“Çağın Mağdurları Derneği”nin önceki gün iki ayrı otel tarafından açılışı engellendi. Davetiyeleri dağıtılan açılışın son anda engellenmesi dernek açılışında yapılacak konuşmaların, mağdurlardan gelen mektupların da paylaşılmamasına neden oldu.
Açılış için gönderilen mektuplar arasında, hiç görev almadığı 25 Aralık soruşturmasından tutuklanan, gözaltına alındığında "Kral Çıplak" diye bağırdığı için zorla ağzı kapatılan polislerden Hüseyin Korkmaz'ın 4 sayfalık mektubu da yer aldı. Ancak mektup derneğin açılışının iptal edildiği için okunamadı.
Korkmaz, dernek açılışı için yazdığı mektupta, “gerçek mağduriyet” ve “mağduriyet” nedir tanımını yaptı. Korkmaz, mektubunda “8 aydır tek bir somut delil veya emare gösterilmeksizin en ağır suçlamalarla tutuklu bulunuyoruz. Nedir suçlamanın temeli diye soruyoruz “yolsuzluk soruşturmaları” diyorlar. İyi de onlar bizim değil hırsızların suçu…” dedi.
Korkmaz, kendilerini mağdur ettiklerini iddia ettiği kişilere “Her ne kadar bugüne dek yalandan mağduriyetler devşirmiş olsalar da nasiplendiğimiz bu gerçek ve şerefli mağduriyeti onların yaşamasına fırsat vermeyeceğiz” diye seslendi.
İşte Korkmaz’ın o mektubu
8 aydır tek bir somut delil veya emare gösterilmeksizin en ağır suçlamalarla tutuklu bulunuyoruz. Nedir suçlamanın temeli diye soruyoruz “yolsuzluk soruşturmaları” diyorlar. İyi de onlar bizim değil hırsızların suçu…
Gece gündüz çalışıp hırsızlarla, teröristlerle, kaçakçılarla, mafyayla mücadele eden polislere “vatan haini”, “casus” , “darbeci”, “terörist” diyorlar, bir polis için bundan büyük mağduriyet bilmiyorum.
Sırf yolsuzlukları örtbas etmek için binlerce polis sürüldü, atıldı, gözaltına alındı, tutuklandı. Yetmedi, tarihte zalimlerin erkek çocukları öldürtmesi misali polis koleji polis akademisi kapatıldı.
Polisten kim bu kadar nefret eder?
Hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği bu zulümler, büyük bir pişkinlik içerisinde icra ediliyor. Polis olarak bu ülkenin en büyük probleminin yolsuzluk ve terör olduğunu düşünürdüm. Meğer en büyük problemimiz arsızlıkmış.
“Mağdur” sıradan bir unvan değil. "Mağduriyet” ise erdem adına çok yüce bir makam. Saflığı, duruluğu, haklılığı, temizliği, dürüstlüğü temsil ediyor. Eğer hakkını verebiliyorsak ne mutlu bize…
Zor bir şey “gerçek mağdur” olmak. Bir kere haklı olmanız gerek. Sonra bütün haksızlıklara, hukuksuzluklara, iftiralara, toplumda ekilen fitne tohumlarına ve algı kampanyasına karşı kendinizi kırık dökük kalmış olsa dahi hukuk içerisinde savunmanız gerek. Ve en önemlisi mağduriyetinizi şeref bilip, menfaate dönüştürmemeniz, pazarlamamanız gerek.
Mağduriyetin böyle olduğu bilinse, hırsızlar yolsuzluk soruşturmasından mağduriyet devşirebilir miydi?
Yalancılar Kabataş’tan mağduriyet koparabilir miydi?
Sürecin en büyük mağdurlarının aileler olduğunu düşünüyorum. Tutuklu polisler olarak genelde küçük yaşta çocuklarımız, bebeklerimiz var. Kendi eşim dahil, bebeklerini kucaklayıp Silivri’ye gelen eşleri görünce çok duygulanıyorum. Gencecik yaştaki bu insanlar bebekleriyle beraber dünyanın yükünü sırtlanıp geliyor görüşe. Her birinin gözünde eşi birer kahraman, öyle düşünüyorlar. Aşık aşık bakıyorlar eşlerinin göz bebeklerine. Halbuki gerçek kahraman kendileri. Bu zulme en büyük meydanı onlar okuyorlar. Kendi adıma bir iddiam yok, ama metanetli dik duruşunu kendiminkinden 100 kat daha değerli buluyorum. Analar-babalar da öyle. Bakınca insanın aklına Çanakkale’ye evladını yollayanlar geliyor.
Mali Şubede çalıştığımız dönemdeki kamera kayıtlarını çıkartmışlar, akşam eve gidip yemek yeyip tekrar şubeye döndüğümüzü, geç saatlere kadar çalıştığımızı tespit etmişler!
Gece vakti daha rahat çalışabilmek için spor kıyafetler giyer öyle çalışmaya devam ederdik. Bunu yandaş medyaya eşofmanlı çete diye haber yaptırmışlar. Mesai saati tanımadan gecemizi gündüz yapmışız, ailelerimizi ihmal etmişiz, insanların pijamasını giyip yattığı vakitte biz bilgisayarın başına geçip suçla, suçlularla mücadele etmişiz. O eşofmanlar bizim iftihar vesilemiz. Hırsızlarla, teröristlerle, mafyalarla böyle mücadele ettik. Binlerce şükür. Sonra diyorlar ki bu polisler teröristleri nasıl iki dakikada gözünden tanıyor? Şimdinin beceriksiz polisleri de işine aşık olup bir gün dahi eşofmanlarını çekip, gece geç saatlere karşı emek verselerdi, o teröristler Çağlayan’a girmeden etkisiz hale getirirlerdi.
Bize bu zulmü yapanlar için intikam hissimiz yok. Bu bizim “mağduriyet” anlayışımıza ters. Gerçek mağdurlar olarak haktan adaletten yanayız. Bizi proje mahkemelerin çarkları arasında sindirmeye çalışanlarla ilgili temennimiz, proje mahkemelerde değil, adil ve bağımsız mahkemelerde yargılanmaları…
Bu vesileyle, hırsızları ve hukuku katledip envai çeşit suç işleyerek bize zulüm edenleri adil ve bağımsız bir yargılama ile müjdeliyoruz! Onların bize yaptıkları gibi zulüm edilmesi halinde bunun önünde ilk duran bizler olacağız.
Gerçek bir adalet ve hassas bir vicdan karşısında hesap vermelerinin en büyük takipçileri bizler olacağız.
Her ne kadar bugüne dek yalandan mağduriyetler devşirmiş olsalar da nasiplendiğimiz bu gerçek ve şerefli mağduriyeti onların yaşamasına fırsat vermeyeceğiz.”