Video: Arşiv
Sayılı günler çabuk geçiyor. Kamp ve Ramazan özelinde yazdığım haftalık yazıların dördüncüsü. Bunun manası Kamp ve Bayram demek. Çünkü Ramazan bir ay ve bir ayda dört hafta var.
Öteden bu yana benim gözlemimdir; Hocaefendi’nin söz konusu edildiği yerde insanî şeyler çok nazara alınmıyor nedense. Halbuki insanı merkeze alan bakış açısının keşfedeceği hem de her gün yenilenmiş haliyle göreceği çok farklı manzaralar var burada. Sadece Hocaefendi için de geçerli değil bu dediklerim. Aşçısından, bulaşıkçısından kapısında nöbet tutan ve temizliğini yapan insanına kadar yazacabileceğim öyle gözlemlerim var ki! Aslında kampı bir de böyle anlatmak lazım. Tıpkı geçen hafta yazdığım Mustafa Abi hikâyesinde olduğu gibi.
Bayram özelinde deneyeyim bunu isterseniz. Bayram Hocaefendi’ye bakan vechesiyle gündelik hayat düzeninin değişmesi demek bana göre. Ramazan boyunca öğleyin başlayan gündüzü, ertesi sabaha kadar devam ediyor çünkü. Öğle namazı biraz geç bir vakitte eda edildikten sonra ikindi namazına sıra geliyor. Ardından 10 sayfa mealli mukabele okunuyor. 2 saate yakın sürüyor bir ders. Tefsirler ve te’viller yapılıyor. Sonra iftar. İftardan hemen sonra yatsı ve hatimle kılınan, gece yarısına kadar devam eden teravih. Teravih sonrası bir teşehhüt miktarı arkadaşlarla hasbihâl. Sahur, sabah namazı ve o günün cüzünün ikinci yarısını teşkil eden 10 sayfalık mealli mukabele. İstirahate çekildiğinde saat 6’yi gösteriyor.
Arefe günü teravih yok ama bir taraftan bir aydan beri devam eden hayat tarzı, diğer taraftan bayrama uyanacağımız geceyi ibadetle değerlendirmek için genelde sabaha kadar gözünü kırpmıyor Hocaefendi. Bayram günü tam uyku saatinde bayram namazı var. Ardından yakın dairedeki kişilerle ve özellikle çocuklarla bayramlaşma, dünyanın değişik yerlerinden gelen telefon tebriklerine cevaplar verme. Kampta bayram, Hocaefendi’nin gündelik hayat düzeninin değiştiği ilk geçiş günüdür.
Daha önceki yıllarda TV’lere konu olduğu için herkesin hafızasına kazınmış kareler vardır bayramda; çocukların el öpme ve harçlık alma merasimi. Yıllardır bir kenara çekilir zevkle seyrederim o kareleri. Pek çok kere seyretmeme rağmen hiç usanmadım. Kaç defa “Keşke bu çocuklardan biri de ben olsaydım; elini öperek ‘bayramın mübarek olsun’ deseydim; verdiği harçlığı ve çikolatayı bizatihi elinden alsaydım; kucağına otursaydım, fotoğraf makinasına poz verseydim.” diye iç geçirmişimdir. Kampta bayram, çocuklarda tecessüm eden bir sevinçtir.
Ablası, amcası ve kardeşleri başta yakın akrabalarıyla telefon veya görüntülü hat üzerinden yaptığı telefon konuşmaları da kampta bayram denince hafızama kazınan kareler arasındadır. Yıllardır görmediği ablasıyla yaşlı gözleri ve titreyen hasret dolu sesiyle üç-beş kelime ile de olsa hasret gidermesi; ekrana yansıyan bir çocuk gördüğünde “O kim, …. Efendinin torunu mu, maşallah ne kadar büyümüş!’ diye hayretini ifade etmesi nedense çok rikkatime dokunur benim. Siz de Hocaefendi’nin ablası, kardeşleri, yeğenleriyle insan olduğu zaviyesinden bakarak bu manzarayı tahayyül etmeye çalışın. İnanıyorum sizin de rikkatinize dokunacaktır.
Kampta bayram; Hocaefendi başta her bir insanın farklı hikâyelerinin yer aldığı bir mekan ve zaman dilimidir vesselam. Keşke imkânımız olsa da hepsinin hikâyesini yazabilsek.