'Kitap ve sünnete uygun yaşama'

''Madem ki, sebepler dünyasında yaşıyoruz, nitekim hastalıklar da bazı sebepler vasıtası ile gelişiyor. Şifa için de sebeplere müracaat etmek lâzımdır. Hadiste de ‘Allah her derde bir derman yaratmıştır’ buyruluyor zaten.''

SHABER3.COM

Safvet Senih / samanyoluhaber.com
Kitap ve sünnete uygun yaşama

“Bir psikiyatristle sohbet” isimli eserde Dr. Yusuf Karaçay şunları anlatıyor:

“Peygamber Efendimizin (S.A.S.) sünnetine uyarak yaşayanların ruhsal hastalıklara karşı aldığı tedbirler vardır. Meselâ sabah erken kalkıp sonra yatmamak ve toplam olarak da AZ UYUMAK DEPRESYONA %70 oranında iyi gelmektedir. İskandinav ülkelerinde bu konuda pek çok araştırma yapılmıştır ve UYKU DEPRİVASYONU  (uykusuz bırakma) bir depresyon tedavisi olarak tıp literatüründe yer almaktadır. 

“Oruç tutmanın ise ASABΠ BÜNYELERİ yumuşattığı, bir çok ruhsal hastalıkta kısmen düzelme sağladığı benim de çok gözlediğim bir gerçektir. Hatta Çocuk Hastalıkları dalında dünyadaki en geçerli kitap olan Nelson’s Pediatries’te sara (epilepsi) hastası çocuklarda AZ YEME ile karakteristik bir gıda rejimi önerilmektedir. Az yeme sonrası vücutta oluşan ‘ketoasidoz’ halinin (ki, oruçlunun ağız kokusunun sebebidir) beyindeki düzensiz ve aşırı çalışan hücreleri baskıladığı, kontrol altına aldığı kabul edilmektedir.

“Yine sık sık suyla temas etmenin (mesela ABDEST  ALMANIN) gerginliği, stresi azalttığı da bilinen bir gerçektir. Nitekim HIRÇIN  ÇOCUKLARIN  BOL  BOL  SUYLA  OYNAMALARINI  hekimler de önerir. Veya PANİK ATAK dediğimiz aşırı heyecan hallerinde hastanın elini yüzünü soğuk suyla yıkaması da tavsiye edilmektedir, zira aşırı heyecanı azaltmaya yardımı olur. hadislerde de ÖFKELENİNCE  ABDEST  ALMAK  vardır zaten.

“Hz. Eyüp Aleyhisselam hastalığı Allah’tan bilmiş, şifa için de O’na dua etmişti, ama ona ‘Tamam, duan kabul oldu, şifa buldun’ denmedi. ‘Ayağıyla yere vurması, oradan çıkan suyu içip de onda yıkanması’ buyruldu ve Hz. Eyüp o su vesilesiyle şifa buldu. 

“Madem ki, sebepler dünyasında yaşıyoruz, nitekim hastalıklar da bazı sebepler vasıtası ile gelişiyor. Şifa için de sebeplere müracaat etmek lâzımdır. Hadiste  de ‘Allah her derde bir derman yaratmıştır’ buyuruluyor zaten.

“Bakırköy Akıl Hastanesinde yanlışlıkla hasta muâmelesi gören bir vaka anlatılır:

“Hastanenin eski düzensiz dönemlerinde bir gün ÂCİL  POLİKLİNİK’te bir bayan ‘Ben falanca yabancı diplomatın eşiyim.’ diye havalı bir şekilde teftiş yaparcasına dolaşırken görülmüş. Hastane personeli, bozuk bir Türkçe konuşan, giyimi biraz pespaye ve tavırları da abartılı olan bayanın ‘bir yabancı diplomat eşi olamayacağı’ yorumuyla ‘Paranoid Psikoz’ teşhisi koyup karga tulumba hastaneye yatırmışlar. Bayanın bağırıp çağırmaları da ESKİTASYON  (Saldırgan davranışlar) diye isimlendirilmiş tabii… Ancak birkaç gün sonra bayanın hakikaten de bir yabancı büyükelçinin eşi olduğu ortaya çıkmış. Olay neredeyse diplomatik bir skandal halini alacakken, güç belâ hata anlatılıp özür dilenmiş. Keşke kimliğine bakıp biraz soruştursalardı, teşhis koymadan önce değil mi?

