Naci Karadağ- TR724.COM
Öyle tuhaf, ürkütücü, kan donduran ve ikbal endişesiyle tir tir titreten bir rejim inşa etmişler ki, farkına varmaya bile korkuyoruz galiba. O nedenle sanki bunları yaşayan bizler değilmişiz gibi davranıyoruz. Ülke normal değil ama normalmiş gibi davranıyor herkes. 24 Haziran seçimleri öncesindeki “dip dalga” söylentilerinin ne tür bir palavra olduğunu 15 Temmuz’da öğrenmekle kalmadık, korku rejiminin dip koçanını da görmüş olduk.
Bırakınız sorgulamayı, akla takılan sorulara cevap aramayı, iktidarın bize dayattığı gerçekliğin dışında sanki başka türlü mümkün değilmiş gibi davranıyor herkes.
Bakın, herkes diyorum..
Yani sadece AKP yandaşları, onların maaşlı, bordrolu leşkerleri, tetikçileri, hava yastıkları, süvarileri, infazcıları değil, solcusu, muhafazakârı, tarikatçısı, ‘Ednan’ hocacısı, seküleri, marjinali, ergenekoncusu; tekmili birden Erdoğan’ın darmadağın edip, sonra kendi kafasına göre yapılandırdığı bir hakikati kabullenmiş durumda…
CHP’sinden HDP’sine, MHP’sinden BBP’sine, Haydarcıdan Perinçekçiye kadar aklınıza gelen kim varsa bu parantezin içinde. Hele hele Meral Akşener’in İYİ Partisi… Onun elemanları çok daha enteresan… Bahçeli’ye yanaşmaya çalışanını mı istersiniz, Erdoğan’a, MHP ile olmazsa bizimle düşünür müsün, mesajı vereni mi?.. Kimse Muharrem İnce’ye ya da Meral Hanım’a kızmasın…
Kimse sakın ola ki “Bu Kılıçdaroğlu da çok…” diye başlayan cümle de kurmasın.
Ağzını açanın Erdoğan’ın kurgulamak istediği o zift gibi, balçıktan bir korku bataklığının nefret dolu, zehirli ağzıyla konuştuğu, yalan olduğunu bile bile, palavralarla inşa edilmiş öldürülen masum insan sayısının bile net olarak belli olmadığı meş’um bir geceyi “Demokrasi miladı” gibi anons etmesi Erdoğan’ın bu ülkedeki mundar etmediği hiçbir şeyi bırakmadığının da kanıtı.
Tayyip Erdoğan’ın yaptığı fenalıkların en büyüğü de budur sanırım.
Kötülüğün bulaşıcı etkisini fark edip zerk etmediği neredeyse kimse bırakmadı.
İnsanlar ya menfaatten, ya efsunlanmışçasına, ya korkudan ya da köprüyü geçene kadar olduğuna inanarak onun kullandığı dili, tahayyül ettiği atmosferi kanıksıyor ve onun inşa ettiği dil ile konuşmaya devam ediyor.
Bir süre sonra kendisinin de Erdoğan rejiminin kullandığı dil ve gerçekliğinin parçası haline geldiğinin farkında bile değil çoğu kişi.
15 Temmuz bu açıdan beni hayal kırıklığına uğrattı.
Elbette ülkenin içine saplandığı bataklıktan seçimle filan çıkacağını düşünmüyorum. Bu konudaki fikirlerimi daha önce bu köşede defalarca paylaştım sizinle.
Ancak bu milletin ufak ufak uyanmasını da beklemek hakkımız olmalı değil mi?
Ancak tam tersi bir görüntü çiziliyor.
Her geçen gün Tayyip Erdoğan’ın arzu ettiği bir Türkiye manzarası daha da sabitlenerek şekilleniyor. Bakınız Muhammer İnce, Erdoğan rejiminin gönüllü temsilcisi olmuş adeta. Onu meşrulaştırmak için çabaladığı kadar seçimlere hazırlansa belki kendisi başkan filan olurdu ne bileyim!
