PROF. DR. OSMAN ŞAHİN
Himmet Kahramanlarını Bekleyen Tehlikeler 3
İnsi ve cinni şeytanlar ve aveneleri daha çok Hizmet-i İmaniye ve Kur’an’iye'de koşturan insanlarla uğraşırlar. Çünkü, onların hedeflerine ulaşmalarının önündeki en büyük engeller Hizmet insanlarıdır. Bu yüzden de onları yoldan çıkarmak, davalarından vazgeçirmek için her türlü vesileleri ve metotları kullanırlar. Önceki yazılarda, Hazret-i Bediüzzaman’ın himmet konusu içerisinde yer aldığı bu tehditler ve tedavi yolları konusunun günümüzdeki sürece bakan yönleri ele alınmıştı. Süreçte yaşananlar üzerinden konumuza devam edelim…
Dostlar Cephesinde
Himmet kahramanlarının sahip olmaları gereken en önemli vasıflardan bir tanesi de Allah rızası dışında bir beklentilerinin olmamasıdır:
“Bu adanmış ruhlar kelimenin tam manasıyla beklentisizlerdir. Evet, bu himmet kahramanları bütün bütün beklentisiz insanlardır; zira onlar, daha yolun başında
“Kadrim bilinmedi deyip darılma!
Bilinmeden göçüp gitti büyükler.
Darılıp yerinden sakın ayrılma!
Himmet bekler taşınacak bu yükler.”
nasihatını dinlemiş ve bu sözleri bir ahd ü peyman olarak kabul etmişlerdir.” (Himmet: Teveccüh, İnfak ve Gayret)
Bu işin Allah’ın davası olduğunu, şahısların davası olmadığını, kendi arkadaşlarıyla imtihan edilmenin en zorlu bir imtihan olduğunu ve bunun beyan-ı Nebi ile haber verildiğini bilemeyen ve anlayamayanlar, imtihanlar karşısında dayanamayıp küserek bir kenara çekilmeyi tercih etmişlerdir. Halbuki, süreçte gelinen noktada daha fazla insana ihtiyaç duyulmaya başlandığı bu dönemde, nefsin dava ve iddialarından vazgeçerek, her şeye rağmen müspet hareket ederek hizmetlere bir şekilde katkı sağlama gayreti içerisinde bulunmak bir vazife ve bir vefa borcudur.
Birtakım insanların yaşanan süreçlerdeki hata ve kusurları veya bu kusurlulardan hesap sormak gibi hususlar ötelerde bir mazeret olarak kabul görmeyecektir. Herkesin bulunduğu ortamda ve sahip olduğu imkânları kullanarak, az çok demeden, hizmetlerde elini taşın altına koymak ve Allah’ın davasına sahip çıkmak vazife ve sorumluluğu vardır. Böyle hareket edildiğinde, uzun yıllar boyunca elde edilmiş tecrübeler ve deneyimler boşa gitmemiş olacaktır. Ayakta ve canlı kalabilmenin en önemli bir vesilesi olan ve aynı zamanda Kur’an’da da “Sadıklarla beraber olun” şeklinde emredilen hakikate uygun olarak hizmetlerle ve hizmet insanları ile birliktelik gerçekleşmiş olacaktır.
Menfaatlerine Kul Olanlar Cephesinde
Bu yola baş koymuşların yaptıkları karşısında beklentisiz olmaları çok önemlidir. Birtakım beklentilerle veya bazı menfaatleri düşünerek hareket edenlerin böyle bir yolda uzun soluklu olmaları asla mümkün değildir.
“Öyle insanlar vardır ki Allah’a, sırf bir hesaba binaen, imanla küfrün arasında bir yerde ibadet eder. Şayet umduğu faydayı elde ederse onunla huzur bulup sevinir, eğer bir sıkıntı ve imtihana mâruz kalırsa yüzüstü dönüverir. Dünyayı da âhireti de kaybeder. İşte besbelli olan hüsran budur.” (22/11) ayeti kerimesinde hizmetlere birtakım beklentiler ve menfaatler için dahil olanların maruz kalacağı feci akıbet çok net bir şekilde ortaya konmaktadır.
