“Barışı savunmak her hekimin görevidir”, “Bugün bizler, yıkıcı bir şiddet karşısında yaşamını sürdürmeye, ayakta kalmaya çabalayan, bir taraftan da yaşanan süreçlere müdahil olarak bir şeyleri değiştirmeye çalışan bir grup akademisyeniz”, “Biz barış istediğimiz için çalıştığımız kamu kurumları ve öğrenciler için tehlike olmuş ve odalarımızdan, derslerimizden, kürsülerimizden, araştırmalarımızdan atılmıştık”... Bu sözler, barış bildirisine imza attıktan sonra KHK’lerle üniversitelerinden uzaklaştırılan akademisyenlere ait... Barış savunucusu 15 akademisyenin bu süreçte yaşadıkları “Akademisyenlerden KHK öyküleri” adlı kitapta toplandı.
Lordoğlu hazırladı
Prof. Dr. Kuvvet Lordoğlu tarafından yayına hazırlanan NotaBene Yayınları’ndan çıkan kitapta Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Prof. Dr. Ahmet Özdemir Aktan, Prof. Dr. Nilay Etiler, Prof. Dr. Kuvvet Lordoğlu, Prof. Dr. Nejla Kurul, Doç. Dr. Didem Dayı, Doç. Dr. Serdar Ulaş Bayraktar, Doç. Dr. Gül Köksal, Yrd. Doç. Dr. Filiz Arıöz, Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu, Yrd. Doç. Dr. Mustafa Oğuz Sinemilioğlu, Yrd. Doç. Dr. Hafize Öztürk Türkmen, Dr.Tolga Tören, Dr. Cenk Yiğiter, Araştırma Görevlisi Ferda Fahrioğlu Akın’ın öyküleri yer alıyor. Kitabın en sonunda ise KHK öncesi Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun yargılandığı davada yaptığı bir buçuk saat süren, kırk dört sayfalık savunma metninin özetine yer veriliyor.
‘Birinin kahramanı diğerinin düşmanıyım’
-KHK öncesi çalıştığı kurum: Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Tasarımı Bölümü
Doç. Dr. Didem Dayı: Bir gün önüme gelen, o dönemlerde benzerlerini de sıkça imzaladığımız barış isteyen bir metni imzaladığım için şimdi birilerinin kahramanıyım, diğerlerinin de amansız düşmanı... Bir imza da, bir kitap kadar hayat değiştirebilirmiş oysa! Aslında hazırdık, bekliyorduk, odalarımızdan değerli eşyalarımızı almış, hafiften ‘B’ planı yapmaya girişmiştik. 10 Şubat’ta okulun kapısında beni ve yanımdakileri içeri alsın mı almasın mı karar veremeyen, bunun için idarenin talimatını bekleyen, yüzüme mahcubiyetle bakıp ‘Hocam kusura bakma’ diye kapıdaki görevliyim biraz ben artık... Dimdik yanımda duran arkadaşlarımdan oluşuyorum ben, koridora sessizce dizilmiş, elden ele eşyalarımı taşıyan öğrencilerimden... Şimdi tam anlamıyla alıntıyım... Ama en çok da insanım!
‘Aslında çocuklarımı düşündüm’
-KHK öncesi çalıştığı kurum: Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Kimya Anabilim Dalı
Yrd. Doç. Dr. Filiz Arıöz: O günlerde yine bir akşam haberlerinde bizden bahsediliyordu, çocuklar da vardı yanımda. ‘Ben de imza attım’ dedim. Televizyonda izlediğimiz haberin etkisiyle Ekin çok öfkelendi. Göksu ‘Bizi hiç mi düşünmedin? Ya sana bir şey yaparlarsa’ diye sordu. Ekin’in öfkesi sürerken onları yatıştırma çabası içinde ağzımdan çıkan ‘Aslında sizi düşündüm’ cümlesi oldu. Ne zaman çıkacağı belli olmayan KHK listelerinde gece yarılarına kadar adımızı arar olduk. Salı günü gecesi, 686 sayılı KHK... WhatsApp’tan 11.30 gibi gelen mesajla öğrendim haberi. Listeyi gördüm, öylece dondum kaldım. Önce ateş bastı tepeden tırnağa, sonra buz kesildim, sonrasında kocaman bir boşluk hissi hatta hissizlik..
