HÜSEYİN ODABAŞI
Bu yazıyı korku ve endişe içinde canından çok sevdiği vatanında yaşamak veya terk etmek zorunda kalanlara ithaf ediyorum.
Sabah biraz Kur’an okudum. Daha sonra Hafız Abdulsamet'in o tiz ve etkileyici sesinden Kur’an dinledim. Özel seçtiğim yerler değildi, YouTube'dan neresi çıktıysa oradan dinledim. Hafızın sesi semalarda yankılanıyor yeryüzünün bütün kubbesinde çınlıyordu adeta. Dinleyen cemaatteki cûş u hurûş ve duygusallık ise Okyanusun kabaran dalgalarını andırıyordu. Bu kadar etkileyici ve heyecanlı bir atmosfer olunca kulak kabarttım acaba nereyi okuyor, okuduğu ayetler neden bahsediyor ki diye düşünmekten kendimi alamadım. Cemaatte heyecan çığlıkları bağrışmalar çağrışmalar olduğuna göre okunan ayetler insanın bam teline dokunuyor olmalıydı.
Biraz daha dikkat ettiğimde anladım ki Hafız Abdulsamet'in okuduğu ayetlerde Allah (c.c), Hz. Musa’nın kazara öldürdüğü bir Kipti yüzünden yaşadığı vatanını endişe ve korku içinde terk etmek zorunda kalışından bahsediyordu. Fakat tasvirler, betimlemeler o kadar canlı ve etkileyiciydi ki şu an Hizmet Hareketi mensuplarının Türkiye'de ve Türkiye'yi terk ederken yaşadığı halin aynısını Hz. Musa Mısır’dan kaçarken, çıkarken yaşıyordu:
“Mûsâ, halkın habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada biri kendi tarafından, diğeri düşmanı tarafından; kavga eden iki adam gördü. Kendi tarafından olan (kendi milletinden), düşmanına karşı ondan yardım istedi. Mûsâ da ona bir yumruk indirip onu öldürdü. Mûsâ, “Bu şeytanın işidir. O, gerçekten apaçık bir saptırıcı düşmandır” dedi. (Kasas, 15)
“Mûsâ, “Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet” dedi. Allah da onu affetti. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. (16)
“Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla suçlulara arka çıkmayacağım” dedi. (Kasas, 17)
Suçlu kendi milletimizden olsa adaletin gereği arka çıkmamak gerekir. Çünkü bir cemiyete veya millete mensup olma adalet terazisinin şaşmasına sebep olur.
“Korkarak, etrafı gözetleyerek şehirde sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen yine feryat ederek ondan yardım istiyordu. Mûsâ da ona, “Belli ki sen azgın bir kimsesin” dedi.” (Kasas, 18)
“Mûsâ, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince adam, “Ey Mûsâ! Dün birini öldürdüğün gibi, beni de öldürmek mi istiyorsun. Sen ancak yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun, arabuluculardan olmak istemiyorsun” dedi.” (Kasas, 19)
Evet burada tam da “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” ata sözünün tecelli ettiğini görüyoruz. Çünkü İsrail oğullarından birinin yardım çığlıklarına kulak vererek Hz. Musa'nın tokadıyla kazara öldürdüğü adam bir Kıpti'ydi, Mısırlıydı. Köle olan İsrailoğullarının efendileriydi. Bir köleden dolayı efendinin öldürülmesi Firavun idaresini hemen harekete geçirdi. Ayrımcılıkla oluşmuş bu sınıf farkını ortadan kaldırmaya yönelik bu davranış cezasız bırakılmaması gerekirdi. Firavun ailesi içinde bulunan bir vicdan ehli Firavun idaresinin Hz. Musa'yı öldürmekle alakalı aldıkları kararı ona hemencecik haber vermek istedi.
Şehrin öbür ucundan geldiği söylenen adam “aksal medine” diye tarif edilir. Aksa’l medine aslında şehrin uzak noktasından anlamına geldiği gibi “şehrin en yüksek zümresinden” anlamı da vardır. O üç peygamberi halkının linç etmesinden kurtarmak için gelen Habibi Neccar için de Yasin Suresi’nde de “aksal medine” tabiri kullanılır. Şehrin uzak yerinden veya şehrin idareci zümresinden.
