İsrâ Sûresi 71. ve 72. Ayetlerde ise peşinden gidilecek insanların âkıbetler üzerinde ne kadar büyük öneme sahip olduğu vurgulanmaktadır: “Ama gün gelir ve bütün insanları peşlerinden gittikleri önderleriyle çağırırız. (Kim dünyada gerçek ve hakikate götüren bir önderin arkasından gider de, Âhiret’te) hesap defteri sağından verilirse, işte o kutlu insanlar defterlerini mutluluk içinde okurlar ve güzel davranışlarının karşılığını görmede kıl kadar olsun haksızlığa uğratılmazlar. Ama kim de bu dünyada gerçeklere kör olur (ve gerçeğe götüren bir önderin izinden gitmezse), böylesi Âhiret’te de kör olacaktır ve (İlâhî af ve mağfiret) yoluna çok daha fazla uzaklıktadır”
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “Keşke Çığlıkları” başlıklı Kırık Testi’de bu ayetten hareketle yaptığı şu tespit çok önemlidir: “Eğer insan, ahirette böyle sızlanmak istemiyorsa burada şuurlu yaşamalı, kimin arkasından gideceğini iyi tayin etmeli ve Allah’ın, insanları şaşırtmamak üzere gönderdiği resûllerin yolundan ayrılmamalıdır. Aslında Allah, insanları hiçbir zaman rehbersiz bırakmamıştır. O, varlığının aynası ve ziyası olan enbiya-i izam, asfiya-i kiram ve evliya-i fihâm ile hep yolumuza ışık tutmuştur. Ancak insan, dünyada bu pişuva ve pişdarları görmezlikten gelir de onların izini takip etmez ve izsizliğinin kurbanı olursa yolunu kaybeder, dalâlet çukuruna yuvarlanır.”
Sadıklarla beraber olunuz…
İnsanın arkalarına düşüp yol alacağı arkadaşlarını seçerken çok dikkatli olması gerekmektedir. Bu seçimin neticesine bağlı olarak ebedi hayatta şakilerle mi yoksa saidlerle mi beraber olacağı şekillenmektedir. Kur’an’da bu hakikate uygun hareket edilmesi gerektiği emredilmektedir: “Ey iman edenler! Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakının ve dürüst insanlarla, sadıklarla beraber olun” (Tevbe, 9/119) “
Hocaefendi, bu konuyu “Temsil Keyfiyeti” başlıklı Kırık Testi’de doğru arkadaşların ve peşinden gidileceklerin doğru seçiminin üzerinde tahşidat yapmaktadırlar: “Mü’minler arasından örnek olacak bazı kimseler öne çıkmalı, onlar hüsn-ü misal olmalı ve diğerleri de onları örnek almalı… Bazılarımız kendi ayaklarımızla yürüyemeyecek olursak hemen arkadaşlarımıza takılmalı ve onların arkasından gitmeliyiz. Yani, her zaman hepimiz birden bast hali yaşıyor gibi içimizden gelerek, gönlümüzün inşirahlarına müsâvî bir tavır ve davranış ortaya koyamayabiliriz. Ancak o bast halini yaşayabilenlerle beraber oturur kalkarsak, kendi kendimize yetmediğimiz zaman, onların desteğiyle ayakta dururuz…
Evet, yaşadığımız ortam, dost ve arkadaş çevremiz doğruluğu yaşamaya bizi zorluyorsa; bulunduğumuz vasat itibarıyla iyi olmaya zorlanıyorsak; bazen içimizden gelmeyerek de olsa, günah ve masiyet adına bir fasit dairenin içine düşmekten korunmuş oluruz. Öyle bir çevre sayesinde yolumuza kolay devam eder ve kolay yaşarız. Yoksa insan bir kere düşerse, bir kere daha… Ve sonra bir kere daha… Derken yüzüstü kapaklanır ve sürüm sürüm sürünerek bir hayat geçirir. İşte, bundan dolayı Kur’ân, “Sadıklarla beraber olun” diyor…
Öyleyse, meseleyi sürekli önde götüren, her defasında ipi ilk göğüsleyen insanları kollamak ve onları örnek almak bizim için de bir imtihanı kazanma vesilesi olacaktır. Onların temsildeki tavır ve davranışlarını hüsn-ü misal kabul etmek ve onlarla beraber olmak, bizi, vazifeyi hakkıyla edâ etmeye götürecektir. Bazen onlarla kıyasladığımızda halimizden utansak da, kendi ayaklarımız üzerinde duramadığımız anlarda öyle insanlara tutunup onlarla beraber olursak, Kabe’yi tavaf edenlerin kimi zaman oradaki insan seliyle sürüklenip istese de tavafın dışına çıkamaması ve cebren tavafa devam etmesi gibi, inşaallah biz de topluluğun bereketiyle cebren de olsa yolumuza devam eder ve kulluk ipini göğüsleriz.”
Kimlerin peşinden gidilir veya arkadaş seçiminde kriterler neler olmalıdır?..
