Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin görüş ve önerilerini paylaştı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın insan hakları reformundan bahsetmesinin geç kalmış olmakla birlikte sevindirici olduğunu söyleyen Davutoğlu, OHAL ve KHK meselelerine de değindi.
Davutoğlu, “Cumhurbaşkanını yargının en yüksek amirine dönüştüren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ilga edilmedikçe bu uygulamalar sona erdirilemeyecek ve insan hakları ihlâlleri de engellenemeyecektir” ifadelerini kullandı.
Davutoğlu’nun açıklamalarından satır başları şu şekilde:
BUGÜN TEK BİR KONUYA ODAKLANDIM, İNSAN HAKLARI: Bugün açıklamamı tek bir konuya odaklamak istiyorum: İnsan hakları. Gelecek Partisi olarak sadece hukuk ve yargı alanında değil, sağlık, çevre, ekonomi gibi alanlarda da önceliğimiz insan hak ve onurunun korunmasıdır. Bugün iktidarın insan hakları reformundan bahsediyor olması geç kalmış olmakla birlikte sevindiricidir. Ancak böylesi bir reformun başarılı olması önce sağlıklı bir muhasebe ve özeleştiri yapılmasına sonra da samimiyetle ve tutarlılıkla yaklaşılmasına bağlıdır.
15 TEMMUZ'DAN SONRAKİ SİYASİ KARARLAR İHLALLERE NEDEN OLDU: Türkiye’de, 15 Temmuz hain darbe kalkışmasının ardından, darbecilerle mücadele adına alınan siyasi kararlar günümüze dek birikerek gelen insan hakları ihlallerine yol açan siyasal, sosyal, ekonomik ve yargısal sorunlar üzerinde etkili olmuştur. OHAL süreci ve bunun uzantısı olarak ilan edilen Cumhurbaşkanlığı kararnameleri kadar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'yle birlikte gelişen siyaset etme modeli de sorunlar yumağının büyümesinde etkili olmuştur. Cumhurbaşkanını yargının en yüksek amirine dönüştüren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ilga edilmedikçe bu uygulamalar sona erdirilemeyecek ve insan hakları ihlalleri de engellenemeyecektir.
ON BİNLERCE KİŞİ AİLELERİYLE BİRLİKTE SİVİL ÖLÜME TERK EDİLDİ: Türkiye'deki insan hakları ihlallerinin temelinde yer alan diğer bir faktör, Anayasa'nın 119. maddesinin 6. fıkrasının Cumhurbaşkanına sunduğu Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi çıkarma yetkisidir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bakanlar kurulunu ilga ettiği için yeni düzende bu yetkiyi Cumhurbaşkanı tek başına kullanmakta. Üstelik Anayasa'nın 148. maddesi, OHAL KHK'larına yargı bağışıklığı sunduğu için bunlar, Anayasa Mahkemesi'nce denetlenemiyor. OHAL mutlak bir keyfilik rejimine dönüşüyor ve yoğun insan hakları ihlallerine yol açıyor. Nitekim Temmuz 2016 ve Temmuz 2018 tarihleri arasında kabul edilen 31 OHAL KHK'sıyla on binlerce kişi, aileleriyle birlikte mağdur edildi ve sivil ölüme terk edildi.
İKTİDARA ÇAĞRIMIZ İNSAN HAKLARINA SAYGI GÖSTERİN: İktidara çağrımız: Bugüne dek yapmayı beceremediğiniz işi yapın ve hukuk devleti ilkelerine uyun! Evrensel insan hakları değerlerine saygı gösterin! Bunu gerçekleştirecek yargıyı da bağımsız kılın! KHK’larla ihraç meselesi, artık bir beyin kanamasına dönüşmüştür! Bir insan hakları eylem planının kangren haline gelmiş bu soruna el atmaması; OHAL Komisyonu'yla ilgili yeni düzenlemelere gitmemesi, süreci hızlandırıp mağduriyetleri gidermemesi beklenemez!
İKTİDARIN İNSAN HAKLARI KARNESİ DARBE DÖNEMİNİ ARATMIYOR: Bu iktidarın insan hakları karnesi maalesef darbe dönemlerini aratmıyor. Dilleri “28 Şubat şükür ki bin yıl sürmedi” dese de bazı icraatları o günleri bile aratır hale geldi. OHAL Temmuz 2018’de kalksa da bu koalisyon iktidarı fiili OHAL uygulamalarını maalesef sürdürmeye devam etmektedir. Her gün bir başka hukuksuzluğun hayata geçirildiği, süreklileşmiş bir OHAL rejimi görüntüsü vermektedir. “Terörle mücadele” kılıfı altında ağzını açana terörist yaftası yapıştırılmaktadır. İnsan hakları karnesinde 90’lara dönüş başlamıştır. 90’ların iktidarları ile bu iktidarın arasındaki en önemli fark ise asgari mahcubiyetin de ortadan kalkmasıdır. 90’ların vesayet rejimi açık insan hakları ihlalleri yaparken hem ciddi bir itirazla karşılaşırdı hem de asgari bir mahcubiyet gösterirdi. En azından aleni bir şekilde insan hakları ihlalleri ballandıra ballandıra savunulamazdı. Bugün tuz kokmuştur.