“Bediüzzaman Hazretlerinin Mektubat’ta yazdığı rüyası, rüyaya kendi getirdiği hakikatli tabirin dışında, onun kişilik yapısı hakkında ipuçları da taşımaktadır. Kısaca yorumlarsak, Ağrı dağını görmüş olması, onun en yüksek, en büyük hedeflerin peşinde olduğuna; dağın patladığını görmesi, büyük ınkılablar yapma arzusuna, dağlar gibi parçaların dünyanın dört bir yanına fırladığını görmesi, dünyayı  kucaklama, dört bir yana sesini duyurma isteğine; bu esnada annesini görmesi, bu ınkılablar esnasında temel değerlerine ve köklerine sâdık kaldığına; rüyadaki patlamadan  korkmaması ve annesini teselli etmesi de, temel güven duygusuna, hakiki tevekküle sahip olduğuna ve bunu başkalarına da telkin ettiğine işarettir, denilebilir.”

“Resulullah (S.A.S.) meâlen buyurmuş: “Bir dağın yerinden oynadığını duyarsanız inanın da, bir insanın huyunun değiştiğini duyarsanız inanmayın.”  Oysa yine bir çok hadis-i şerif, ahlakımızı güzelleştirmeyi tavsiye ediyor. Peki bu ilk bakışta zıt gibi görülen ibareler nasıl telif edilebilir? Yani hem huyumuz değişmeyecek, hem de ahlâkımızı güzelleştireceğiz, bu nasıl olabilir?

“Bu tartışmalı meselenin cevabı ve zıt gibi görünen hadislerin uyum noktası ise Risale-i Nur Külliyatında anlatılmıştır. Kısaca ifade edilirse;  HUY değişmez ama AHLAK  güzelleşebilir.  Nasıl? Dokuzuncu Mektupta belirtildiği gibi ‘Mevcut huyların mecralarını, kullanma şeklini değiştirecek’  Meselâ bir örneği Hz. Ömer (r.a.) İslâm’dan önce de gayet celalli, öfkeli olan o zat, bu celâlini Müslüman olduktan sonra müsbet mecraya sevk ederek, dâhilde  zâlimlere, hariçte düşmanlara karşı yerinde kullanarak mükemmel bir ahlâk sahibi olmuş. Eğer o zat ‘öfke, celâl iyi bir huy değil, Hz. Osman gibi yumuşak huylu olmayalım’  diye nefsini öldürse idi, muhtemelen tarihte bu denli iz bırakamaz ve onca fetihlere de muvaffak olamazdı.”

Evet Kitap ve Sünnet gibi İslamın iki kaynağında bütün problemlerimizin çözümü ve dertlerimizin çaresi var ama, Şems-i Tebrizî Hazretlerinin dediği gibi: “Ne zaman kadar şundan bundan rivayet edip, övünecek ve atsız eğere binip erlerin meydanında koşacaksınız? İçinizde ‘Kalbim bana Rabbimden şu haberi (ilhamı) veriyor!..’ diyecek yok mu? Ne zamana kadar başkalarının asâsı ile ayakta yürüyeceksiniz? Hadisten, tefsirden, hikmetten v.s. den naklen söylediğiniz sözler, o zamanda yaşayan erlerin sözleridir. Madem bu asrın erleri sizsiniz, sizin sırlarınız ve sözleriniz nerede?”

İşte bütün mesele bu!.. Yani Âyet ve Hadisler bugün bize diyor ve hangi mesajları veriyorlar!..

<< Önceki Haber 'Kitap ve sünnete uygun yaşama' Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER