CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini, neredeyse partisinin iki katı oyla kazanmasının ardından, bunun sürdürülebilir olması için 7 maddelik 'halkçı belediyecilik' ilkesini yaşama geçireceklerini söyledi.
Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul seçimlerinin ardından bir grup gazetecinin sorularını yanıtladı. BBC'den Ayşe Sayın'ın haberine göre, CHP lideri, Sosyaldemokrat Halkçı Parti'nin (SHP) 1989 yerel seçimlerinde kazandığı büyük başarıya rağmen, bir sonraki seçimlerde bunu sürdürememesini kastederek, "Belirlediğimiz 7 kurala belediye başkanları uyacak, biz de Genel Merkez'den takip edeceğiz. 1989 travmasını yaşamak istemiyoruz" dedi.
Kılıçdaroğlu'na sorulan sorular ve cevapları şöyle:
Oy farkını bu kadar yukarıya çeken ne oldu sizce?
Haksızlık duygusu. 'Bir kişiye haksızlık yapılıyor' duygusunu gittiğim her yerde duydum. Ki biz kanaat önderleri ağırlıklı, hemen hemen tüm hemşehri dernekleriyle toplantılar yaptık. Onların kullandıkları ilk cümle, "Bir haksızlık yapıldı". Bu önemli bir şey.
Son bir hafta Erdoğan'ın sahaya inmesi, Abdullah Öcalan'ın mektubunun AKP açısından ters teptiği yorumları yapılıyor. Sizce son hafta yaşananların etkisi ne oldu?
Onu bilemiyorum, çünkü biz onu değerlendirme fırsatı bulamadık, artısı mı oldu eksisi mi oldu diye. Şunu gözlemledim; Cibali tarafında, Siirtliler, Bitlisliler Eruhlular vardı, onların kahvehanelerine gittim, Eruhlularla bir özel toplantı yaptım. Onları hiçbir şekilde etkilemediğini gördüm. Yapılan atraksiyonun onları etkilemediğini gördüm, gayet kararlılardı. Bir de tabii çok mağdur edildiklerini söylüyorlar. "Bizi perişan ettiler" diyorlar böyle bir algı var. Demokrasinin olmadığını, tamamen perişan edildiklerini söylüyorlar. Tabii bu MHP tabanında bir şey yaptı mı onu bilmiyorum.
İstanbul seçimindeki HDP desteği işbirliğine dönüşür mü?
Diğer siyasi partilerle olan ilişkimize benzer bir ilişki olacak. Burada HDP kendi inisiyatifi ile demokrasiye duyduğu ihtiyaç nedeniyle böyle bir karar aldı. Bu iyi. Ama şunu da kabul etmek lazım, biz son 10 yıldır Doğu ve Güneydoğu'da çok çalıştık. Sorunların çözümü, Kürt sorununun çözümü konusunda emek harcadık, çalışmalar yaptık.
Ben hiç gitmediysem en az 5-6 kez Doğu ve Güneydoğu'ya gidip sivil toplum örgütleriyle, bazen medyaya açık, bazen kapalı toplantılar yaptım. Dolayısıyla 'Doğu ve Güneydoğu'ya gidemeyen bir CHP süreci' tamamen dışarıda kaldı. Biz toplumun hemen hemen her kesimiyle rahat diyalog kurabiliyoruz.
HDP ayrı parti, İYİ Parti ayrı parti, biz ayrı partiyiz. Son çıkan seçim yasasındaki değişiklikle partilerin bir araya gelerek yasal ittifak kurmalarına zemin hazırlandı. Bu çerçevede biz İYİ Parti, SP ve DP ile bir araya geldik. HDP'nin sosyolojik tabanı kültürel haklarını elde etmenin çözümünü iktidar aracılığıyla bekliyordu, oysa şimdi yön değiştirdi ve CHP ile kol kola girerek bir arayışa girdi… Şimdi orada hem iktidar partisi hem de HDP ayrıştığımız temel bir nokta vardı: Onlar sorunun çözümünü başka mecralarda arıyorlardı.
Biz en başından beri çözümün adresi olarak parlamentoyu gösteriyorduk. Bugün, benim anladığım kadarıyla hem AKP hem de HDP artık "Evet bu sorun Meclis'te çözülür..." diyor. O noktaya geldiler. Bu bizim için çok önemli bir şey. Bu sefer sorun çözülecekse adres belli oluyor. O adreste biz bu sorunu çözeceğiz demektir.
İmamoğlu'nun kazanmasını haksızlık duygusu ile açıkladınız. AKP seçmeninden oy almış görünüyorsunuz. Bu oyun kalıcı hale gelmesi için ne yapacaksınız?
Şöyle, izlediğimiz politikayı sürdürmemiz gerekiyor. Biz ilk kez kendi seçmen kitlemizin dışındaki kitlelerle iletişim kurup o kitlelerle konuşmaya başladık. Ama nasıl? Mitinglerle değil, hayatında hiç CHP'ye oy vermemiş bir grupla karşılaştık.
Toplantımızın şöyle bir özelliği var, bu toplantılarda diyorum ki; aklınıza CHP ile ilgili ne gelirse sorabilirsiniz.
'Acaba genel başkana sorarsam ayıp olur mu diye düşünmeyin, şu soruyu sorarsam CHP genel başkanı üzülür mü diye düşünmeyin, aklınıza gelen her soruyu sorabilirsiniz' diyorum.
'Ben de size çok samimi cevap vereceğim' diyorum. Aramızda çok samimi bir ilişki ortaya çıkıyor. Bizim samimiyetimize güvenmeye başlıyorlar, söylemlerimize güvenmeye başlıyorlar.
Bu kolay olmadı aslında, uzun süredir devam ediyordu. Vaizlerle toplantılarla, ilahiyatçılarla toplantıyı düşünün, sadece Rizelilerle, Bayburtlularla toplantıyı düşünün.
Bütün bu değişik gruplar, bize mesafeli, hayatında oy vermemiş kişilerle görüştük.
Bir de bunları davet etmek zor, gelmiyor mesela.
Siz görünmediniz hiç...
Tabii görünmüyoruz, onlar da çok görünmek istemiyorlar üzerlerine baskı gelir diye. Mesela bir toplantı yaptık, AK Parti'nin fiilen ilçe yönetimindeki kişi geldi...
Size oy veren seçmeni nasıl tutacaksınız? Yüzde 54 parti oyunuzun iki katı. Önümüzdeki süreçte nasıl bir politika izleyeceksiniz?
Şimdi bunu sürdürülebilir kılmamız lazım. Bugün 7 madde açıkladım. Bu 7 madde gerçekten çok kritik. Biz ona halkçı belediyeciliğin temel kuralları diyoruz.
Gerçekten işi ehline verecek. O konuda işte, "Bu geçen dönemki belediye başkanlığından kaldı, bunu hemen sürelim" değil. Gerçekten, bu kişi görevini çok iyi yapıyorsa, o görevde tutmak lazım, kalsın, zaten o işi yapıyor. Buna benzer, yoksul mahallelere hizmet götürme gibi, belirlediğimiz 7 kurala belediye başkanları uyacak, biz de Genel Merkez'den takip edeceğiz. Yani bir 89 travmasını yaşamak istemiyoruz.