CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TOBB Genel Kurulu'nda uygulanan akreditasyona tepki gösterdi. Genel kurulda Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun yaptığı konuşmada demokrasiden söz ettiğini belirten Kılıçdaroğlu, "Buraya bazı gazetecileri almadılar bu toplantıya neden almadılar hangi gerekçeyle gazeteciler, televizyoncular bu görüntülerin alınması engellenir, niye engelliyoruz. Hem demokrasi diyorsunuz, hem bazı gazetecileri ve televizyonları genel kurul salonuna almıyorsunuz. Bu doğru bir uygulama değildir. Medyası özgür olmayan bir ülkede gerçek demokrasi olmaz. Demokrasinin varlık nedeni medyasının özgür olmasıdır. Medya halkın gözü kulağı ve sesi olmak zorundadır. Aman sesimi çıkarmayayım, yarın sabah bir müfettiş ordusu işyerime gelir, böyle bir düzenin olduğu yerde gerçek demokrasiden söz edilemez." diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TOBB Genel Kurulu'na katıldı. TOBB'un Genel Kurulu'nun ne kadar önemli olduğunu Türkiye, bölge ve dünya için ne kadar önemli olduğunu bilen birisi olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, "Az önce sayın Başbakan konuştu. Biz şunları şunları söylüyoruz siz ne söylüyorsunuz. İyi söyleyeceğiz de burada olsaydın dinleyecektin. Ama burada değilsin. Ama sözüm söz sayın başbakana seçim bildirgemizi göndereceğim sözüm söz, ne söylediğimiz orada gayet açık gayet net orada yer alıyor." diye konuştu.
2002 yılı mayıs ayında TOBB Genel Kurulu'nda Rıfat Hisarcıklıoğlu'nun bir konuşma yaptığını orada 'Türkiye içine kapanmış ve dünyadan kopmuş, hukuk ve demokrasiden uzak geri kalmış ve yoksul bir ülke mi olmalıdır yoksa kalkınmış ve güçlü insanları mutlu ve huzurlu evrensel standartları yakalamış dünyada sözü geçen büyük bir ülkemi olmalıdır' ifadelerini kullandığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Elbette ki, ikinci bölüme hepimiz yürekten katılıyoruz. Türkiye büyük, güçlü, sözü dinlenen, ufku geniş bir ülke olmalıdır. Peki değerli arkadaşlarım, dostlarım size sormak istiyorum. Siz Mısır'a, Suriye'ye Irak'a, Libya'ya, İsrail'e rahat giriyor musunuz. Dört büyük başkentte büyükelçiliğimiz yok. Kahire'ye büyükelçi göndermek istedik Mısır hükümeti 'istemiyoruz' dedi Türkiye'nin büyükelçisini. Oysa Mısır'la bizim tarihsel ve kültürel bağlarımız var." şeklinde konuştu.
'BENİM ÜLKEMİN CUMHURBAŞKANI BAŞKA BİR ÜLKENİN YÖNETİCİLERİ TARAFINDAN YALANLANMAMALI'
Türkiye'nin kendi bölgesinden soyutlanmış durumda olduğunu kaydeden Kılıçdardoğlu, "Bir dönem Türkiye Ortadoğu'da çıkan bütün sorunların çözüm merkeziydi. Hepsi gelir Türkiye'ye danışırlardı, sorunları nasıl çözelim diye arabuluculuk yap diye. Bugün Türkiye bundan soyutlanmış durumda. Beni üzen gerçekten üzen bunu bütün samimiyetimle söylüyorum üzen bir olay var. Eğer bir ülkenin başbakanı, cumhurbaşkanı bir başka ülke ile ilgili bir konuşma yapar ve o konuşma üzerinden 2 saat geçmeden yalanlanırsa bu benim onurumu rencide ediyor. Benim ülkemin cumhurbaşkanı ve başbakanı başka bir ülkenin yöneticileri tarafından yalanlanmamalı. Doğruyu söylemiyorsunuz dememeli. O makamlar çok önemli makamlardır. O makamlarda oturan kişiler dünya dengelerini, dünyanın konjonktürünü neyin ne olduğunu çok iyi bilmek ve dikkatli konuşmak zorundadırlar. Tamam Türkiye'de konuşabilirsiniz şu veya bu şekilde kendi aramızda tartışabiliriz ama saygınlığı olan bir ülkenin cumhurbaşkanı yalanlanmamalı. Yalanlanıyorsa bu toplumun onurunu incitir." açıklamasında bulundu.