Konfor Problemleri
Bu ayeti kerime aynı zamanda konfor problemlerine de dikkat çekmektedir. Bu işlere dahil olunduğunda her şey nefsin de razı olacağı şekilde güllük gülistanlık giderken, yapılan hizmetlerden bir çok faydalar elde edilirken, hizmetin sahip olduğu güç ve imkânlardan her türlü istifade edilirken, umulan faydalar gerçekleşirken hizmetlerde koşturan beklenti ve menfaat insanları, imtihanlar başladığında ve hele bu ifritten süreçte yaşandığı gibi, canlar, mallar, makamlar ve konforlar gibi maddi ve manevi her şeyin tehlike altına girdiği zamanlarda bunların çoğu ilk çıkışta çıkarlar.
Hemen çıkmayanlar da imtihanlar zorlaştıkça ve devam ettikçe gemiyi terk eden fareler gibi bir bir Hizmetle yollarını ayırırlar ve hatta bunlardan bazıları bu kayıplarında sorumlu gördükleri hizmetlerin ve hizmet insanlarının düşmanları haline gelirler ve tekrar menfaatlerini elde edebilecekleri limanlara yelken açarlar.
Bakın! Fethullah Gülen Hocaefendi’nin 23 Mart 2007 tarihinde hazırlanan bir yazısında yukarıda zikredilen problemlerin analizleri yapıldıktan sonra yaptığı tespitleri ve tedavi yolları ile alakalı teklifleri ne kadar da yerinde ve güzeldir: “Şimdi münferit olarak, bizim atmosferden, duygumuza ve düşüncemize yakın bazı insanların uzaklaşması söz konusu ise, bunlar, yukarıda sözü edilen virüslerden bir şey kapmışlar demektir. Bize düşen bu arkadaşlarımızın olgunlaşması istikametinde ne gerekiyorsa onu yapma, aranın açılmasına fırsat vermeme ve onları takip ederek boşluğa düşmelerine meydan vermemektir. Evet, bu kadar çok vazife üst üste bizi beklerken, bizim bir kenara çekilip yatmamız söz konusu olmamalıdır. Hayatımızın günleri, haftaları ve ayları arasında din ve iman hizmetlerine ayıracağımız zamanı kemal-i ciddiyetle ona tahsis etmeli ve buna bağlı olarak, o hizmetlere müteallik meseleleri biraz daha hassasiyetle ele almalıyız.” (İçtimaî Hayatta Dünya-Ahiret Muvazenesi)
Şefkat Tokatları
Her zamanın ve her türlü şartların kendilerine göre gerektirdiği hizmet anlayışları ve metotları vardır. Hizmetlerde belli bir seviyeye ulaşmış olan insanlar bulundukları zamana uygun olarak ve sahip oldukları imkânlarla işlere sahip çıkmadıklarında tokat yerler: “Hizmet ederken her devrin, kendisine göre bir hizmet biçimi olduğu gibi, her anlayışa göre Allah'ın istediği bir hizmet şeklinin olduğunu bilerek, hizmet etme adına belli bir anlayışa ulaşmış insanların, o anlayışın gerektirdiği hizmeti eda etmedikleri takdirde, Cenâb-ı Hak tarafından tokat yiyebilecekleri ihtimalini de hatırdan çıkarmamalıyız.
Meselâ, bir insan gençliğinde şuurlu veya şuursuz olarak hisleriyle hareket edip hizmet vermiş olabilir. Daha sonraları belli bir seviyeye geldiğinde, daha şuurlu bir şekilde hakikatleri görmüş ve inanmış ise, artık o insan bu hizmeti eskiden olduğu gibi ele alamaz/almamalıdır da; çünkü ondan, geçmişteki durumu üzerinden değil, şu anki durumu itibarıyla hizmet beklenmektedir. Bu bihakkın eda edilmediği takdirde onun tokat yemesi kuvvetle muhtemeldir.
Çünkü Allah'ın dini uğrunda karşısına çıkan engelleri göğüslemede belli seviyeye gelmemiş Müslümanlar için şefkat tokadından bahsedilmemektedir. Şefkat tokatları, hizmet-i imaniye ve Kur'âniye içine girmiş ve o mevzuda sadakatinde fütur getiren kimseler için söz konusudur. Evet, Allah'ın kanunu gereği bir insan, bir mevki veya seviyeyi ihraz ettikten sonra sadakatle o mevkiinin hakkını vermezse tokat yer.” (İçtimaî Hayatta Dünya-Ahiret Muvazenesi)