‘Benim imzam itirazın vesikasıydı’
-KHK öncesi çalıştığı kurum: Mersin Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü
Doç. Dr. Serdar Ulaş Bayraktar: Bir süredir şöyle bir kartvizit çıkartmayı planlıyorum: Serdar Ulaş Bayraktar. Mart 1980’de o zamanki adıyla Apocular adlı grupla yapılan silahlı çatışmada şehit olan yüzbaşının oğlu. İmza atmama sebep olan işte bu unvandır. Babam hayatını kaybedeli tam 37 yıl olmuş. Bu ateşin yakıcılığını çok iyi biliyoruz ve sırf bu yüzden itiraz ediyoruz neredeyse kırk yıldır süregiden güvenlik politikalarının beyhudeliğine. Benim imzam bu itirazın vesikasıydı, başka bir şey değil... Buradayım bir yere gitmedim, hâlâ elimden geleni, aklımın erdiğini yapmanın anlamına inanıyorum, bunların bir yerlerde mutlaka birikeceğine dair umudumu koruyorum...
‘Bedel ödedik, daha da ödeyeceğiz’
-KHK öncesi çalıştığı kurum: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü Genel Kamu Hukuku Anabilim Dalı
Dr. Cenk Yiğiter: Cumhuriyet gazetesi ihraç edilmemi manşetten ‘Delilsiz İhraç’ manşetiyle okurlarına duyurdu. Bundan sonra yapmamız gereken; direncimizi korumak, morelimizi yüksek tutmak, hayatın içinde kalmaya devam etmek, bugünleri ve bugünlerden çıkarttığımız ve çıkaracağımız dersleri toplumsal hafızaya işlemek ve geleceğe olumlu bir birikim olarak taşımak. Evet, bedel ödedik, görünen o ki daha da ödeyeceğiz.
‘Kötüler kaybeder iyiler kazanır’
-KHK öncesi çalıştığı kurum: Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Prof. Dr. Nilay Etiler: Bizim hikâyemiz henüz bitmedi, bir direniş ve dayanışma hikâyesi olarak sürüyor. Ne için mi direniyoruz? Onurumuzu, akademik değerlerimizi, özgür düşünceyi korumak için direniyoruz. Peki hikâyeler nasıl bitecek? Kötüler kaybeder, iyiler kazanır. Öyle olacak. Kötülük kaybedecek, iyilik kazanacak.
‘İnatla iyiyi düşleyeceğiz’
-KHK öncesi çalıştığı kurum: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Eğitim Yönetimi ve Politikası Bölümü
Prof. Dr. Nejla Kurul: Bizler ‘kanun hükmünde’ bir listenin içine dahil edildik. İktidarın, kişileri kategorize etme biçiminin kin, nefret ve hınçla beslenmiş çok sert yeni bir aracıydı bu.. Bildirge imzacıları olarak bizlerin üzerindeki baskılar, yapılan haksızlıklar öylesine ağırdı ki bu durum yan yana gelişleri ve dayanışmayı büyüttü. Atıldığımı öğrendiğim sırada ne mi yapıyordum? Bir bekleyişin hayatımı kaplamış olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Üzüntü yok, acı yok, korku yok, belli ki hazırlamışım kendimi zaman içinde. İnatla iyiyi düşlemeye devam edeceğiz. Bilim, siyaset, sanat ve aşka dair sonsuz düşünce ve eylemler bizi bekliyor.
