmin ediyoruz. Koca bir şehrin elektrik sarfiyatını bir günde kullanan payitaht yabancı ziyaretçiler için teşrifat seremonileri haricinde ufak tefek faaliyetlerde bulunsa gerektir! Yoksa, aldıkları maaşı hak edecek çok fazla bir iş hacmi yok. Bununla birlikte, Saray'ın imajını tazelemek ya da mevcudu muhafaza etmek için hususi gayret sarfedildiği belli. Bunun için Abdülhamit Han Ofisi'nin kapatılıp, II. Mahmut Bürosu'nun açıldığı, Salahaddin Eyyübi Odası'nın kapanıp Kremlin Ofisi için yer tespitine başlandığına dair kulis bilgileri paylaşılıyor. Dışişleri Bakanı'nın, İsrail gezisinde mahcup ve utangaç el ovuşturmalarını görünce, Salahaddin Eyyübi'nin çoktan rafa kaldırılmış olduğunu sindirmek, seçmen tabanı için çok zor olacak.
Bir önceki hafta gündemi dolduran ve Saray'ın gizli ödeneği ile beslenen gayri nizami birlikler hakkındaki söylentiler iktidarın neşesini kaçırdı. Neredeyse yüz senedir, düzenli orduya alternatif gizli birlik ve oluşum kurma gayretleri hiç soğumamıştır. Gündemi takip etmeyenlerin gözlerinden kaçmış olabilir. Havuz medyasının haftada birkaç gün, NATO'ya alternatif hissî veren “Yeri göğü inleten İslam Orduları!” haberleri aslında bu gayr-ı nizami, başıbozuk takımı için meşruiyet arayışlarından başka bir şey değil.
İşin garip tarafı, “Yeri Göğü İnleten İslam Orduları” nın nerede konuşlandığı, lojistik olarak nasıl idame-i hayat ettikleri, boş vakitlerini ne ile değerlendirdikleri, silah altına alma ve terhis yaşları gibi detaylar hakkında bilgiler pek paylaşılmıyor. Bu kadar büyük orduların, Google Map'den gizlenme şansı yok, sevgili okurlar. 1991'de dünyayı “Büyük Savaş Başlıyor!” diye tehdit eden Saddam'ın bir tek uçak kaldıramadan asfalta yapıştığını sakın unutmayın. Rus-Ukrayna Savaşı'nda, Rus tankları daha hareket etmeden, Rus stratejik planlarını dünya basınına servis eden gelişmiş uydu teknolojisini zikretmeye gerek var mı?
İktidarın el altından alternatif silahlı ekipler oluşturduğuna dair dedikodular yeni değil ancak, resmen iş müracaatları alıp bunları değerlendirdiğine dair açıklama, söz konusu gayr-i nizami ordunun muvazzaf kumandanından geldi. Son iki haftaki kayıtlara göre 200 Mehdi(!)'nin iş için form doldurduğu tespit edilmiş. Şu yoğun talebe bir bakın! Bu haberi okuduktan sonra yazarınız kendi kendine “Artık bundan sonra kimse, Türkiye'de işsizlik var demesin! Bu ne seviyedir be birader!” diyerek hem hayıflandı hem gururlandı(!). 15 asırlık İslami düşünce geleneğinde bir tanesi için harcanan emek, enerji ve zihnî birikim meğer bu günler için değil mi imiş? “Yeri Göğü İnleten” ordular bunlar olsa gerek. Metrekareye düşen 'Mehdi(!)' yoğunluğunu görünce, millî hislerim depreşti. Gerçi kaynaklarda, son dönem Mehdi(!) enflasyonunun Türk ırkına mahsus olacağına dair bir kayıt yok ama, olsun. Ancak, iş alımı konusunda 'Pozitif Ayrımcılığı' önemseyen Saray ve iktidarın bayan adaylar detayını meclis gündemine alıp, kadınlar için de kadro oluşturması modern bir nezaket olarak takdir toplayacaktır. Hatırlatmış olalım!
İktidarın kâh gece bekçisi, kâh parti militanları, olmadı işsiz-güçsüz takımından oluşan tribün holiganları ile toparlamaya can attığı alternatif, gayr-i nizami ordu şehveti çok derin. Ancak eleman seçiminde pek başarılı olduğu söylenemez. Adı geçen alternatif birliklerin sözüm ona temsilcilerinin ağızlarında bakla ıslanmıyor. Yahu, insan hiç kadroya aldığı Mehdi(!) ekibini deşifre eder mi? Ya, “Biz seçimle gitmeyiz!” diyerek, sosyal medyadan aba altından sopa gösteren asker kaçağı meczuba ne demeli?
Saray Ortadoğu'da ayağa düşen 'halife' rollerinden sıkılmışa benziyor. Bu yüzden kendisine yakıştırılan “II. Mahmut” ünvanından pek rahatsız değil. İyi de Sultan Mahmut, şimdi Saray İç Avlusunda beslenen neidüğü belirsiz, başıbozuk, kopuk takımının benzeri kılıç artıklarını, aman vermeden kendi kışlalarına gömen hükümdar değil miydi? Hazret'in Abdülhamit Han hakkındaki lise bilgilerine mahkûm irfanı, belli ki bir asır geriye gidince daha da ümmiliğe gömülüyor. Abartılı estetik operasyonlarla ömürden yıl çalmak kolayda, akli arızalar için hâlâ bir aşı üretilemedi. Ne acı!