Allah fikri, insanla birlikte doğmuştur. Felsefe tarihine baktığımızda Allah'ın varlığını inkâr etme düşüncesinin az veya çok her dönemde olduğunu görüyoruz. Bu sebeple bu fikirleri çürütmek için gerek
İslam, gerekse de Batı düşünce dünyasında Allah'ın varlığını ispat etme mevzuunda çok değişik
deliller ortaya konuluyor. Bu delillerin hepsi de inkârcı fikirler adına ayrı bir boşluğu dolduruyor. Rabbimizi bize anlatan pek çok delil içinden sadece kâinat, vicdan, Kur'an ve
Efendimiz olmak üzere dört ana delilin üzerinde durmak istiyoruz:
KAİNAT O'NUN ESERİ
Muhteşem bir sanat eseri olan kâinat, insandaki aklî ve hissî bütün duyguları fazlasıyla uyaracak inceliklere, güzelliklere ve sırlara sahiptir. Bu âlemde görebilen gözler için her şey şüpheye yer bırakmayacak şekilde O'nun varlığını haykırmaktadır. Nitekim "Gökleri ve yeri var eden Allah hakkında şüphe mi olur?" (İbrahim Sûresi, 14/10)
ayet-i kerimesi bu hakikati dile getiriyor. İnkâra şartlanmamış her bir
akıl, kâinatın göz kamaştıran mimarisi ve baş döndüren düzenli işleyişinden hareketle, kâinattan objektif veriler elde edebilir ve onu âdeta bir kitap gibi sayfa sayfa okuyabilir. Bir yerdeki düzen, o düzeni kuran birisini, bir eserdeki sanat onun sanatkârını ve yine bir yerdeki ihsan ve ikram, orada var olan bir ihsan ve ikram sahibini gösterir. Bu cümleden olarak, eğer insan, gaflet ve şartlanmışlıkla bozulmamış
kalp/akıl gözüyle bu kâinata bakabilirse, ondaki sanat, düzen, plân ve ihsan gibi hakikatlerden yola çıkarak, bunların, sonsuz bir ilim, kudret ve ihsan sahibi bir Yaratıcı'nın varlığını gösteren birer delil olduğuna gözüyle görmüş gibi inanacaktır.
VİCDAN "ALLAH VAR" DİYOR
İnsan, -hem fizyonomisinin diliyle hem de onu varlıklar hiyerarşisinin en üstüne çıkaran ruhunun/vicdanının diliyle- Allah'ın varlığına şahitlik eden canlı bir delildir. Özellikle insanoğlunun sahip kılındığı vicdan mekanizması, yaşadığı varlık âlemi ile gayb âlemi arasında bir
buluşma noktası oluşturur. Allah'ın varlığı ve birliği konusunda bir pencere vazifesi görür. Kişiye özel ve fevkâlâde duru bir kaynak oluşturur. Günahlarla karartılmamış ve de şartlanmışlık ve ön yargılarla balans ayarı bozulmamış her bir vicdanın ibresi, Sahibi'ne doğrudur. Zira, temelde bütün vicdanların ibresi, Allah tarafından, kendisini gösterecek şekilde ayarlanmıştır. İnsan fıtratının şuurlu cephesinin diğer bir adı olan bu dil, asla yalan söylemez ve de Yaratıcı'sını dillendiren sesi tamamen yok olmaz. Ancak bu sesin inkârla kısılması veya bastırılması imkânsız değildir.
KUR'AN CEVAP VERİYOR
İnsanın
cevap bulmak zorunda olduğu "Ben kimim? Nereden geldim ve nereye gidiyorum? Ölümle çıkmak zorunda olduğum bu dünyada işim ne? Beni kim bu âleme oturttu ve irademin dışında gelmiş olduğum bu yerlerin anlamı nedir? Buradan gitmek istemediğim halde neden kalamıyorum? Ölüm nedir? Ölümden ötesi var mıdır? Varsa nasıldır?..." vb pek çok soruya en mükemmel ve ikna edici cevaplar vermesiyle eşsiz ve benzersiz bir kitap olduğunu gösteren Kur'ân da, kendisini gönderen iradenin (Allah'ın) varlığının en büyük delillerindendir.
PEYGAMBERiMiZ O’NU ANLATIYOR
O, getirdiği
Kitap ve o Kitap'a göre ortaya koyup uyguladığı hayat ve de gösterdiği hedeflerle Allah'ı tanıtan canlı bir örnektir. Çöl ikliminde yaşayan bedevi kabilelerden asırlara hitap edecek medeniyetler kuran bir
toplum vücuda getirmesi ve de onun insanlığa verdiği hareketin günümüzü bile derinden etkileyip dinamik hale getirmesi, insanların Allah'ı tanımasına yardımcı olacak güçlü bir delildir. Son olarak şunu da ifade edelim ki varın ispatı, yokun ispatından her zaman daha kolaydır. Bir
elma cinsinin yeryüzünde bulunduğunu, bir tek elmayı göstermekle ispat edebiliriz. Halbuki yokluğunu iddia eden kimse bütün yeryüzünü, hatta kainatı dolaşıp, ancak ondan sonra onun yokluğunu ispat edebilir. Bu ise, imkansızlık çapında bir zorluk demektir. Öyleyse diyebiliriz ki; yok, hiçbir zaman ispat edilemez. Allah vardır ve birdir. Başta insan olmak üzere bütün kâinat O'nun varlığını haykırıyor.