Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, Suriye sınırında düşürülen Rus uçağın pilotunun cenazesinin askeri törenlerle uğurlandığını hatırlatarak, "Dost ise niye vuruldu, düşman ise niye çelenklerle uğurlandı?" diye sordu.
Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, partisinin genel merkezinde gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kamalak, Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi'nin ölümünü hatırlatarak milletçe birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyaç duyulan hassas bir dönemden geçildiğini söyledi. "Ülkemiz üzerinde çok ciddi kanlı bir oyun oynandığı açıktır." diyen Kamalak, bu tehlikeli oyunun hedefinin birlikte kardeş olmak isteyen insanları birbirine düşürmek olduğunu ifade etti. Kamalak, "Bu noktada hükümete düşen görev bu olayı bütün yönleriyle ve arkasında kimlerin olup olmadığını ortaya çıkaracak biçimde aydınlığa kavuşturmak olmalıdır. Bu olayın içinde olanlar mutlak suretle deşifre edilmelidir. Bu iktidar iş başına geldiğinde şehirlerde terör belası diye bir bela var mıydı?" ifadelerini kullandı.
DOST İSE NİYE VURULDU, DÜŞMAN İSE NİYE ÇELENKLERLE UĞURLANDI
Dış politikada Rusya ile yaşanan krizin Türkiye'yi cumhuriyet döneminde hiç olmadığı kadar hassas bir noktaya getirdiğini aktaran Kamalak, sağduyu çağrısı yaptı. Kamalak, şunları kaydetti: "Atılacak her adım gerek ülkemiz gerekse milletimiz açısından büyük önem arz etmektedir. Bu yüzden, Türkiye ve Rusya, tarihsel birikimlerine ve kadim geçmişlerine uygun bir olgunlukla hareket etmelidir. Yangını körükleyecek yaklaşımlar yerine, ateşi söndürecek adımlar atmalıdır. Ancak hükümete şu soruyu da sormadan geçemiyorum. Bilindiği gibi düşen uçağın pilotunun cenazesi çelenklerle askeri törenlerle uğurlandı. Dost ise niye vuruldu, düşman ise niye çelenklerle uğurlandı?"
ZİRVE YANDAŞ MEDYA ARACILIĞIYLA MİLLETİMİZE ZAFERMİŞ GİBİ PAZARLANMAYA ÇALIŞILIYOR
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, Brüksel'de Avrupa Birliği-Türkiye zirvesine katıldığını hatırlatan Kamalak, şöyle devam etti: "Bu zirve maalesef yandaş medya aracılığıyla milletimize büyük bir başarıymış, muhteşem bir zafermiş gibi pazarlanmaya çalışılıyor. Bakıyoruz gazetelerin manşetlerinde hep 'vizesiz Avrupa' manşetleri var. Neymiş, 'Türkiye gerekli şartları yerine getirirse Avrupa birliği 2 yıl sonra Türkiye'ye vize muafiyetini konuşabilirmiş.' Tam 79 tane şart koşmuş Avrupa Birliği. Türkiye bu 79 şartı yerine getirirse, Avrupa Birliği'de vizeleri kaldırmayı konuşacak. Peki ne var bu şartların içinde? Bunları yazan yok. Varsa yoksa vize muafiyeti. Oysa bırakın 79 şartı, 3 tanesini saymak bile, ihanet demek istemiyorum ama karşı karşıya bulunduğumuz gafleti anlamak için yeterli olacak.
Onların söylemediğini ben söyleyeyim: 1, şehit kanlarıyla alınan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetin'den vazgeçeceksin. Rumlara teslim olacaksın. 2, Türkiye'nin en önemli tatlı su kaynakları Fırat ve Dicle nehirlerini İsrail yararlansın diye uluslararası konsorsiyuma açacaksın. 3, Avrupa'nın ekonomi politikalarına teslim olacaksın. Yani onlar ortak, sen ise pazar olmaya devam edeceksin. 4, ordunu, Avrupa Birliği savunmasının bir parçası yapacaksın. Yani, AB'nin İslam dünyasına yönelik ileri karakolu olacaksın. 5, milli politikalarından vazgeçeceksin. Bu milletin evlatlarına kendi ahlaki ve manevi değerlerini değil, batının köhnemiş değerlerini öğreteceksin. Üzerine basa basa söylüyorum, bu bir zafer değil, acınası bir hezimettir. Çikolata kutusunun içine sarılmış bir zehirdir."
ORTAK EVİMİZ BRÜKSEL DEĞİL, İSTANBUL'DUR
Kamalak, Başbakan Ahmet Davutoğlu'yu da eleştirerek, "Bütün bunlar yetmezmiş gibi Sayın Başbakan aynı zirvede çıkıyor, 'Avrupa hepimizin ortak evidir' diyor. Bu açıklamayı kınıyorum. Sayın Başbakan'a sesleniyorum, Hayır Sayın Başbakan, bizim ortak evimiz 'Brüksel' değil, 'İstanbul'dur. Bizim ortak evimiz Roma değil 'Kudüs'tür." dedi. CİHAN