*Hazreti Bediüzzaman “İttifak hüdâdadır, hevâda ve heveste değil.” diyor. Dalalet yolunda insanlar bir kısım menfaatler mülahazasıyla bir araya gelseler bile, o ca’lî ve sun’î birlik uzun ömürlü olmaz. Vifak ve ittifakın uzun ömürlü olması, hidayet yolunda olmasına bağlıdır. Ancak Allah’ın murad-ı sübhanisine uygun yürüme yolunda kalıcı bir vifak ve ittifak temin edilebilir.
*Toplumda huzurun temini herkesin kendisine terettüp eden vazifeyi bihakkın yerine getirmesine ve fertler arasındaki sevgi ve hürmet bağlarının canlı tutulmasına bağlıdır.
*Allah Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) “Küçüklerimize merhamet etmeyen ve büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” (Tirmizi, Birr 15) buyurmuştur.
*Yavuz Sultan Selim, bir manada gerçek insanlığın yolunu göstererek şöyle buyuruyor: “Padişah-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş / Bir veliye bende olmak cümleden âlâ imiş.”
*Peygamber Efendimiz (aleyhi ekmelüttehâyâ vetteslîmât), kendisi için ayağa kalkanlara “Acemlerin büyüklerine kalktığı gibi ayağa kalmayın!” dediği hâlde, Sa’d b. Muaz hazretleri meclise girerken “Efendiniz için ayağa kalkın!” buyurmuştur. O, bu mübarek beyanıyla, insanların onur ve haysiyetlerini koruma, özellikle de toplumun önünde yer alan insanlar hakkında itimat telkin etme ve halkın gönlünde onlara karşı hürmet hissi uyarma gibi hikmetler gözetmiş olabilir.
*Rehber-i Ekmel Efendimiz’in amcazadesi olan Abdullah bin Abbas hazretleri daha sağlığında “Hıbrü’l-Ümme” (ümmetin allâmesi) “Bahr” (ilimde derya) ve “Tercümânü’l-Kur’ân” (Kur’ân’ı bize intikal ettiren, ilâhî muhtevayı tercüme eden) gibi sıfatlarla anılan büyük bir âlimdi. Hazreti Ömer, ashabın yaşlılarından oluşan “Meşveret Meclisi”ne, yaşının küçük olmasına rağmen İbn Abbas’ı da alırdı. Hazreti Zeyd bin Sabit de sahabenin ileri gelenlerinden ve âlim bir zat idi. Bir gün, Zeyd b. Sabit, ata binerken, İbn Abbas, onun atının üzengisini tutmuştu. Zeyd b. Sabit de ona, “Ey Rasûlullah’ın amcasının oğlu, böyle yapma!” demişti. İbn Abbas, “Âlimlerimize böyle yapmakla emrolunduk.” mukabelesinde bulununca Zeyd b. Sabit hemen onun elini öpmüş ve şöyle buyurmuştu: “Biz de Rasûlullah’ın yakınlarına karşı böyle yapmakla emrolunduk.”
*Ne büyük küçüğüne karşı şefkatinden taviz vermeli, onu kucaklama mevzuunda ahesterevlik etmeli ne de küçük onu görmezlikten gelmeli. O ona karşı vazifesini bihakkın yerine getirmeli, o da ona karşı bihakkın vazifesini yerine getirmeli. Çünkü esas birliği bozan ve insanları çok yanlış, şeytanî yol olan ayrıştırmaya sevk eden sebep, bazılarının kendilerini fâik görmeleridir. Kendini büyük görmek bir zehirlenme ve bir nevi cinnettir.
*Katiyen ye’se düşmemeli, asla her şey bitmiştir dememeli. Allah’ın bitirmediğini kimse bitiremez. Firavun bitirememiş ki başkaları da bitirsin.. Nemrut bitirememiş ki başka Nemrutlar da bitirsin.. Hitler bitirememiş ki başka Hitlerler de bitirsin.. bitiremezler!.. Fakat, başkalarının ızdırabını paylaşma, onu aynen yaşama, ağıt kesiyorlarsa beraber ağıt kesme, iştirak etme, ızdırap korosu oluşturma çok önemlidir. Aksine sevinçli bir hadise söz konusu ise, mesela bir dostumuz hacca gidip gelmişse, onun o sevincine ortak olma, bu defa da sevinç korosu oluşturma; hatta o sevinç, gözyaşı dökmek şeklinde icra ediliyorsa, ona o şekilde iştirak etme kardeşlik hukukunun gereğidir.
*Günümüzde bir bela ve musibet üzerimize çökmüşse, sürekli balyozlar inip kalkıyorsa, kimin başına balyoz inmiş olursa olsun, hepimiz onun ızdırabını ruhumuzda duymalıyız.. duymalı ve başımızı seccadeye koyup, “Allahım, buna bir son ver; zalimlerin iflahını kes, mazlumların imdadına lütfeyle, koş!” demeliyiz.
*Hatta siz, mesleğiniz ve meşrebiniz itibarıyla, Hareket’in felsefesi ve dünya görüşünün gereği olarak, bütün insanlığın, hususiyle İslam dünyasının ızdırabını ruhunuzda duymalı, onlar için el açıp yakarmalısınız. Teheccüdünüzü ve ondaki duanızı onunla taçlandırmalı ve seccadenizi gözyaşlarınızla ıslatıncaya kadar “Ne olur Allahım bahtına düştük, Sen Müslümanlara ferec ve mahreç ihsan eyle!..” diye yalvarmalısınız.