MEHMET ALİ ŞENGÜL - SAMANYOLUHABER.COM
İnsan, hârika olarak yaratılan, diğer varlıklarla mukâyese edilemeyecek kadar farklılık arzeden mûcizevî bir varlıktır. Allah insanı, evvelâ yaratan Rabbini tanıması, O’nun emir ve yasakları doğrultusunda hayatını tanzim etme, bilâhare hâdiseleri yönlendirme ve medeniyetler kurma kabiliyetinde yaratmıştır.
İnsanın mûcizevî bir varlık olmasının yanında, fizyonomik olarak sahip olduğu her bir uzuv ve latîfelerin, paha biçilmez hârika kıymet ve değer ifâde etmesi için kendisine ruh nefyedilmiştir.
İnsan beyni, kemikli bir kutu içine yerleştirilmiş, (ehlinin ifâdesiyle) beyinle vücut arası da sinüs (sinir) ağlarıyla bağlanmıştır. Bu sinüsler, ‘telefon ve telgraf memurları’ vazifesini görürler. 14 milyar beyin hücresinden herbirine ayrı ayrı vazifeler tevdî edilmiştir.
Beynimiz, dünyânın en karışık haberleşme şebekelerinin başardığı işlerden, milyarlarca elektronik beyinlerin yaptığı vazifelerden daha hârika olarak, her şeyi yoktan var eden Allah’a işâret eden bir mekanizmadır.
Beyin dâhil bütün organların, bir âhenk ve bütünlük içinde yaptıkları vazifeler, vücudumuzda her hücreye hükmeden ruhun varlığına bağlıdır. O ruh ki, onun hakkında çok bilgimiz yoktur.
“(Habibim) Bir de Sana ‘rûh’ hakkında soru sorarlar. De ki: ‘Rûh Rabbimin emrindedir, O’nun bileceği işlerdendir. Size (ruh hakkında) sâdece az bir ilim verilmiştir.” (İsra, 85)
Bir tulumba gibi çalışan kalbimiz, bir filtre olan böbreklerimiz, bir fabrika ve depo vazîfesi îfâ eden karaciğerimiz.. Beyin dâhil bütün bunların hârika vazîfelerini ilim adı altında sayıp dökerken, insanların büyük çoğunluğu bunları yaratan, mükemmel şekilde donatan Yüce Yaratıcı’yı (cc) düşünmeyi ihmal etmişlerdir.
Beyincik, dışarıdan gelen etkileri alıp emirleri ileten bir telefon merkezi gibidir. Kalbin hareketlerini düzenleyen, göz kapaklarını idâre eden, dilin hareketlerini tanzim edip konuşmayı sağlayan, tükürük salgılama ve mîde özsuyunu azaltıp çoğaltma vazîfesini îfâ eden ‘soğancık’ı, insanların büyük bir kısmı bilmez bile.. Vücûdun otomatik hareketleri düzenlemekle vazîfeli bir ‘omurilik’i vardır ki, meslek gurubu dışında insanlar sâdece ismini bilirler.
Dünyâmızı zararlı radyoaktif ışınlardan koruyan atmosfer ne kadar önemli ise, düşünme hâdisesinin cereyan ettiği beynimizi koruyan bu canlı surlar da o kadar önemlidir. Beyne girip çıkan maddelerin sıkı kontrolü, insanın sağlıklı düşünebilmesi ve doğru karar verebilmesi için zarûrîdir.
İnsan vücudunda en karmaşık sistemden birisi de sinir sistemidir. Sinir sistemini hücreler oluşturur. Beynimizde 10 milyardan fazla hücre bulunurken, 4 milyara yakın omurilikte bulunmaktadır. Bir tek sinir hücresi, vücuttaki uyarıyı saatte yaklaşık 450 km süratle taşımaktadır.
Merkez beyin olduğu için, hem mâlumâtın gitmesi, hem emrin çıkması, düşünülen hareketin yapılması bir sâniyenin ancak binde biriyle ifâde edilebilecek bir zamanda gerçekleşir. Araştırıp çalışmak, insanın hârika sırlarını çözmek için gayret göstermek, netice îtibâriyle insanı, bir tek Hâkim-i mutlak’ın mevcûdiyetine götürür.
