M.Ertuğrul İncekul
Kendi dünyamızda dolaşıp durmak
Saat sabahın beşi, çok uzaklardan disko tarzı yüksek müzik sesi geliyor, belli ki sabaha kadar bir gürültü içerisinde mutluluğu arıyor insanlar. Telefonumu açınca, yeni yayınlanan Herkülnağme düştü önüme… Sa’y ve gayrette fani olanlar başlıklı Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yeni yayınlanan kısa hasbihalini gördüm. 84 yaşında bir insana göre oldukça zinde ve sağlıklı görünüyordu. Cem Karaca, Hocaefendi için “Evren Öğretmeni” demişti. Ömrünü insanlığa adamış, davasında fani olmuş bir piri fani.
Hasbihalin, “kendi dünyamızda dolaşıp durmak lazım” cümlesi bana vurucu geldi. Ne demek bu cümle? Nasıl anlamak lazım? diye düşündüm. Kendi Dünyamıza Doğru eserinde bazı ipuçları veriyor. Kardeşlerinin hissiyatı ile sevinmek veya üzülmek anlamına da gelebilirdi tıpkı 86 yaşındaki Mustafa Türk’e yapılan insanlık dışı muameleye üzüldüğüm ve çaresiz kaldığım gibi… Belki de Hizmet ve faaliyetlerine sahip çıkmak ve destek olmayı da anlayabiliriz. Ayrıca içe doğru, kalp ve ruhun dereceyi hayatına, enginliğine doğru bir seyahat gibi de anlayabiliriz. Marifet eksenli bir hikmet, bilgelik yolculuğu olabileceği gibi kendi kaynaklarımızın yeniden tasrif usulü ile okunması da anlaşılabilir. O yolculuktan hasıl olacak metafizik gerilim ve motivasyonla, sa’y ve gayrette, yani hizmette fani olmak. Rol model olarak da rahmetli Hacı Kemal Erimez’i veriyor; Bazı insanların yaptıklarını bir ordu yapamaz Hacı Ata onlardan biri idi, diyor.
Çöl Aslanı Ömer Muhtar filmindeki, savaşın tüm acımasızlığına, düşmanın gaddarlığına rağmen, sabrı ve onuru, dimdik duruşu ile ders vermeye devam eden, kocaman İtalyan ordularını dize getiren mücadele adamı Ömer Muhtar sahneleri geliyor aklıma bu hasbihalleri izlerken… Vazgeçmeden, inandığı değerler uğruna kandan irinden deryaları geçmeye azimli bir mefküre insanı. Düşmanın amansızlığına, dostların vefasızlığına aldırmadan yoluna devam eden, karda tipide, fırtınada gemisinin başında bir kaptan…
Zor zamanlardan geçtiğimiz, vicdanların zorbalığa itildiği, değerlerin ayaklar altına alındığı, zihinlerin göbek bağladığı, iradelerin felçe uğradığı, kalplerin kir pas içinde kaldığı zor dönemler. Kendi dünyamızın enginliğinde nefes alıp, verebileceğimiz, vicdanın ferah feza ikliminde hayat bulabileceğimiz, zamanın genişliğine muhtaç olduğumuz dönemler.
Geçen gün yedi kocaman yıl hapis yatan, bana göre suçsuz olan, çok sevdiğim bir dostumla konuşunca dünyalar benim oldu. Sabrına, şevkine hayran oldum. Ben onu teselli edeyim derken o beni hem teselli hem irşad etti. Hayata bakışı, olayları değerlendirme biçimi oldukça sağduyulu ve kalbi derinlikteydi. Çıkacağına yakın Peygamber Efendimiz’i rüyasında gördüğünü, müjdeler verdiğini anlattı. Ayrıca rüyasında Âl-i İmran Süresi 195. ayeti gördüğünü ve kendine büyük moral kaynağı olduğundan bahsetti. Ayet meali şöyle: Rableri de onların dualarına şöyle icabet etti: “Kesinlikle ben, içinizden gerek erkek, gerek kadın hiçbir iyilik yapanın işlediğini boşa çıkarmam, hep birbirinizdensiniz. Benim için hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, yolumda işkenceye uğrayanların, savaşanların ve bu uğurda öldürülenlerin suçlarını örteceğim. Onları altından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Onlar, Allah tarafından tasavvur edemeyeceğiniz bir mükafata kavuşacaklar. Mükafatın en güzeli Allah yanındadır.” Hapishanede eğitim ve insanlık seviyesi çok yüksek insanlar tanımaktan ayrıca memnun olduğunu belirtti.
Hayat farklı tonda renkleri ile ama oldukça dinamik bir şekilde akmaya devam ediyor.
İtalya’dan Living Peace İnternational platformundan dostum Carlos, geçen gün bana bir mesaj yollamış; “Tanrı bizi aynı idealler uğruna bir yolda buluşturuyor, barışa giden yol, birbirimizi anlamaktan ve beraber çalışmaktan geçiyor, diyordu. Geçen gün bana anlattığı olay da ilginçti; “Irak’ta öğretmenlik yaparken bir geceyarısı aniden patlama oldu. Kapıyı açtığımda dışarıda sağa sola koşan insanları gördüm. Bir anne de kucağında yarı baygın bebeği ile koşuyordu. Hemen yanına gittim ve bebeği kucağıma alıp, en yakın hastaneye koşmaya başladım. Hastaneye vardığımızda, kucağımda bebeğin cansız bedeni duruyordu, yetişememiştik. O gün gözyaşları için de bir kez daha dünya barışı için hayatımın sonuna dek çalışmam gerektiğine inandım.”
Birbirimizi anlamak, insanlığın ortak dertlerine çözümler bulmak, ayrılık sebeplerini bir kenara bırakmak, insanca yaşamak ve insan kalabilmek! Ve sonsuzluğa giden yolda fani olabilmek. Hayatımıza devamlı yeni ufuklar, pencereler açabilmek için devamlı gayret istiyor, durağanlığın pençesine düşmeden, beklentiler fırtınasından kurtulup, sahil-i selamete çıkabilmek için yorulmadan, usanmadan sa’y ve gayrette fani olmak, olabilmek! Ne şahane bir hedef.