‘Ben sizi unutamam’
-KHK öncesi çalıştığı kurum: Mersin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Dr. Tolga Tören: 29 Nisan gecesi aklımda bir sürü yapılacakla, yakın zamanda, biraz da sürpriz bir şekilde davet ve burs aldığım Kassel Üniversitesi’ne gitmek üzere vize/ pasaport işlemlerimi halletmek için İstanbul’a gelirken uçakta sonra KHK’ye yakalanmış oldum, çoğumuz gibi... Bilen bilir, İstanbul’dan uzak düşme korkusu vardır bende... 2009’da Güney Afrika’ya giderken de öyle olmuştu...Ya gider de dön(e) mezsem, ya orada sevdiklerimden, dostlarımdan, habitus’umdan uzak kalırsam diye ödüm kopmuş, zırlaya zırlaya gitmiştim. Ama tez gelmiştim... Umarım gene öyle olur. Ben sizi unutmam. Asla.
‘Bir imzayla hayatım değişti'
-KHK öncesi çalıştığı kurum: Dicle Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü Şehircilik Anabilim Dalı
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Oğuz Sinemillioğlu: 2016 yılı başlarında atmış olduğum imzanın, yaşamımda bu kadar hızlı bir değişime neden olacağı hiç aklımdan geçmezdi. Bu süreçte, en çok kafama takılan, çevremdeki insanların haleti ruhiyesi oldu. Hemen herkeste bir uzaklaşma çabası gözlemledim. Korku veya çaresizlik en belirleyici olanıydı. Ama en acı vereni, merhaba demek zorunda hissedip, vücut diliyle ‘bir şey isteme ne olur’ tavrında olanlardı diyebilirim. Ezcümle, bir imza attım ve hayatım değişti.
‘Nasıl suç sayılabilir?’
-KHK öncesi çalıştığı kurum: Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı
Yrd. Doç. Dr. Hafize Öztürk Türkmen: Düşünce ve ifade özgürlüğü temelinde barışı savunmak, bu bağlamda yöneticileri göreve çağırmak, her yurttaşın olduğu kadar ondan daha fazla ülkenin akademisyenlerinin ve aydınlarının başta gelen sorumlulukları arasında değil midir? Akademisyenler hem toplumsal sorumluluklarının bir gereği hem de akademik ortamın geliştirilmesi için ülke politikalarının belirlenmesinde katkıda bulunmak zorundadır. Bu bağlamda hukuk devleti olduğu anayasada belirlenmiş bir ülkede, bir bildiriye imza atmış olmak nasıl suç sayılabilir?
Mahkemelerde kürsü kurulacak’
-KHK öncesi çalıştığı kurum: Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi Çalışma Ekonomisi
Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu: İhraç etmekle yetinmemiş olmalılar ki imza metni yayınlandıktan bir buçuk yıl sonra imzacılara bir de ceza davası açılmaya başlandı. Aslında iyi de yaptılar. Yüzlerce akademisyen ki çoğu da ders verdikleri kürsülerden uzaklaştırılmıştır, mahkemeleri kürsüye dönüştürüp, demokrasiyi, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü bir de duruşma salonlarında seslendirecektir. Ne yapalım, şiddetin, bağnazlığın hâkim olduğu bir dönemde dünyaya gelmişiz. Bu dünyada bizim payımıza da barış içinde demokrasi için mücadele etmek düşmüş. Üzerimize düşen kabulümüzdür.
‘Barış istemek suç mu?'