Size söylemek zorundayım ki, 15 Temmuz dolayısıyla yazılanlara, çizilenlere, paylaşılanlara, konuşulanlara baktıkça Erdoğan bu ülkede en az 10 yıl daha rahatlıkla ekmek yer, diye kesin kanaate vardım.
Dolayısıyla kimse kimseye rol yapmasın, kimse demokratlık rolü kesmesin, şirinlik muskası olmasın.
Siz, biz, hepimiz, tüm Türkiye, hatta Avrupa, hatta Dünya Tayyip Erdoğan’ı hak ediyor ve biz hak ettikçe bir yere gideceği de yoktur.
Kimse yalancı doğum sancısı gibi Muammer ince heyecanı yapmasın boşuna. Kimse kimseye Zapata muamelesi de çekmesin.
Timur’dan ek fil kontenjanı talep eden Hoca Nasreddin bile bu kadar hayal kırıklığı yaşamamıştır sanırım.
Adam çöp topluyor çöp; sefillerin son perdesinde. Sorulduğunda “Bu da hayat mı abi? Perişanız, insan gibi yaşayamıyoruz!” diyor, ama bir bakıyorsun çöp ve kağıt topladığı kirli arabasının üzerinde “Dik dur eğilme!” yazıyor.
Ne eğilecek adam zaten sarayda, eğilmesin diye yüzünü yıkadığı musluğu bile boyuna göre ayarlanmış.. Nereye eğiliyor?
Kadına soruyorlar; bir sefalet tablosu çiziyor ki insanın içi parçalanıyor. Emekli değilim, maaşım yok, kiradayım, 6 çocukla yaşıyorum, bugün bulsam yarın bulamıyorum…
Spiker kime oy verdiğini sorduğunda aldığı cevap şu: “Ak Parti…”
<iframe width="560" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/9qJUG9vsVus" frameborder="0" allow="autoplay; encrypted-media" allowfullscreen></iframe>
Halkın böyle tepki vermesini bilenlerin, bu hissiyata yönelik propaganda çalışması yapması ve bu dengesizliğe güvenmesi gayet normal. Erdoğan ve ekibi bu milletin ne olduğunu çok iyi çözmüş durumdalar. Buna maalesef diyecek hiçbir şeyimiz olamaz. Bir tek “ne yapalım, biz böyleyiz!” diyebiliriz.
Ama aklı başında olanların, bu milletin başına çorap örüldüğünü çok iyi görenlerin; örneğin ulusalcıların, solcuların Tayyip Erdoğan’ın kullandığı dili, çiğnediği sakızı ağızlarına alması akıl alır gibi değil.
15 Temmuz tiyatrosunu “Efenim özgürlük ve demokrasimize yapılan darbe” cümlesiyle hatırlatmaları, meselenin farkında olmadıkları gibi, Erdoğan ve Tayyiban rejimine odun taşıdıklarının da farkında değiller.
Ülke tarihin en kolay ve rahat şekilde yapılan rejim değişikliğini yaşadı. Lafa geldiğinde atıp tutan devrimciler, muhalifler, komünistler, ülkücüler bilmemnelerin hemen hepsi Erdoğan’ın kayığına binmiş onun türküsünü söyleyerek kendilerince muhaliflik oynuyorlar. Komik ötesi acınacak bir durum.
CHP’li zevat “Efendim Meclis’te çok sert ve aktif muhalefet yapacaklarmış!”
Meclis mi kaldı, muhalefet mi kaldı yahu?
Rejim değişti rejim, uyanın da balığa gidelim…
Bu kafayla gittikçe en az bir 15 yılı var bu iktidar zihniyetinin ve Erdoğan zulmünün.
Ya da boş verin uyanmayın, biz birkaç fil daha rica edelim sultanımızdan…
Biz bunu hak ediyoruz çünkü!