Küresel finans krizi sonrasında ABD Merkez Bankası (Fed) ve diğer gelişmiş ülke merkez bankalarının uyguladığı genişlemeci para politikalarının sonucu olarak faizlerde tüm dünyada etkili olan düşüş eğilimi, son 3 yıldır merkez bankalarının sıkı para politikası uygulamalarıyla yönünü yükselişe çevirdi.
Gelişmiş ülke merkez bankaları, küresel finans krizinin başlamasının ardından piyasaya likidite sağlayarak, faiz oranlarını aşağı çekerek ve trilyon dolarlık kurtarma paketleri hazırlayarak piyasayı rahatlatmaya çalıştı. Bu dönemde merkez bankaları geleneksel araçların aksine geleneksel olmayan araçları kullanarak piyasaya destek oldu.
Fed, Avrupa Merkez Bankası (ECB), İngiltere Merkez Bankası (BoE) ve Japonya Merkez Bankası'nın (BoJ) uygulamaya koyduğu politikalar neticesinde bu ülkelerde negatif faiz seviyeleri bile görüldü.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) da faiz koridoru, zorunlu karşılıklar gibi geleneksel olmayan para politikası araçlarını kullanarak, krizin etkilerini hafifletmeye çalıştı.
Kriz sonrasında özellikle gelişmekte olan ülkelere milyar dolarlık sıcak para girişi yaşanırken, bu ülkelerde de kredi ve mevduat faizlerinde tarihi düşük seviyeler görüldü. Krizin ardından geçen birkaç yılda piyasalar bol likiditeye alışmışken, dönemin Fed Başkanı Ben Bernanke ilk kez Mayıs 2013'te parasal genişlemenin 2013 sonuna kadar azaltılacağını ve 2014 yılında sonlandırılabileceğini açıklamıştı.
Fed'in parasal sıkılaşmaya başlayacağını açıklamasıyla küresel piyasalarda faiz oranları kademeli olarak artarken, gelişmekte olan ülkelerden de kısmı para çıkışları yaşandı.
Türkiye'de de faizler hem yerel hem de uluslararası gelişmelerin etkisiyle son 10 yılda dalgalı bir seyir izledi. Küresel krizin ardından merkez bankalarının genişlemeci para politikasının etkisiyle Türkiye'de faiz oranları tarihi düşük seviyelere kadar geriledi.
TCMB sitesinden derlenen verilere göre bankalarca açılan 3 ay vadeli mevduatlara uygulanan aylık ağırlıklı ortalama faiz oranı Mayıs 2013'te yüzde 6,52 seviyesi ile tarihi düşük seviyesini gördü.
Fed'in Mayıs 2013'teki tahvil alımını azaltacağını (tapering) açıklamasıyla başlayan, Gezi olayları ve 17-25 Aralık operasyonları ile devam eden süreçte mevduat faizleri Mart 2014'te yaklaşık 500 baz puanlık artışla yüzde 11,31'e yükseldi.
2014 yılında mevduat faizleri tekrar tek haneye inerek yüzde 9,05'i görse de Rus uçağının düşürülmesi olayı başta olmak üzere jeopolitik gerilimlerin artması, 15 Temmuz darbe girişimi ve Fed'in faiz artırması tekrar mevduat faizlerinin yükseliş kanalına girmesine neden oldu.
Geçen yıl sonunda 3 ay vadeli mevduatlara uygulanan aylık ağırlıklı ortalama faiz oranı yüzde 13,44'e çıkarken, yeni yılda da yükseliş eğilimi devam etti. 9 Şubat itibarıyla yüzde 13,56'yı gören 3 ay vadeli mevduat faizleri Ocak 2009'dan bu yana en yüksek seviyesine çıkarak, 9 yılın zirvesinde seyrediyor.
Bankaların kredilere uyguladığı faiz oranlarında da benzer değişimler yaşandı. Haziran 2013'te ihtiyaç, konut ve taşıt kredilerinde de tarihi düşük seviyeler görüldü. Bu dönemde taşıt kredisi faiz oranı yüzde 9,61, konut kredisi faiz oranı yüzde 8,30 ve ihtiyaç kredisi faiz oranı yüzde 11,82'ye geriledi. Aylık bazda aynı kredi türlerinde faiz oranları sırasıyla yüzde 0,80, yüzde 0,69 ve yüzde 0,99 olarak kayıtlara geçti.
Son yıllardaki gerek yurt içi gerekse yurt dışındaki gelişmeler kredi faiz oranlarında da yükselişlerin yaşanmasına sebep oldu.
