Kamil Ergin- Samanyoluhaber.com
Asırlar boyu insanlar, karşılaştıkları problemleri çözmek için yenilikçi fikir arayışı içinde oldular. Felsefe ve psikoloji gibi alanlar sosyal meselelerde insan davranışlarını incelerken askerler ve mühendisler gündelik yaşantımızı kolaylaştıran araçların gelişmesine katkıda bulundu. Teknolojik gelişmelerin hayata yön verdiği günümüzde büyük şirketlerin rehber edindiği tasarım odaklı düşünme tekniği çağımızın en geçerli fikir geliştirme ve problem çözme metodolojisi olarak karşımıza çıkıyor. Karmaşık meselelere insan odaklı, kalıcı ve pratik çözümler sunmayı öneren bu yeni felsefenin uygulama sahasındaki karşılığı henüz geniş kitleler tarafından yeterince bilinmiyor.
Eski dönemde cebir, kimya, hendese, tıp, astronomi ve felsefe gibi alanlarda sayılı kaynak eser varmış ve bunlardan birini ya da bir kaçını okuyan alim sayılıyormuş. Yaşadığımız bilgi çağında ise konular derinleştikçe ilgili disiplinler bir kişinin uzmanlık alanı olmaktan çıkıp giderek daha çok insanın birlikte çalışmasını gerektiren alt bilim dallarına dönüştü. Şimdilerde iki üniversite bitirip yüksek lisans ve doktora yapmak bile sizi bir konuda yeterli otorite yapmıyor.
Benzer şekilde güçlü imparatorların hüküm sürdüğü eski zamanlarda bir meselenin halli için hükümdarın buyruğu yeterli oluyordu. Örneğin Çin Seddi inşa etmek gibi cüretkar bir proje ya da kız alıp vermek gibi basit bir diplomatik girişim iki ülke arasındaki problemleri çözebiliyordu. Günümüzde daha karmaşık hale gelen sosyal ve siyasi meselelerde onca araç ve kuruluşa rağmen karar vericiler toplumun geneline hitap eden ortak çözümler üretme konusunda yetersiz kalabiliyor.
Problemlerin daha küresel hale geldiği günümüzde hem bireyler hem toplumlar arası dayanışmaya olan ihtiyaç artıyor. İster bir aile reisi olun ister bir şirket ya da ülke yönetin; herkesin kendi konumuna göre sizden çözüm adına beklentileri olacaktır. Tasarım odaklı düşünme, muhatapları anlamayı, varsayımlara meydan okumayı, sorunları yeniden tanımlamayı ve yenilikçi çözümler üretmeyi amaçlayan döngüsel bir süreçtir. Bu cümle her ne kadar kişisel gelişim kitaplarında anlatılan klişelere benzese de gerçekten hem girişimler hem kurumlar için çığır açan bir yöntemdir. Empati kur, araştır, fikir üret, prototip yap, test et ve geri dönüşüm sağla şeklinde özetlenen bu problem çözme tekniği sistematik olarak uygulandığında her alanda karşılık bulacaktır.
Bir alıntı ile örnek verecek olursak, şöyle bir senaryo düşünün. Standartlara göre daha alçak inşa edilmiş bir köprünün altından geçmek isteyen bir kamyon, köprünün altında sıkışır. Kamyon öyle bir durumdadır ki ne ileri ne de geri hareket edebilir. Olay ana güzergahların birinde gerçekleşmiştir ve şehirdeki tüm trafik felç olmuştur. Durumu çözmek için bir kriz masası kurulur. Acil durum personelleri kamyonu parçalamayı, mimarlar ise köprünün bir bölümünü yıkmayı teklif eder. Masada yer alan mühendis, trafik polisi ve belediye başkanı da kendi meslek algılarına göre çözüm önerileri sunarlar. Olaya dışarıdan bakan bir şöför ise kamyonu yürütmek için lastiklerini söndürmeyi teklif eder. Problem, maksimum hız ve minimum kayıpla oracıkta çözülmüştür.
Farklı düşünmek problem çözme adına tek başına yeterli değildir. Empati yapmayı gerektiren ilk basamak tam da burada devreye girer. Diş macunu markası olarak belleğimize yerleşen Colgate firması bir ara lazanya üretmeyi dener. Domatesten yapıldığını bildiğimiz ketçap ise Heinz tarafından mor renkle piyasaya sürülür. Elbette iki ürün de tüketici açısından bir karşılık bulmaz.
Herkesin örnek aldığı AirBnb projesinde ise genç girişimci Joe Gebbia kente gelen yabancılara otel dışında kalabilecekleri uygun odalar ayarlamak ister. İhtiyaç duyulan ve hayata geçirmek istediği bu yeni konseptte kablosuz internet, çalışma alanı, yer yatağı ve günlük kahvaltı da olacaktır. Birbirini hiç tanışmayan insanlar arasında güvene dayalı bir tasarımın bunu mümkün kılabileceğini hepimiz görmüş olduk.
Günümüzde bu yöntem, büyük şirketlerin yanı sıra gündelik hayata dair problemlerin çözümüne katkı sağlamak isteyen tasarımcılar tarafından da sıklıkla kullanılıyor. Afrika’da kadınların omuzunda su taşımak için kullandığı klasik bidonlar yerine arazi şartlarına uygun ve yerde yuvarlanabilen Hippo Water Roller projesi tasarım odaklı düşünmenin insan hayatına ne denli değer kattığının bir göstergesi.
Berlin duvarı gibi sosyolojiye aykırı tasarımlar yıkılmaya mahkumken Boğaziçi köprüsü gibi insan odaklı çözümler kalıcı ve başarılı oluyor. Toplumsal problemleri çözmek için ortaya konan stratejiler tasarım odaklı düşünce süzgecinden geçirilip kıvrak zeka ile birleştiğinde daha yaşanası bir dünyaya kavuşabiliriz.