-KHK öncesi çalıştığı kurum: Kocaeli Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi, Mimarlık Bölümü
Doç. Dr. Gül Köksal: Ne değişmişti ödüllü bir mimar, kabul gören bir meslek insanıyken birden kamu adına ‘tehlikeli’ biri oluvermiştim ve okuldan atılmıştım? Barış istediğimiz için çalıştığımız kamu kurumları ve öğrenciler için tehlike olmuş ve odalarımızdan, derslerimizden, kürsülerimizden, araştırmalarımızdan atılmıştık. Bir diğer deyişle yaşamı savunduğumuz ve bunu açıkça dile getirdiğimiz için cezalandırılmıştık. Dünyanın neresinde barış istemek bir suçtur sizce? Susmak, suçun bir parçası değil midir? Bir kez daha yüksek sesle yinelemek istiyorum; “Oyun bitmedi, kürsüyü terk etmiyoruz! O kürsüler barışa tanık olacak”
‘Üzgün değilim sadece kızgınım’
-KHK öncesi çalıştığı kurum: Bitlis Eren Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
Ar. Gör. Ferda Fahrioğlu Akın: Sabah uyandığımdan beri Cemile’yi düşünüyorum, on yaşındaki kınalı kuzuyu. Annesi, o öldüğünde ilk gece ölü bedenini koynunda uyutmuş sabaha kadar, ertesi gün de ellerine ve ayaklarına kına yakmış. Onun bedeni derin dondurucuda donarken aslında bir daha hiç çözülmemesine donan da insanlıktı. Çocukluğumun coğrafyasında tanklarla, toplarla, hendeklerle yıklırken hiçbir şey yapmamak canımı yakıyor. İmza için maili atıp yatağa geçiyorum ve aylar sonra ilk defa tavandaki dev ekran kapalı şekilde dalıyorum uykuya...“Yeni KHK yayımlanmış, adın var.” Bitti evet sonunda belirsizlik bitti diye düşünüyorum.. Üzgün değilim, kızgınım.
‘Barış olmadan hekimlik olmaz'
-KHK öncesi çalıştığı kurum: Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı
Prof. Dr. Ahmet Özdemir Aktan: Hayatın her aşaması sağlıklı ilgili olunca, ters giden toplumsal olaylara ister istemez tepki göstermek gerekir. Örneğin ‘savaş’ bilinen en önemli halk sağlığı sorunudur. Ölen ya da yaralananlar dışında evlerinden olanlar, aç susuz kalanlar, ruh sağlığı bozulan insanların sorunları hekimlerin sorumluluğundadır. Bu yüzden barışı savunmak her hekimin görevidir. Peki barışı savunmak siyaset yapmak mıdır? ‘Bu suça ortak olmayacağız’ başlığıyla hazırlanan ve 1128 akademisyen tarafından imzalanan metinde barış ve insan haklarına saygı çağrısı yapılıyordu. 7 Şubat akşamı neşeli bir arkadaş toplantısından döndüm. Yatmaya hazırlanırken her zaman olduğu gibi gelen mesajları kontrol etmeden günü sona erdirmek olmazdı. Ne de olsa mesaj kontrolü artık vazgeçemediğimiz alışkanlıkların ilk sırasında geliyor. Mutlaka bakılması gereken sosyal medya gruplarının başında ise İstanbul Tabip Odası’nı yıllardan beri çekip çeviren Demokratik Katılım Grubu’nun WhatsApp grubu vardı. İki mesaj hemen dikkat çekiyordu. “Yeni KHK yayınlanmış... Uzun bir liste, Özdemir abiyi de almışlar!” “Hiç şaşırmamıştır, zaten bekliyordu...”
‘Güzel bir dünya umudu sürmeli'
-KHK öncesi çalıştığı kurum: Kocaeli Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endrüstri İlişkileri Bölümü Çalışma Ekonomisi
Prof. Dr. Kuvvet Lordoğlu: Aslında öyküm çok eski zamanlarda başlıyor. Belki de babamın bir üniversitenin bahçesine, göbeğimi attığını öğrendikten sonra...Ve belki de tanıdığım ve bildiğim üniversite hocalarına öykündüğüm için mesleğe katıldım kim bilir... Bir grup akademisyen bir metin hazırladı. Metnin başlığı ‘Bu suçu ortak olmayacağız’ adını taşıyordu. İmza olayının duyulmasının ardından metni imzalayanlar en üst makam tarafından şiddetle azarlandığını, hakarete uğradığını televizyonlardan izledik. Elbette bir gün hepimiz için hayatın sonu gelecek; ancak o noktaya gelene değin değiştirmek, dönüştürmek ve daha güzel bir dünya yaratma inancımızı sürdürmeliyiz biraz da inatla...İnsanı umut var eder!