Dış politikanın milli olmak zorunda olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, "Dış politika ülkelerin çıkarları üzerine inşa edilir. Eğer dış politika mili olmaktan çıkıyorsa o zaman sorun çıkar. Nitekim bugün Suriye'de Irak'ta Libya'da Mısır'da yaşadığımız tablo budur. Bu konuların hiçbirisinde ne parlamentoya, ne muhalefet partilerine hiçbir bilgi verilmemiştir. Oysa devletin geleneğinde dış işleri bakanlığı müsteşarlarının belli aralıklarla gelip en azından ana muhalefete bilgi vermeleri esası vardır. Bu esas şuana kadar yerine getirilmemiştir. Gelelim bu politikanın maliyetine. Irak ve Suriye politikasının bize maliyeti 16 milyar 700 milyon dolardır. Herkesin bunu çok iyi bilmesi lazım. Aslında bunu siz çok iyi biliyorsunuz. Özellikle Gaziantep'te, Şanlıurfa'da, Hatay'da, Mersin'de, Adana'da görev yapan arkadaşlarım yani çalışan üreten arkadaşlarım bu tabloyu çok iyi biliyorlar." ifadelerini kullandı.
'HÜKÜMETİ ELEŞTİRDİNİZ, MAKUL ŞÜPHE İLE SİZİ GÖZALTINA ALIP, TUTUKLAYABİLİRLER, MAL VARLIĞINIZA EL KOYABİLİRLER'
6572 sayılı ceza muhakemesi kanununun değiştirildiğini anlatan Kılıçdaroğlu, "Orada somut delile dayalı ifadesi kaldırıldı makul şüphe getirildi. Ne demek makul şüphe. Her hangi bir işadamısınız diyelim, oldu ya bir gün hükümeti eleştirdiniz. Makul şüphe ile sizi gözaltına alabilirler. Yetiyor mu hayır. Makul şüphe ile sizi tutuklayabilirler. Başka makul şüphe ile sizin mal varlığınıza el koyabilirler. Başka makul şüphe ile hapse girdiniz ne yapacaksınız gidip Türkiye'nin en iyi avukatını bulacaksınız beni kurtar haksızlığa uğradım diye. Makul şüpheye dayanarak sizin dosyanıza gizlilik kararı koyabilirler. Allah aşkına bana söyler misiniz böyle bir uygulama dünyanın hangi demokrasisinde var. Yazık günah değil mi bu ülkeye. Efendim bu olmaz işadamları için bu uygulanmaz. İyi de yasa da böyle bir düzenleme yok. Sizin aklınıza gelir miydi Genelkurmay Başkanının tutuklanıp hapse atılacağı oluyor. Yasal alt yapısı oluşturuldu sizin içinde özel bir yasal alt yapı oluşturuldu. Dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan bir baskı rejimini sizin üzerinize kurmak istiyorlar makul şüphe. Kime göre makul şüphe. Kime göre? Yasa savcıya göre ya valiye göre veya emniyet müdürüne göre. Onlar kime bağlı siyasal iktidara bağlı. Demokrasilerde bunun yeri yoktur. Demokrasilerde can ve mal güvenliği çok ama çok önemlidir. Can ve mal güvenliğinin olmadığı bir yerde siz yabancı sermayeyi, büyümeyi sağlıklı gelişmeyi bekleyemezsiniz. Diyeceksiniz ki Türk tipi evrensel hukuk bu. Şimdi bunun üzerine birde Türk tipi başkanlık oluşturmaya çalışıyorlar. Ne demek Türk tipi başkanlık her şey bir kişiye bağlı olacak, valiyi o atayacak, milletvekilini o atayacak her şeyi o yapacak değerli arkadaşlarım. O zaman kuvvetler ayrılığına hiç gerek yok. Ne yargıya, ne yasamaya, ne yürütmeye hiç ihtiyaç yok. Zaten düşünün başkanlık isteyen kişi de yargı ve yasama benim için ayak bağıdır demişti. Böyle bir tabloyu ben şahsen içime sindiremiyorum." açıklamasında bulundu.
'YASADIŞI MEDYA HAVUZU OLUŞTURMAYA DEĞİŞTİRECEĞİZ'
Evrensel hukuku yakalamak, evrensel standartları yakalamak için gerçek bir demokrasi isteniyorsa milli iradeye saygı isteniyorsa, milli iradenin parlamentoya tam yansıması isteniyorsa, yüzde 10 seçim barajının kaldırılması gerektiğini anlatan Kılıçdaroğlu şunları söyledi: "Bunun kalkması lazım. Lider sultasının olduğu, milletvekili listelerinin kapalı kapılar ardında yazıldığı siyasi partiler yasasını değiştireceğiz. Yasadışı medya havuzu oluşturmaya değiştireceğiz. Bakın buraya geldiler demokrasiden söz ettiler. Buraya bazı gazetecileri almadılar bu toplantıya, neden almadılar, hangi gerekçeyle gazeteciler televizyoncular bu görüntülerin alınması engellenir? Niye engelliyoruz? Hem demokrasi diyorsunuz, hem bazı gazetecileri ve televizyonları genel kurul salonuna almıyorsunuz. Bu doğru bir uygulama değildir. Medyası özgür olmayan bir ülkede gerçek demokrasi olmaz. Demokrasinin varlık nedeni medyasının özgür olmasıdır. Medya halkın gözü kulağı ve sesi olmak zorundadır. Aman sesimi çıkarmayayım yarın sabah bir müfettiş ordusu işyerime gelir, böyle bir düzenin olduğu yerde gerçek demokrasiden söz edilemez." CİHAN