Sanatçı "Renklerin yangını ya da bahar" adını verdiği sergiyi bakın nasıl ifade ediyor...
"Size yeni bir başlangıç yaşatmak istedim bu resimlerde. Resmin içine girmeye başlamışken birden bire bir sağanağa tutulabilirsiniz. Denizin dibindeki renkli dünyalardan,
yosun tutmuş akvaryumlardan, güneş ışınlarıyla yepyeni bir evrene doğru yol alabilir, ilk kez içli bir ninni mırıltısı içerisinde bir çocuğun salıncağını sallayabilirsiniz.
Bunu yapmamışsanız ve kendinize farklı ama tutkulu, içli ve kıskanç bir sanatkârın tuvalindeki boğuşmayı yakalayıp evire çevire dövmüşsünüz demektir. Şöyle yorumlasak ve desek ki; kurgu çok iyi, renkler
yerli yerinde, burada aslında birazcık ışık eksik gibi, ironi daha da çoğaltılabilirdi. Kavganın sesi yükseltilerek eriyen mumların isleriyle bir hattatın kamışındaki cızırtı büyük bir vav harfini yansıtıyor.
Perdenin ön yüzündeki
karanfil tutkuyla büyüdükçe belli belirsiz bir siluetin oyunları göze çarpıyor. Kırmızı ve sarı tonlar insanların yüzüne kırık bir çizgi şeklinde yansımış gibi. Buradan oyun, hikâye sürüp gider. Belki de hikâye daha başlamamıştır. '
Güneş henüz doğmamıştı. Henüz terü tazeydi gül tomurcukları. O eşsiz seher vaktinin kırağısı, bir dervişin hırkası içerisindeki munis duruşunu andırıyordu. Henüz güneş daha hissedilmiyordu. Günebakan çiçeklerinin hüzünle başlarını öne eğdiklerini ben o vakitlerde görmüştüm. Kalplerine başlarını iyice gömmüş gibi gelmişti bana. Yaprakların aralarına iyice gizlenmiş hissiyle yerleşen kuşlar gecenin uyuşukluğunu atmak için bir
atmaca çevikliğine yaylarını germişler ve öylece ha uçtu ha uçacak bir vaziyette miydiler bunu anlamak pek mümkün değildi..' hikaye böylece sürüp gider.
İşte hayatın içinde bize bırakılan hikâyelerden bir buket. Kimileri fark edilirken, birçoklarını atlayıp yepyeni mevsimlere doğru yol almaktayız. Her bir resmin böyle bir serüveni var elbette. Hadi sizde kendi hikâyenizi, şiirinizi yakalamaya çalışın. Aslında seyredip durduğumuz şeyler biraz da kendimiz değil miyiz?"