CUMA KARAMAN
Bu yazacaklarım çoklarının hoşuna gitmeyecek olsa da ben fiili ve kavli dualarımı artık eskisi gibi yapmamaya karar verdim. Mesela, dualarımda “zeval” kelimesini eskisi gibi ulu orta rastgele kullanmıyorum. Kullanırken de azami dikkat ediyorum. Çevremizde, ülkemizde, İslam coğrafyasında ve dünyamızda olup biten menfiliklerde fiili ve kavli dualarımızın yapış şeklimizin de payı olduğunu düşündüğüm için basmakalıp paket dualar etmeyi de artık bıraktım. Hele hele gırtlaktan ötesi olmayan uyaklı kelime yığınlarından ibaret hamasi ve siyasi duaları ağzıma bile almıyorum.
Öte yandan, duanın en az içeriği kadar nasıl ve kimlere yapıldığını da önemsiyorum. Fiili duanın gereklerini terk edip sadece kavli dua ile yetinmeyi ise sorumluluklardan kaçmak olarak görüyorum. Çünkü, her gün yaşanan onca zulüm ve haksızlıklar karşısında yuvarlak sözlerle sabah akşam “Allah zalimin belasını versin!” demek yetmiyor. De yine demesine ama zalime karşı hakkı da konuşacaksın, söz ve fiillerinle hakkı da savunacaksın ki bir anlamı olsun. Böyle bir ahlakı ahlak edinip hayatının mihenk taşı haline getir(e)miyorsan neden “Kerbela” anıldıkça sızlanıyorsun ki? Hele hele bugünün zaliminden yanaysan Kerbela’dan sana ne? Hem çağın Yezitlerine ses çıkarmayıp yanında durup hem de ikide bir “Allah zalimlerin belasını versin!” demenin oluşturduğu tezadı hiç mi görmüyorsun? Allah zalimlerin belasını tümden vermiş olmalı ki işte bak sen de yanlarında duruyorsun. Hırsızlıklarını, arsızlıklarını görmezden gelip yalanla yatıp yalanla kalkan kezzabın yanında durmakta ısrar ediyorsun.
Lafı uzatmayayım. Dualarımın içeriğini ve şeklini nasıl değiştirdiğime bir örnek vermek gerekirse, mesela, “Allah milletimize, devletimize, ordumuza ve polisimize zeval vermesin” şeklindeki duamı “Allah hakkı, hukuku, adaleti temsil eden ve adalet üzere yaşayanlara zeval vermesin!” şeklinde değiştirdim. Bu duanın farklı versiyonlarında da şöyle diyorum:
“Allah, dini dosdoğru temsil eden ve zalime karşı duranlara zeval vermesin!
Allah, hakkı savunanlara ve mazlumların yardımına koşanlara zeval vermesin!
Allah, başkalarının hakkına el uzatmayan, hakkı temsil eden idarecilere zeval vermesin!
Allah, hırsızlık yapmayan, rüşvet almayan, torpil yapmayan siyasetçilere ve devlet erkanına zeval vermesin!
Allah, doğruları yazan, gerçekleri çarpıtmayan basın ve medya mensuplarına zeval vermesin!
Allah, çalıştırdıkları işçinin hakkını yemeyen sanayiciye, işini düzgün yapan tüccara zeval vermesin!
Allah, etnik veya dinsel her türlü ırkçılıktan uzak duranlara zeval vermesin!
Allah, ikiyüzlülük yapmayanlara, insanları kutsi değerlerle aldatmayanlara, hayatlarını dürüst ve düzgün yaşayanlara zeval vermesin!..”
Ne duamda ne de bedduamda artık toptancı davranmayacağıma dair kendime söz verdim. Çünkü, Allah yönelip yapılacak dua, ancak ve ancak haktan, doğruluktan, dürüstlükten yana olup hayatlarını ilkeli ve ahlaklı yaşayan insanlar için olmalıdır. Böyle iyi insanların dinlerinin, dillerinin, inançlarının, ırklarının veya hangi ülkede yaşadıklarının bir önemi yoktur. Mazlumlara dua ederken kimliklerini sormadığım gibi zalimlere ve faili oldukları hak ihlallerine karşı çıkıp mazluma, mağdura sahip çıkanların da kimliğine bakmaksızın kendilerine dualar ediyorum. Dualarımda dinciliğe ve ırkçılığa kapıyı azıcık bile aralamamaya gayret ediyorum. Hakkı, hukuku, ahlakı, adaleti ve bunlar için mücadele edenleri gözetmeyen hiçbir duaya “amin” demediğim gibi, yapıp ettikleriyle hak edenlere de bedduamı eksik etmiyorum, vesselam…