Farz namazlarımızı bitirdiğimizde akabinde yapılan nebevi duada da ve “tubelliğuna biha aksal gayat” denir, deriz. “Bizi yüksek gayemize ulaştır” demektir. İleri gelen idareci zümrenin Hz. Musa'yı katletmekle alakalı hükümlerini yine kim bilebilir. Onlarla beraber olan o yüksek zümreye dahil olan biri bilebilir, haberdar olabilirdi. “Aksal medineyi” böyle anlamak daha doğru olsa gerekir.
Yüksek idareci zümreden Hz. Musa’yı uyarmak için gelen şahsın Mümin Suresi’nde bahsedilen Mümin- i Ali Firavun olma ihtimali de vardır. Ki bu şahıs Firavun ailesine Hz. Musa'yı kastederek “Bir insan Allah dedi diye onu öldürecek misiniz” tembih ve ikazında bulunmuştur. (Mümin Suresi, 28)
“Şehrin idareci zümresinden koşarak bir adam geldi. “Ey Mûsâ! İleri gelenler seni öldürmek için aralarında senin durumunu görüşüyorlar. Şehirden hemen çık. Şüphesiz ben sana öğüt verenlerdenim” dedi.” (Kasas, 20)
“Mûsâ, korku içinde etrafı gözetleyerek şehirden çıktı ve “Ey Rabbim! Beni bu zalim kavimden kurtar” dedi.” (Kasas, 22)
Hz. Musa burada hem şehri terk ediyor, korkuyor, etrafı gözetliyor ve dua dua yalvarıyordu. Bu hali dolaysıyla bu ayeti en iyi kim anlar Meriçlerden kaçarak zalimlerin elinden kurtulmak için yola koyulanlar anlar.
Kur’an’ın nazil olduktan sonraki bütün asırlarda mazlumiyet içinde kalıp da zalim cebbarların elinden kurtulmak için çare arayanlar Hz. Musa'nın firarının anlatıldığı bu ayetleri okuyarak ruhlarını vicdanlarını teselli ettiler. Belki bu ayetleri düşmanların şerlerinden emin olmak adına etrafı gözetleyerek korku ile yapıtları yolculukta saklandıkları yerlerde okuyarak, dua dua yalvararak dertlerine derman aradılar. Bir nevi Hz. Musalaştılar, Peygamberimizin (sav) ruhaniyetine sığındılar, Ebu Bekirleştiler. Sahil -i selamete varma adına Nuh'a iman edenlerin endişesini vicdanlarında yaşadılar. Acaba menzile varmak ne zaman, ne kadar daha yolumuz kaldı? Sorular, sorular...
Hicret yolculuğuna çıkan Peygamberimizin (sav) yanındaki dostu Hz. Ebu Bekir'in kalp rikkatini, yol hüznünü, düşmanları tarafından yakalanma endişesini Tevbe Suresi’ndeki bu ayet ne güzel tasvir eder: “Eğer siz ona yardım etmezseniz, iyi bilin ki Allah ona yardım etmişti. Hani Kafirler onu çıkardıklarında (Mekke’den) iki kişiden ikincisiydi. İkisi mağaradayken, o, arkadaşına: "Üzülme, kuşkusuz Allah bizimle beraberdir." demişti. Bunun üzerine Allah, üzerlerine dinginlik ve güven indirmişti. Onu, sizin görmediğiniz güçlerle desteklemişti. Ve küfredenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah'ın sözü ise en yüce olandır. Allah, mutlak üstün olandır, en iyi hüküm verendir.” (Tevbe, 40)
Evet, muhaceret için korku ve endişe içinde yola koyulanlar, üzülmeyin. Kuşkusuz Allah bizimle beraberdir. Muhakkak Allah özel himaye ve korumasını ifade eden sekinesini üzerimize indirecektir. Görmediğimiz güçlerle Allah bizi teyid buyuracak ve destekleyecektir. Hep tarih boyu Allah’a dayananlar aziz, kendi gurur ve kibirlerine dayananlar zelil olmuştur.