İnsan, yaratılan varlıkların, husûsiyle canlıların en harikası, en mükemmeli, ahsen-i takvim sırrına mazhar olması îtibâriyle, âlemlerin Rabbi Allah’a en hârika bir aynadır. Onun için insan, kâinat kitabı’nın bir fihristesi olması nedeniyle evvelâ, kendini okuması gerekmektedir. Hadiste de, ‘Kendini (tanıyan) bilen Rabbini bilir’ (Aclûni) hakikati ifâde edilmiştir.
Beynin sağ tarafı çevreyi görme, etrafa dikkat etme; sol tarafı ise, sağ tarafın aksine vücudun sağ tarafını kontrol eder. Sol tarafın yarısı, konuşma, yeme içme, yüz ifâdeleri ve mimiklerini kumanda eder.
Vücûdumuzun bütün sistemleri, beynin kontrolü altında vazife görürler. Allah’ın mûcizevî, hârika olarak yarattığı bu sistem, gelen bütün sinyalleri birbirine karştırmadan tanıyıp sınıflandırmaktadır.
Kudret-i Sonsuz Allah (cc), vücudumuzdaki bütün müdâfa sistemlerini, bizim irâdemiz işe karışmadığı takdirde, gelecek birçok tehlikeyi zararsız hâle getirebilecek şekilde yaratmıştır.
İnsan vücûdunun hârika işleyişinde yer alan mekanizmalar, haberleşme sistemleri ve karşılıklı etkileşimin mükemmel olması, bütün bu faliyetlerin kontrol altında tutulup dengenin sağlanması, aynı muvâzene ve dengenin kâinatta da bulunması, bir tek Hâkim ve Hakîm-i Mutlak’ın (cc) varlığını ifâde etmektedir.
Mü’minûn sûresinde yaratılış gerçeği şöyle anlatılmaktadır: “Şu bir gerçektir ki Biz insanı süzme çamurdan yaratırız.” (23,12)
“Sonra onu nutfe (sperm) halinde sağlam bir yere yerleştiririz.” (23, 13)
“Sonra nutfeyi alakaya (yapışkan döllenmiş hücreye), alakayı mudgaya, yani bir çiğnem et görünümündeki varlığa, mudgayı kemiklere dönüştürür, sonra da kemiklere et giydirip, derken yeni bir yaratılışa mazhar ederiz. İşte bak da, Allah’ın ne mükemmel yaratan olduğunu bir düşün!” (23,14)
İnsanı ve bütün kâinatları yaratan ve bizi bizden daha iyi bilen Allah (cc); “Bir şeyi dilediğinde O’nun emri, sadece ‘Ol!’ demektir, (o da) hemen oluverir...” (Yasîn, 82) buyurmaktadır.
Bir varlığın oluşunda binlerce sebebin âhenk ve düzen içinde, şaşırmadan işini yapması, bir Müsebbib-ül esbâbın, bir İrâde-i Külliye’nin gerekliliğini mecbur kılıyor. Cenâb-ı Hak aklı, evvelâ aklı vereni tanıması için yarattığından; Kur’ân-ı Mûciz-ül Beyan’da bir çok yerde, “Niçin aklınızı kullanmıyorsunuz?” beyânıyla onun önemine işâret etmektedir.
İnsanı böylesine muazzam yaratıp, yaratılan varlıkların en şereflisi ve A’dan Z’ye bütün varlıkları emrine musahhar kılması îtibâriyle Allah (cc), İnfitar sûresi 6,7 ve 8. âyetlerde de; “ Ey insan, nedir seni o Kerim Rabbin hakkında aldatan? O değil mi seni yaratan, bütün vücud sistemini düzenleyen ve sana dengeli bir hilkat veren, Ve seni dilediği bir sûrette terkib eden?” sorusunu sormaktadır.
Elektronik beyinlere hayran kalıp ustasını alkışlarken, insan beyni karşısında hayran kalmamak, Sâni-i Muhteşem’i (cc) hatırlamamak, insanın sâdece kendini aldatmasından başka bir işe yaramaz.
Kâinâtın ve insanın yaratılışı, Allah’ın irâdesinin ve gücünün sınırsız olduğunu gösterir. Bu sınırsız güç ancak îman, iz’an, tevekkül ve teslimiyetle idrâk edilir. Yoksa, insan terâzisi (aklı) o gücü tartamaz.