Yıllık tekrar eden Birleşmiş Milletler (BM) görüşmelerinde, iç meselelerini konuşan ülke ve liderlerin ciddiye alındığını düşünmüyorum. Konuşmaları anlık tercümelerden takip eden dinleyicilerin, meseleyi abartıp miting ve parti konuşmasına çevirenler hakkında kim bilir ne düşünüyorlardır.
Havuz medyası her yıl olduğu gibi bu yıl da BM görüşmelerinin Türkiye ve Saray hatırına yapıldığı imajı vermekten geri durmadılar. Daha bir hafta öncesinden “Türkiye bir tarafa, BM bir tarafa!” savrulmuşluğunu yazıp seslendirmek, Saray medyasının tek boş kale savurmalarıydı. Madem o kadar önemsiz; iktidar ve Saray her yıl katılmakta ısrar edip BM kürsüsünü boşuna meşgul etmekten neden vazgeçmiyorlar ki? Saray'ın BM'ye katılma prestijini bir çırpıda kaldırıp atamayacağını anlamaktan da acizler. Diğer taraftan Saray, kadr-u kıymetinin bilinmediği ülkesinin sınırlarını aşıp dünya liderleri klasmanına girmek için can attığını gizlemiyor. Alın işte, hazret bizzat “Beş daimi ülke arasına girmek istiyoruz!” deyiverdi.
Saray'ın BM konuşmasında abartılacak yeni bir şey yoktu. Yerli basının konuşma hakkındaki “Dünyadan tepkiler!” haberleri alışılmış abartılardan. Dış basın merakı oldukça iyi olan yazarınız iddia edilen tesir ve yankıları bulamadığını buraya kaydetmek durumunda. Konuşmanın antisemitik ve taraflı vurguları, katılımcı ülkelerin aşina olduğu noktalar. Ülke içindeki muhaliflerine dünyayı zindana çeviren despot liderler, dünya çapındaki kin ve nefreti antisemitizm ile paketleyerek kendi durumlarını meşrulaştırmak için uğraşıyorlar. Baskı ve zulüm konusunda en son konuşacak üç ülke var; İran, Rusya ve...
Türkiye'de iktidar ve Saray'ın başını çektiği genelde Ortadoğu ve özelde Filistin Meselesi konusundaki modası geçmiş yaklaşım, kendini tekrar etmekten usanmıyor. Bölgedeki ülkeler arasındaki kavga iktidar, nüfuz ve ekonomik mücadele. Ortadoğu'da küçük büyük her ülke başkanı bölgenin lideri gibi davranmaktan ölümüne haz alıyor ve ülke halkını da buna inanmaya zorluyor. Bir türlü durmayan krizin ana sebebi din değil.
Son yıllarda ABD ve Avrupa'da, bizim havuz medyasının iddialarının aksine, İslam antipatisi (Islamafobia) hiç olmadığı kadar azalmış durumda ve uzun bir zamandır, İslam'a mal edilen terör olayları düşme eğilimi gösteriyor. FBI Başkanı Christopher A. Wray birkaç yıl önce kongre ile paylaştığı raporda beyaz-ırkçı ve marjinal eğilimlerin başını çektiği iç terörün liste başına yerleştiğini söyledi. Halihazırda İslam'a atfedilen terör ABD için birinci öncelik olmaktan çıkmış. Almanya da da durum farklı değil ve aşırı sağcı gruplar kendi vatandaşlarını da rahatsız ediyorlar. İlginç değil mi?
Hamas ve Lübnan menşeli terör grupları, bu sessizliği yine Müslümanlık aleyhine bozmuş durumdalar ve zaten bunun için korunup kollanıyorlar. İslam için savaştıkları yalanına inanan sadece masum halk kitleleri. Saray'ın konuşma metnini yazanlar BM üyelerine vazife taksim ederken konuşmacıya da Hamas'a sahip çıkmaması gerektiğini hatırlatmaları gerekiyordu. Hem bölgede savaş dursun deyip hem de terör örgütleri ile saf tutmanın mantıksızlığı dinleyicileri dikkatine takılmış olmalı.
Türkiye'de iktidarın iki de bir “İslam ülkeleri üzerine düşeni yapmıyor!” diye hayıflanmaları ve sağa sola vazife dağıtmaları absürt bir gayretkeşlik. Bölge ülkelerinin “Siz işinize bakın. Bize ne yapacağımızı dikte etmeyin!” sessizliğini anlayacak akli donanımdan mahrumlar. Saray'ın hızını almayıp BM ülkelerine yükümlülük icat etmesindeki cüret biraz buradan kaynaklanıyor.
Geçtiğimiz hafta İsrail Dışişleri Bakanı “Biz bu savaşı istemedik!” diyerek, on bir ay önceki fiili duruma dikkat çekti. Terör örgütünün fitilini ateşlediği savaşı Islamafobia, Tevrat Metinleri, Yeni Dünya Düzeni ya da havuz medyasının bayıldığı Büyük Ortadoğu Projesi'nin bir parçası saymak akla ziyan bir durum. On bir ay önce başlayan savaş, Müslümanlar Mescid-i Aksa'da namaz kıldığı için değil, Hamas'ın müzik konserine düzenlediği terör saldırısı ile başlamıştı, unutmayalım.
Filistin meselesini kendilerine paravan yapıp varlık hikmetlerini meşrulaştırmak için uğraşan başta Hamas olmak üzere sırtını Rusya, İran ve benzeri ülkelere dayayan diğer terör örgütleri, tutmayan hesaplarının bedelini zavallı vatandaşa ödetiyorlar. Kiminle dansa kalktıklarını anlamakta çok geç kaldılar. Şimdi dans, terör örgütleri ve BM'de onlar adına merhamet dilenen taşeronlar istediği zaman değil, müzik bitene kadar devam edecek. Siz siz olun dini metinlere dayanan savaş ve terör referanslarına sakın itibar etmeyin.
Türk yetkililerin BM görüşmeleri sonrasında üyeler için verilen yemeğe katılmayıp, ABD'den kaçar gibi ayrılmalarını “ABD'nin İsrail'e desteğine tepki!” olarak servis eden havuz medyasının asılsız yorumu tutmadı. İşin aslı, aynı gün New York Belediye Başkanı Eric Adams'ın Türk yetkililerden usulsüz para aldığına iddialar ortalığı karıştırdı. BM'ye adalet dersi vermeye çalışanların yüz kızartıcı bir suç ile anılmaları çok ilginç. O hal ile Saray'ın “Yemeğe kalsaydınız!” ricasını anlayacak hali olduğunu zannetmiyorum.