Nurullah Albayrak- TR724.com
AKP Meclis grubu tarafından 16.07.2018 tarihinde TBMM’ye sunulan yasa teklifi ile OHAL’in 3 yıl daha sürmesi öngörülüyor. Bu, yasal düzenleme ile olağanüstü hal kaldırıldıktan sonra terör örgütleriyle etkin mücadele edilmesi ve yeni bir darbe teşebbüsü yaşanmaması mazereti altında OHAL’in devam etmesi anlamına geliyor.
İktidar mensuplarının niyetleri farklı olsa da bu yasa ile kısmen de olsa iyi denebilecek iki düzenleme de yapılmıştır. Her ne kadar iktidar partisi mensuplarının lehe gibi görülen düzenlemede ki amacı mağdurlara faydalı olmak olmasa da uygulanması mağdurların lehine olacaktır. Bunlardan birincisi ve bence önemli olanı Ceza Usul Yasası, Medeni Usul Yasası ve İdari Usul Yasasında yapılan değişiklikle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde bulunan dosyalarla ilgili olarak dostane çözüm ya da tek taraflı deklerasyonla düşme kararı verilmesi durumunda AİHM tarafından ihlal kararı verilmesine gerek olmadan bu kararların ‘yargılamanın iadesi’ nedeni olarak kabul edileceğidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden çıkacak ihlal kararının en önemli yararı yargılamanın iadesi nedeni olarak kabul edilmesidir. Mevcut düzenleme ile de AİHM tarafından yapılacak baskı ile alınacak dostane çözüm kararı zararların tazmini ile birlikte yargılamanın iadesi nedeni olarak da kabul edilecektir.
İkincisi ise OHAL Komisyonu tarafından görevlerine iadesine karar verilen kişilerin maddi kayıplarının ikinci bir işleme gerek kalmadan ödenmesi konusunda yapılan düzenleme. Şu an itibariyle OHAL Komisyonu tarafından iade kararı verilmesine rağmen uğranılan hak kayıpları tazmin edilmiyordu. Bu düzenleme ile kısmen de olsa yeni bir dava sürecine gerek olmadan zararlar kısmen de olsa tazmin edilmiş olacak.
Gelelim yasada yer alan ve terörle mücadele adı altında yapıldığı belirtilen asıl düzenlemelere…
Yasa teklifinin en kapsamlı maddesi 23. Madde. Bu madde ile kamu görevinden, yargı görevinden, askeriyeden ve kamu işçiliğinden çıkartılma şartları, 23 Temmuz 2016 tarih ve 667 sayılı KHK da belirtilen şekliyle düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre ihraç işlemi terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğu tespit edilen yapı, oluşum ve gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisakı yahut irtibatı olduğu değerlendirilen kişiler, ( bu kişilerin nasıl tespit edileceği idarenin takdirine kalmış) savunmaları alınmaksızın bağlı oldukları idarenin kararıyla ihraç edilebilecektir. Aynı şekilde ihraç edilen kişiler OHAL süresinde yapıldığı gibi tüm kısıtlamalara ve hak mahrumiyetlerine de tabi tutulacaklardır. Ayrıca Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Sulh Ceza Hakimleri tarafından kayyım atanmasına karar verilen şirketlerin kayyımı olarak 3 yıl süreyle görev yapmaya devam edecek. Kayyım atama kararı verilen şirketlerin satış ve tasfiye işlemlerini yapmaya aynen devam edecek.
Bu düzenlemeye göre, hükümetin terörle mücadeleden anladığı kamu çalışanlarını sorgusuz, sualsiz, savunmasız ihraç etmek ve şirketlerin malvarlığına da istediği zaman elkoymak. Bu düzenleme bile terörle mücadele dedikleri şeyin aslında iktidarın muhalifi olan kişilerle mücadele olduğunu göstermektedir.
Terörle mücadele denilerek kamu görevlileri artık KHK ekinde yer alan listelerde isimleri yer almak suretiyle ihraç edilmeyecek, bunun yerine ihraç işlemi bağlı bulundukları kurum tarafından yapılacak. İhraç işlemi idari bir kararla yapılacağı için de bu kararlar aleyhine açılacak dava normal idari dava şeklinde olacaktır. Yani dava süreci; İdare Mahkemesi, İstinaf, Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi olarak işleyecektir.
Yasa teklifinin 1. Maddesiyle İl İdaresi Kanununda düzenleme yapılarak valilere, 15 gün boyunca belirli yerlere giriş ve çıkışı kısıtlama, belirli kişilerin giriş ve çıkışını yasaklama, belirli yerlerde ve saatlerde kişilerin dolaşmalarını, toplanmalarını kısıtlama yetkisi getirilmiştir. Zaten kişilerin keyfine göre yürütülen idari işlemler yine aynı keyfilikte devam edecek, valiler istediği kişi ve olayla ilgili sorgusuz, sualsiz yasak kararı verebilecek ve bu yasal düzenleme denetim dışı tutulacaktır. Bu düzenleme ile Valiler muhalefet parti mensuplarının organizasyonlarını yasaklayıp, muhalif hiçbir yasal işlemin yapılmasına izin vermeyebilecektir. Valilerin motivasyonunu iktidarın istekleri oluşturduğundan bu durumun kısa zamanda olağan bir hal alacağını anlamak için müneccim olmaya da gerek yok.
Yasa teklifinin 11 maddesiyle gözaltı sürelerinde de düzenleme yapılarak, gözaltı süresi tek kişi için 48 saat, toplu suçlarda ise 4 gün olarak belirlenmiştir. Bu sürelerin delillerin toplanmasındaki güçlük ve dosyanın kapsamlı olması gerekçesiyle 2 sefer uzatılabilmesi de düzenlenmiştir. Maalesef bizdeki soruşturmalarda deliller toplanmadan süreç başlatıldığı için otomatik olarak delil toplamada zorluk olacak ve süreler uzatılacaktır. Her ne kadar sürelerin uzatılma prosedürü biraz zor gibi dursa da bizim başarılı kolluk güçlerimiz ve savcılarımız bu işi kolaylaştıracak yolları bulacaklardır. Bu düzenlemeye göre tek kişinin olduğu soruşturmalarda gözaltı süresi 6 güne kadar toplu suçlarda ise 12 güne kadar uzatılabilecektir.
Soruşturma aşamasındaki tutukluluk hususunun değerlendirilmesi konusu da düzenlenmiş ve Anayasa Mahkemesinin açık kararına rağmen terör suçlaması kapsamında tutukluluk değerlendirmelerinin dosya üzerinden yapılacağı belirtilmiştir. Yenilik olarak ise 90 günde bir şüpheli veya müdafi dinlenerek tutukluluk durumunun değerlendirileceği belirtilmiştir. Yani ilk iki 30’ar günlük değerlendirme dosya üzerinden üçüncü, yani her 90 günde bir, tutukluluk değerlendirmesi duruşma yapılarak değerlendirilecek.
Bu yasa teklifinin gerekçe kısmında da, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, AB üyesi ülkelerin uygulama ve kararlarına atıf yapılarak düzenlemelerin evrensel standartlara uygun olarak yapıldığı söylense bile yasa teklifini okuyan ve ülkede ki idari ve hukuki işleyişi bilenler için asıl amacın, evrensel ilkeler değil yeni sistem kurucularının istekleri olduğu anlaşılacaktır.