“Buradan söylüyorum, bu vesileyle herkese açık açık duyuruyorum; eğer Doğu Perinçek ve hayırcı yoldaşlarıyla Recep Tayyip Erdoğan arasında bir tercih hakkımız olursa, kesinlikle ve istinasız Sayın Erdoğan’ı tercih edeceğimizi herkes bilmeli ve kafasına sokmalıdır.”
“Devlet Bahçeli bir tercihten söz etmektedir. Erdoğan’ı tercih etseler, Doğu Perinçek’i tercih etmiş olurlar. Çünkü Sayın Erdoğan’ın başında bulunduğu Adalet ve Kalkınma Partisi, birçok konuda Vatan Partisi’nin Genel Başkanı Doğu Perinçek’in savunduğu siyasetlere gelmiştir”.
Tahmin edebileceğiniz gibi ilk sözler Bahçeli’ye ait. İkinci paragraf da Perinçek’in Çin hükümetinin davetlisi olarak gittiği Pekin’de Bahçeli’ye verdiği cevap.
“Nasıl bir oyun içerisindeyiz biz nereye düşmüşüz arkadaş” dedirten bir tablo değil mi? ‘Her zaman masa kazanır’ kaidesiyle meşhur bir kumar oyunu gibi.
ENİŞTE BİZİ NİYE ÖPTÜ?
Bahçeli’ye meclis grup toplantısında Perinçek’ten bahsetmesini gerektirecek ne var acaba? Referandumun baş aktörü mü Perinçek? Bahçeli’nin yüzde 1 bile oy alamayan bir partinin başkanını muhatap almasının sebebi nedir? Eski ülkücülerin muhalefetine cevap vermesi anlaşılabilir de Perinçek’i ağzına alması nedendir? Erdoğan ile Perinçek arasında bir tercihten söz etmesi ilginç değil mi? İkisini de bir kutup kabul edip MHP’yi bunlardan birisini tercih etmekle siyaset yapmaya çalışan bir parti gibi gösteren aciz bir itirafın dile getirilmesi aslında.
Elbette durduk yere değil bu açıklama. Bahçeli aslında bir mesaj veriyor: Ergenekon ve Erdoğan arasında tercihimi Erdoğan’dan yana yaptım. Perinçek popülizmi sevdiği için Ergenekon’un şu an görünen yüzü gibi algılanıyor. Ergenekon’u kastedenler onu işaret ediyor o kadar. Yoksa Ergenekon çok daha derin bir yapı ve koalisyon.
BAHÇELİ’NİN KUMARI: KİM KALICI, KİM GİDİCİ?
Buraya tekrar döneceğiz. Biraz hafızamızı tazeleyelim. 12 Eylül 2010’daki referanduma gidelim. Sonradan AKP tarafından iğfal edilse de özgürlükçü bu anayasa değişikliği için MHP hangi oyu kullanmıştı? Meclis’te ve meydanlarda ‘Hayır’ demişti. Seçim sloganı da “Bir Oy’un var”dı. Yargıdaki değişikliklere bile zamanında karşı çıkmış bir parti şimdi ülkenin bütün anahtarını tek kişiye verilmesine, bir rejim değişikliğine ‘evet’ diyor. O zaman da tabanından farklı bir tavır almıştı, şimdi de. Bahçeli’nin tercihlerinde tabanının ne düşündüğü önemli değildir. Buna rağmen bu kadar uzun süredir partisinin başında yer alması siyasetle açıklanamayacak büyük bir başarı.
Bahçeli’nin bu kararında bilinen iki tane temel husus var. Erdoğan’ın kalıcı olduğunu, Ergenekon’un ise kaybedeceğini düşünüyor. Zaman içerisinde, Bahçeli’nin yakın olduğu güç odakları Erdoğan’a zahiren yakınlaştı. Uzun süre askerin bir şekilde siyasete müdahale edeceğini düşünen ve temkinli giden Bahçeli, 15 Temmuz hadisesinden sonra askerin bir daha kolay kolay başını kaldıramayacağını düşünerek direksiyonu tamamen Erdoğan’a doğru kırdı.
İkinci sebep her ne kadar AKP kendisi için MHP’deki muhaliflere yargı yoluyla geçit vermemiş olsa da bunu Bahçeli’ye bir jest ve pazarlık olarak iyi sundu. Kongreye gidildiğinde koltuğunu kaybetmesi neredeyse kesin olan Bahçeli’ye bir nevi genel başkanlığı yeniden verdiler ve bunun diyetini alıyorlar. Zaten kulislere mahkeme kararları için nasıl pazarlık yapıldığı sızmıştı.
BEKLENEN SAVAŞ KAPIDA
Peki bugünkü konuşmadan başka ne çıkarabiliriz?
Birçok kimsenin tahmin ettiği gibi Ergenekon ve Erdoğan kapışmasına az kaldığı anlaşılıyor. Bahçeli de bunu görüyor zaten. Her iki taraf da kan dökmekten çekinmediği için ülkeyi güzel pek de günler beklemiyor. Bir taraf kaos isterken diğer taraf kontrollü yangınlarla son kalan muhalifleri de bertaraf etme derdinde. Erdoğan, hepsi birer trol olan bürokratları ile devlete hakim olduğunu sanıyorsa fena halde yanılıyor.
Bazıları Ergenekon’un diktatörlük sistemi geldikten sonra savaşı başlatacağı ve anahtar teslim bir diktaya sahip olmak istediğini öngörüyor. Her seçimle Erdoğan’ın biraz daha yerini sağlamlaştırdığı gerçeği en büyük riskleri. Erdoğan’ın derin muhaliflerini bir şekilde yanına çektiği bilinen bir gerçek ancak ortada Cemaat gibi ortak bir düşmanın kalmaması, Avrasya siyasetinin pratik gerçekliğinin olmayışı ve Erdoğan’ın artık frenlenemeyecek hanedanlık hırsı köprü öncesi son çıkışa gelindiğini gösteriyor.
Ülkede demokrasi olmayınca hesaplar da demokrasi üzerine değil zaten. Seçim dönemi sebebiyle Türkiye’ye çok yoğunlaşmamış ABD’nin masada olmadığını düşünmek de gerçekçi değil.
Toplumsal hafızası ve dünü olmayan Türkiye’de ‘bir olay yaşanır ve her şey değişir’ gerçeği kendisini tekrar edecek gibi görünüyor. Bir zalimin bir zalimle cezalandırılmasına doğru yol alıyor Türkiye. Bedelini de herkes ödeyecek. Özellikle bütün bu zulümleri izleyip alkış tutanlar.
Tr724.com