“İstikamet” başlıklı yazısında kriterlerin neler olması gerektiği hakkında Hocaefendi şu hususları ele almaktadırlar: “Bâyezid-i Bistâmî’ye: “Falan kimse suda yürüyor, havada uçuyor.” dediklerinde, Hazret: “Balıklar, kurbağalar da suda yüzüyor; sinekler, kuşlar da havada uçuyor. Görseniz ki bir adam seccadesini suya sermiş yüzüyor veya havada bağdaş kurmuş oturuyor; zinhâr ona iltifat etmeyiniz! Onun hâl ve hareketlerindeki istikamete ve onların da Sünnet’e uygunluğuna bakınız!” buyurur.. ve bize, harikalar atmosferinde pervaz etmeyi değil, istikameti ve kulluk zemininde yüzü yerde olmayı salıklar.”
İnsanların harikulade haller göstermeleri, maddi ve manevi birtakım makamların sahibi olmaları, çok güzel söz söylüyor ve yazı yazıyor olmaları, akademik unvanları, mensup oldukları meslek grupları gibi hususlar değildir önemli olan. Önemli olan o insanların davranışlarındaki istikamet ve bunların Kur’an’a ve Sünnet’e ne kadar uygun olduğudur.
Hocaefendi “İçtimaî Huzur Ve Yükselişin Vesileleri” başlıklı Bamteli’nde bu konunun önemine dikkat çekmektedirler: “Nazarlar, Râşid Halifeler ufkuna döneceği ve gönüller onu hedefleyeceği âna kadar, zannediyorum, bizler düşüp kalkmaya devam edeceğiz; sürçmeye, teklemeye devam edeceğiz. Meşâyih kılık ve kıyafetinde çok şeytanlara alkış tutacağız, hiç farkına varmadan. Giydiği cübbeye aldanacağız.. kılığına-kıyafetine aldanacağız.. bindiği arabaya aldanacağız.. ihraz ettiği makama aldanacağız.. konuma aldanacağız.. akılsız, mantıksız sürülerin alkışlamasına aldanacağız.. Aldanacağız… “Seni, seni, seni!..” demeleri onu zehirlediği gibi, bizleri de zehirleyecek, hiç farkına varmadan. Tutup, şeytanın avenesine yardımcı olacağız, hafizanallah!.. Nazarlar, Hulefâ-i Râşidîn’e döneceği âna kadar…”
Hocaefendi “Yaptıkları tebliğ karşılığında sizden bir ücret istemeyen, hiç menfaat beklemeyen, dosdoğru yolda yürüyen bu kimselere uyun” ayetini “Kimin Peşindesin” başlıklı Bamtelinde şöyle yorumlamaktadırlar: “Ben” diyen, başkalarını düşünemez. Yaptığı hizmetlerde kendi menfaatlerini, yakınlarının kazançlarını ve ailevî çıkarlarını hedefleyen bir insan, Hak nezdinde makbul ve kalıcı bir başarı ortaya koyamaz. Çünkü o tavır ve davranış, peygamberlerin yoluna aykırıdır. Rehberlik yapan kimse, rehberliği karşılığında sizden bir bedel istemiyorsa, bir beklentisi yok ise, işte ona tâbi olunur”
Hocaefendi peygamberlerden sonra tâbi olunması gereken insanların başında Râşid Halifeler’in (r.anhüm) geldiğine “Şeytanın Santralı Ve Peygamber Yolu” başlıklı Bamteli’nde bir hadis-i şerifi hatırlatarak vurgu yapmaktadırlar: ““İçinizden benden sonra yaşayanlar pek çok ihtilaf ve herc ü merç göreceklerdir. Siz sünnetime ve doğruya götüren Raşid Halifelerin (yani Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali’nin) sünnetine sarılın, yapışın. Bunlara azı dişlerinizle sımsıkı tutunun!” “Benim yolum, yöntemim, yaptığım şeyler, ortaya koyduğum sistem. Bir de Benden sonraki Râşid Halifelerim.” Bu mir’ât-ı mücellâlar, Allah’tan gelen şeyleri tek harfini, tek sinyalini kaybetmeden O’ndan (SAV) almışlar Allah’ın izni-inayetiyle ve hayatlarını hep o çizgide sürdürmüşler, Allah’ın izniyle.”
Rasûl-ü Ekrem Efendimiz (SAV) “En hayırlı asır, öncelikle benim içinde bulunduğum şu asırdır; sonra onu takip eden, sonra onu takip eden asırdır)” buyurmuşlardır. Müslümanlığın doğru anlaşılması, tefsiri ve yorumlanmasında ilk başvurulması gerekenler, asırların en hayırlısındaki Ashab-ı Kiram’ın ve onlara tâbi olan tâbiîn-i izâmın anlayışları ve kusursuz temsilleri olmalıdır.
Hocaefendi “Mehdî, Mesîh Ve Kâinat İmamı” başlıklı Bamteli’nde kimlere tâbi olunup olunmaması gerektiği ile ilgili kriterleri ise şöyle özetlemektedirler: “Bakmayın aleyhinizde atıp tutanlara; siz kendi yolunuza, Kitab’a, Sünnet’e, Siyer felsefesine, Usulüddin’e bakın!.. Bakmayın Horasanlı Taylasanlılara, bugün aleyhinizde atıp tutanlara!.. Kendi yolunuza, yönteminize bakın!.. Allahım, falanın-filanın bu mevzudaki düşüncelerine takılarak, nâm-ı celîl-i nebevîyi güneşin doğup battığı her yere götürme duygu ve düşüncesinden bizi mahrum etme!..“