Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Allah aşkına şu yardımcı doçentlik olayı nedir” diyerek kaldırılmasını istemesinin ardından hazırlanan Yardımcı Doçentlik kadrosunun kaldırılmasını öngören yasa teklifi, komisyondan geçti. Tasarının bu hafta Meclis Genel Kurulu’na getirilmesi bekleniyor. Tasarıya ilişkin komisyondaki tartışmaları ve tasarıya ilişkin itirazlarını CHP’nin Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyesi Gaye Usluer Evrensel gazetesinden Derya Kaya'ya değerlendirdi.
‘DOKTORASIZ ÖĞRETİM GÖREVLİSİ ZATEN OLMAZ’
Usluer, Yardımcı Doçentliğin adının değiştirilerek “Doktor Öğretim Görevlisi” haline getirildiğini belirterek öncelikle isme yönelik itirazlarını paylaştı. Değişikliğin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Değiştirin’ zorlamasıyla bulunmuş bir unvan olduğunu kaydeden Usluer, doktorasız öğretim görevlisinin zaten olamayacağını belirtti. Yardımcı Doçent atamalarında iki aşama olduğunu kaydeden Usluer, üniversiteler tarafından yapılan birinci aşamadaki yabancı dil sınavı ile ikinci aşama olan yayın aşamasında, biri üniversite dışından üç kişilik jürinin de kaldırılmak istendiğini söyledi. Atamaların rektörlerin kriterlerine bağlandığını kaydeden Usluer, “Böylelikle her üniversitede atama kriterleri değişecek. Üstelik Cumhurbaşkanı tarafından atandığı için siyasi bir aktör haline gelen Rektörlerin atama yapması kadrolaşmayı da beraberinde getirecek. Yaptığımız itirazlar sonucu bunu şimdilik bunu geri çektirmeyi başardık” dedi.
‘KAÇ YILLIK ATANACAKLARI BELİRSİZ’
Şimdiki uygulamada Yardımcı Doçentlerin 3 yıllığına atandığını, Doçent olamazsa yeniden aynı kriterlerin yerine getirmek zorunda olduklarını kaydeden Usluer, “Yeni düzenlemede bir belirsizlik var. ‘Doktor Öğretim Görevlisi en fazla dört yıl süreyle atanır’ diyor. Yani 6 ay süreyle atanabilecek mi? Ya da 4 yıl sonra yenilenmesine ilişkin bir açıklama yok. Bu da güvencesiz bir ortam oluşturacaktır. Çünkü kriterler net değil” dedi.
‘AMAÇ DİL ZORUNLULUĞUNDAN KURTARMAK OLMAMALI’
Doçentlik aşamasına ilişkin olarak da şu anki mevcut durumda iki aşamalı bir süreç yürütüldüğünü belirten Usluer, bunlardan birinin yayın aşaması olduğunu anlattı. Kişilerin eserlerle başvurduğunu, üniversiteler arası kurul tarafından oluşturulan jürilerin eserleri onaylaması halinde bilim sınavına girmeye hak kazanıldığını kaydetti. İkinci aşamada, jüri öncesindeki yabancı dil sınavında 65 olan barajın da 55’e indirildiğini belirten Usluer, “Burada amaç bir yardımcı doçenti yabancı dil zorunluluğundan kurtarmak olmamalı. Uluslararası arenada sözü geçer olmak için yabancı dil önemlidir. Daha iyi nasıl yabancı dil öğretiriz, nasıl uluslararası alanda sözümüz geçer, bunu düşünüyorlar, bu puanı da indiriyorlar” dedi.
‘BU AKADEMİDE YENİ BİR KANDIRILMA SÜRECİ’
Mevcut sistemde yer alan sözlü sınavın da kaldırıldığını kaydeden Usluer, “Buna itiraz ettik. Bizim görüşümüz bir bilim sınavının olması gerektiği. Ama merkezi bir sınav olmalı. Zaten sistem hakkaniyetli değil. Ancak merkezi sınav olması yönündeki önergemiz kabul edilmedi. Doçentlik için sadece üniversiteler arası kurul tarafından oluşturulan jüriler yayını inceleyecek ve karar verecek. Doçentlik kadrosunda atanabilmek için Rektör oluru her üniversitenin kendi kriterleriyle kadrolaşması ve hakkaniyetsiz atamaları beraberinde getirecektir” dedi. Kendi önergelerindeki kriterlerin YÖK’ün belirlemesi ve Doçentlik unvanı alan herkesin özlük haklarından yararlanabilmesi şeklinde olduğunu belirten Usluer, daha nitelikli bir akademi için YÖK yasasının öncelikle değiştirilmesi gerektiğini söyledi. Usluer, bu konunun asıl olarak bilim insanlarının işi olduğunu belirtti. Usluer, “Bizim işimiz yasama işidir. Elbette ki aramızda etkin rol alacak akademisyenler var ama bu tasarı bu haliyle kadrolaşmaya yönelik bir yasa teklifidir. Gelecekte bunun sonuçlarından ‘Ben kandırıldım’ diye kendilerini aklayamazlar. Bu bir yeni kandırılma sürecidir. Akademide kandırılmadır” dedi.
Evrensel