DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Türkiye uzmanı Magdalena Kirchner, YSK'nın İstanbul seçimlerinin iptali yönündeki kararını, "AKP'nin baskı ve güç gösterisi” olarak nitelendirirken, Türkiye'yi işleyen bir demokrasi olarak tanımlama imkanı kalmadığını söyledi.
"Artık kılıçlar çekildi, kırmızı çizgi aşıldı” diyen Kirchner, "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İstanbul'da ikinci bir yenilgi yaşamamak için her şeyi yapmaya hazır olduğu kanaatindeyim” görüşünü kaydetti.
Türkiye'yi en yakından tanıyan Alman uzmanlardan Kirchner, "Bu süre zarfında seçmen AKP'ye oy vermeye ikna edilemeyeceğine, ama kaybetmek de bir opsiyon olarak kabul edilmediğine göre manipülasyon dışında pek de bir seçenek kalmıyor” diye konuştu.
"Erdoğan'ın yenilgiyi kabul etmediğini biliyoruz, umarım İmamoğlu, Demirtaş ile benzer bir kaderi paylaşmaz” diyen Kirchner, Türkiye'deki mevcut siyasi gelişmelerin Türkiye'deki tek parti dönemini anımsattığını söyledi. Kirchner, "Şu andaki sistem 1950 öncesini andırıyor ve sadece çoğulculuk görüntüsü vermek için muhalefet partilerinin de var olmasına izin verilen, seçimler yoluyla iktidar değişimine izin verilmeyen, tek parti dönemine benziyor” dedi.
Risk araştırma kuruluşu Conias'ın yöneticilerinden olan Magdalena Kirchner'e yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:
DW Türkçe: Size göre YSK üyeleri hür iradeleriyle mi böyle bir karar aldı?
Magdalena Kirchner: YSK üyelerine baskının çok büyük olduğu çok açık. İlginç olan AKP'nin ilk yıllarında AKP'ye karşı izlenen yöntemleri, bugün AKP'nin muhalefete karşı kullanması. Hatırlarsanız o dönemdeki iktidar, AKP'yi seçim başarılarından doğan haklardan mahrum bırakmak için farklı kurumları, mahkemeleri, kurulları kullanıyordu.
İlçe belediye başkanları ve belediye meclisi için kullanılan oylar geçerli kabul edildi, aynı zarfta yer alan büyükşehir belediye başkanlığı için kullanılar oylar da vardı. Ama sadece büyükşehir belediye başkanlığı seçimi iptal edildi. Bu hukuken anlaşılır bir durum mu?
"Sadece AKP'nin kaybettiği büyükşehir belediye başkanlığının iptali bile aslında tek başına, seçimlerde gerçekten hile yapıldığına dair güçlü bir kanıt olmadığını ortaya koyuyor, bu iddianın güvenilirliğini yerle bir ediyor. Ayrıca İmamoğlu'nun dediği gibi, o zaman aynı kurullarla yapılmış olan Anayasa referandumu ve Erdoğan'ın seçildiği cumhurbaşkanlığı seçimleri de mi tekrarlanmalı? 'AKP kaybetti' dışında bir gerekçe yok ortada. Hatta bir nebze de olsa inandırıcı bir şekilde kurgulanmış bir hikaye sunma ihtiyacı bile duymuyorlar. Çünkü bu bir baskı ve güç gösterisidir."
Doğu ve Güneydoğu'daki bazı illerde de aday olmalarına izin verilen ve seçimleri kazanan adaylara mazbataları verilmedi. Bu da demokrasiye gölge düşürmedi mi?
Gayet tabii ki. Tartışmalar daha çok İstanbul ve İmamoğlu'na odaklandı… Oysa Güneydoğu'da yaşananlar çok daha büyük bir skandal. AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ve AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn'ın dün İstanbul seçimlerine ilişkin yaptıkları ortak açıklamalarında buna dikkat çekmeleri önemli. Yerel seçimlerin bir bütün olarak meşruluğu konusu, resmi olarak da, Türkiye-AB diyaloğunun bir gündemi haline gelmiş durumda.
Bazı siyasetçiler YSK'nın kararını "sivil darbe” olarak nitelendirdi. Bazıları da Türkiye'de artık seçimler yoluyla iktidarın demokratik değişiminin olamayacağının görüldüğünü savunuyor. Bu tartışmalar hakkında ne düşünüyorsunuz?
"AKP'nin tekrarlanacak İstanbul seçimlerini yasal, meşru yollarla kazanma şansı nedir diye baktığımızda, bu kadar kısa sürede seçmenleri kendisine oy vermeye ikna etmesinin çok da mümkün olmadığını görüyoruz. Erdoğan bu kadar kısa sürede yatırımcıları ikna edip ekonomiyi düzeltebilecek mi, İstanbul halkının sorunlarını çözebilecek mi? Bu süre zarfında seçmen AKP'ye oy vermeye ikna edilemeyeceğine, ama kaybetmek de bir opsiyon olarak kabul edilmediğine göre manipülasyon dışında pek de bir seçenek kalmıyor... Ama dediğim gibi artık kılıçlar çekildi, kırmızı çizgi aşıldı, Erdoğan artık ailesinin çıkarlarını, ekonomik çıkarlarını da koruyacak olanlarla yola devam edecek.""
Türkiye'de gelinen noktada, demokrasinin, temel Anayasal kurumların içinde bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Bugüne kadar hep saygı duyulan ve işleyen kurumların içleri boşaltılmış gibi… Şu andaki sistem 1950 öncesini andırıyor, sadece çoğulculuk görüntüsü vermek için muhalefet partilerinin de var olmasına izin verilen, ancak seçimler yoluyla iktidar değişimine izin vermeyen tek parti dönemine benziyor. Muhalefete, ancak rejimi tehdit etmediği müddetçe müsamaha gösteriliyor. Ne yazık ki Türkiye'yi artık işleyen bir demokrasi olarak tanımlama imkanı kalmıyor."
Peki diyelim seçimler yapıldı ve İmamoğlu ikinci kez de kazandı. Size göre bu Türkiye siyasetinde nasıl bir değişime yol açar?
"Bu Erdoğan açısından bir felaket olur, onun nihai yenilgisi olur. Bu nedenle de bu senaryonun gerçekleşmemesi için herşeyi yapmaya hazır olduğu kanaatindeyim. Ama AKP engelleyemedi diyelim ve İmamoğlu kazandı. Bu İmamoğlu'nu Erdoğan ya da Demirtaş gibi İstanbul'un sınırlarını aşacak, farklı kesimlere hitap eden güçlü, karizmatik bir lider yapar… Görünen o ki Erdoğan da İmamoğlu'nu gelecekte rakibi olarak görüyor ve bu nedenle çok büyük riskler göze alarak hareket ediyor… Ama bu sürecin, Erdoğan'ın frenleyemeyeceği bir dinamik yaratıp yaratamayacağını şu anda öngöremiyoruz. Erdoğan'ın yenilgiyi kabul etmediğini biliyoruz, umarım İmamoğlu, Demirtaş ile benzer bir kaderi paylaşmaz."
Türkiye'de bugüne kadar sessiz kalmayı tercih eden, sanat-kültür dünyasından, spordan, toplumun faklı kesimlerinden isimlerin İmamoğlu'nun "Her şey çok güzel olacak” sözlerini paylaştığını görüyoruz. İstanbul'un farklı semtlerinde seçmenlerin gösteriler yaptığını gördük...
"Muhalefetin stratejisi halkı sakinleştirmeye dönük ama aynı zamanda insanları da mobilize etmeleri gerekiyor. İmamoğlu, AKP'nin nefret söylemlerine karşı kutuplaşmayı aşmayı hedefleyen daha birleştirici bir üslup kullanıyor. Kanımca protestoların şiddete evrilmesi halinde AKP'nin bunu güç kullanma gerekçesi olarak öne sürüp bu insanları terörist olarak damgalaması önlenmek isteniyor…"
Kamuoyunun en çok merak ettiği, endişe duyduğu konulardan biri de ekonomi. İstanbul seçimlerinin yenilenmesi kararının ekonomiye etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yabancı yatırımcıların bakışı nasıl etkileniyor?
"Seçimlerin yenilenmesi kararının Türkiye ekonomisine etkisi tam bir felaket. Yabancı yatırımcıların, geriye kalan, zaten çok sınırlı güveni de böylelikle yerle bir olmuş gibi. Çünkü hükümetin ekonomide istikrar için çözmesi gereken adımları çözme iradesine sahip olmadığı düşünülüyor, başka konulara odaklandığı, atması gereken adımları erteleyeceği görülüyor."
Bu yazı DW Türkçe'de alınmıştır.