İhtiyaç kredisi ağırlıklı ortalama faiz oranı Şubat 2018 itibarıyla yüzde 20,21 ile son 9 yılın zirvesini görürken, aylık bazda faiz oranı da yüzde 1,68 oldu. Aynı dönemde konut kredisi faiz oranı yüzde 14,62, taşıt kredisi faiz oranı yüzde 18,11 ile yaklaşık 9 yılın en yüksek seviyelerini gördü.
Şubat 2018 itibarıyla aylık bazda ihtiyaç kredisi faiz oranı yüzde 1,68'e, konut kredisi faiz oranı yüzde 1,22 ve taşıt kredisi faiz oranı yüzde 1,51'e yükseldi.
İhtiyaç, konut ve taşıt kredileri faizlerinde 9 yıllık süreçte sırasıyla 840 baz puan, 630 baz puan ve 850 baz puan artış yaşandı.
Konu ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Odeabank Ekonomik Araştırma ve Stratejik Planlama Müdürü Şakir Turan, yurt içinde enflasyonda en kötünün orta vade için geride kaldığını ancak küresel finansal piyasalardaki riskten kaçış eğiliminin geçen günlerde piyasa faizlerinde hızlı bir artışa yol açtığını söyledi.
Bankacılık sektörü mevduat ve kredi faizlerinin de finansal piyasalardaki bu gelişmeleri takip ederek son yılların en yüksek seviyesine çıktığını vurgulayan Turan, bankacılık sektöründen kredi talebinin canlılığını, sektörün temel fonlama kaynağı olan mevduata olan talebin de gücünü koruduğunu belirtti.
Turan, bunun da temelde sektörün mevduat ve kredi faizleri üzerinde artan bir baskıya yol açtığını ifade etti.
Kaynak yetersizliği ve arz-talep dengesizliği nedeniyle bankacılık sektörünün mevduat ve kredi faizlerinin piyasa faizlerine hassasiyetinin devamlı olarak artığına işaret eden Turan, piyasa faizlerinin her yükseldiğinde bankacılık sektöründe de faizlerin arttığını dile getirdi.
Turan, hangi şart ve koşul altında tekrar faizlerde bir gevşeme olabileceğini ilişkin, şunları kaydetti:
"Faizlerin yeniden düşüş eğilimine girebilmesi için her şeyden önce küresel finansal koşulların destekleyici olması gerektiğini söyleyebiliriz. Bununla birlikte, yurt içinde uygulanacak başarılı politikaların da ülkenin finansal kırılganlıklarını azaltabileceğini ve faizlerin gevşemesine yardımcı olabileceğini düşünüyoruz. Bunun için de kısa vadede enflasyonun düşürülmesi ve sermaye akımlarını çekecek şekilde yatırım ortamının iyileştirilmesinin önemli katkısı olabileceğini düşünüyoruz. Enflasyonun kalıcı bir şekilde düşürülmesi ve yapısal reformlarla büyüme potansiyelinin yükseltilmesi ülke yatırım ortamını destekleyecekken faizlerin de gevşemesini sağlayabilecektir."
Şakir Turan, kısa vadede faizleri düşürmek için enflasyonla mücadelenin kararlılıkla sürdürülmesinin büyük öneme sahip olduğunu belirtti.
Düşük ve istikrarlı bir enflasyon patikasının sermaye akımlarını desteklemenin yanında faizlerin seviyesini doğrudan etkileyebilecek bir faktör olduğunu söyleyen Turan, bu yönde TCMB'ye enflasyonla mücadeleyi sürdüren aktör olarak önemli görevler düştüğünü ifade etti.
Turan, TCMB'nin kısa vadede sıkı duruşu koruyarak enflasyonu düşürmesinin orta vadede ülke risk primini azaltarak faizlerde düşüşü destekleyebileceğini değerlendirdi.
Bununla birlikte, enflasyonla mücadelede maliye politikasının da gerek harcama gerekse vergi ayarlamaları yoluyla yapacağı desteğin önemini vurgulayan Turan, "Çok daha önemlisi ise uzun vadede Türk bankacılık sektörünün mevduat tabanının genişletilmesine ve yurt içi tasarrufların artırılmasına odaklanılması gerektiğini söyleyebiliriz. Ayrıca hükümetin sürdürülebilir büyümenin finansmanını sağlayacak farklı bankacılık modelleri ve bankacılık dışı finansman kanalları üzerinde yoğunlaşması gerektiğini düşünüyoruz." şeklinde konuştu.