Habertürk gazetesi yazarlarından Kürşad
Oğuz,
İstiklal Marşı şairi
Mehmet Akif Ersoy'a ait
mektupları yayınladı. İstiklal şairi
Mısır'dan gönderdiği mektuplarda vatan sevgisine dikkat çekip, yakınlarına çeşitli öğütlerde bulunuyor.
İşte Mehmet Akif Ersoy'a ait o mektuplar;
2011, İstiklâl Marşı şairinin ölümünün 75'inci, İstiklâl Marşı'nın
ortaya çıkışının da 90'ıncı yılı olması hasebiyle Mehmet Akif Ersoy'un
yılı ilan edilmişti. Bu nedenle, pek göze çarpmasa da şairle ilgili
irili ufaklı etkinlikler yapılıyor. Muhtemelen bu etkinlikler yıl sonuna
doğru yoğunlaşacak.
MEHMET AKİF ERSOY'UN MISIR'A GİTME SEBEBİ?
Fakat şu soru, özellikle konuşulması gereken bu yıl, nedense gündeme
gelmiyor: Mehmet Akif, İstiklâl Marşı'nı Türk milletine armağan ettikten
sonra neden
gönüllü sürgüne Mısır'a gitti?
Evet, Mehmet Akif kızlarını burada bırakarak 1925-1936 yılları arasında
dönmemek üzere eşi ve iki oğluyla Mısır'a gitti. Kendisi, bu gidişin
gerekçesini dostlarından Şefik Kolaylı'ya "Arkamda hafiye gezdiriyorlar.
Ben, vatanını satmış ve memlekete
ihanet etmiş adamlar gibi muamele
görmeye tahammül edemiyorum. İşte, bundan dolayı gidiyorum" sözleriyle
açıklamıştı.
Yeni yayınlanan ve Mehmet Akif'in Mısır sürgününden gönderdiği mektuplar
da bu konuda ipucu vermiyor. Ancak onun vatan hasreti mektupların her
satırdan damla damla süzülüyor.
"EMEKLİ MAAŞINI VERMİYORLARDI"
Mehmed Akif'in torunlar Ferdâ Argun ve
Selma Argun,
dede yâdigârı olarak
yıllardır sakladıkları mektupları ve fotoğrafları koleksiyoner M. Rüyan
Soydan'a vermiş ve kitap böylece ortaya çıkmış. Ömer Hakan
Özalp'ın
hazırladığı "Firaklı Nâmeler – Akif'in Gurbet Mektupları" (Timaş
Yayınları) Akif'in ilki 1
Mart 1928, sonuncusu 23 Mart 1936 tarihini
taşıyan 43 mektubundan oluşuyor. Mektuplar Mısır Hilvan'dan sırasıyla
Milas, Erciş ve Beytüşşebab'da yaşayan kızı Suad Hanım'a damadı Ahmet
Bey'e ve torunu Ferdâ'ya gönderilmiş.
Kitabı hazırlayan Özalp, Mehmed Akif Ersoy'un 1914'ten sonra çeşitli
sebeplerle Mısır'a gidip geldiğini, fakat 1925 – 1936 arasında hiç
dönmeden orada kaldığını vurgulayarak bunun sebebini şöyle açıklıyor:
"Âşikâr bir gerçek vardır ki Akif, hak ettiği halde
emekli maaşı
alamamakta ve aynı zamanda hükümet tarafından takip ettirilmekteydi."
"KAYIP KUR'AN ÇEVİRİSİ"
Neticede Akif, arkadaşı
Abbas Halim Paşa'nın daveti üzerine önce kendisi
ve daha sonra iki oğlu
Emin ve Tahir'le eşi İsmet Hanım'ı da alarak
Mısır'ın Hilvan beldesine gitti. Kızları Cemile, Fuad ve Feride ise
Türkiye'de kaldı. Mısır'da Câmiatü'l-Mısriye'de Türk Edebiyatı dersleri
vermeye başlayarak geçimini sağlayan Akif, bir yandan da Abbas Halim
Paşa'nın çocuklarına özel dersler verdi. Oğulları Emin ve Tahir Mısır'da
okullarına devam ederken eşi İsmet Hanım gurbette hayat arkadaşını
yalnız bırakmadı. Akif burada bir de Kur'an-ı Kerim çevirisini yaptı. Ama maalesef bu çevirinin akıbeti bilinmiyor.
"DÜNYADA PARA KADAR LÜZUMLU BİR ŞEY YOK"
Mektuplara dönersek, Akif, vatan ve evlat özleminin yanı sıra dönemin
dünyasına ilişkin bilgiler ve önemli öğütler de veriyor.
1928'de damadı
Ahmed Bey'e yazdığı mektupta 'paranın önemini' şöyle
anlatıyor: "Suad'ın muktesit oluşu çok iyi bir hadise. Dünyada para
kadar lüzumlu bir şey daha olmadığı için onu idare ile harc etmek en
ziyâde aranılacak bir meseledir. Biz bu hakikati pek geç anladık. Siz
vaktiyle anlamışsınız demektir ki, ciddi söylüyorum, şâyân-ı
tebrik ve
hürmetsiniz. Her ikinize de aferin."
Mektuplarda "vatan şairi" Mehmed Akif, vatan anlayışını da sergiliyor.
Ona göre doğusuyla batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle vatan, onun için
hizmet edilmesi gereken kutsal bir yerdir. 1932'de damadı Ahmed Bey'e
yazdığı mektupta şöyle diyor: "Şarka azimet için hazırlanmak emrini
almışsınız. Hamdolsun gençsiniz, dinçsiniz. Yurdun her tarafını
dolaşmalı, her tarafına hizmet etmelisiniz.
Vatan bir külldür ki tecezzi
kabul etmez: Şarkı, garbı, şimâli, cenûbu kâmilden nazarımızda bir
olmalıdır. Uzak yakın,
soğuk sıcak dememeli, elimizden geldiği kadar,
hatta bunun fevkinde olarak fedâkârâne çalışmalıyız. Başka türlü ne
yaşamak, ne memleketi yaşatmak imkânı yoktur.
"EKONOMİK BUHRAN YORUMLARI!"
Mehmed Akif'in Mısır'da yaşadığı yıllar, Amerika'da patlak verip dünyayı
sarsan 1929
ekonomik buhranının etkilerinin iyice hissedildiği yıllar. O
da, mektuplarında buhranın Mısır'daki etkilerini ve hissettiklerini
mektuplarına yansıtıyor.
1932'de damadı Ahmed Bey'e yazdığı mektupta, Mısır'a gelmeyi düşünen bir
yakınını uyarıyor: "Evlâdım, Mısır bu son senelerde pek fenalaştı.
Eskiden gelenler bile bir ekmek parasını bin bela ile çıkarıyorlar.
Yeniden gelenlere katiyen iş yok. Binâenaleyh kendisine bu tarafa
geçmeyi asla
tavsiye etmem. Parasızlık yüzünden işler tamamıyla durgun.
Yakın bir âtîde buhrân-ı hâzırın hafifleyeceği ümidi ise hiç yok. Son
senelerde iş bulmak için buraya gelen vatandaşlarımızın hemen hepsi
perişan oldular. Onun için beyhâde ümidlere düşerek katiyen bu tarafa
gelmesin. Ermenilerin, Rumların, Yahudilerin, İtalyanların burada
mükemmel teşkilatı olduğu halde onlar bile pek müşkilat ile iş
bulabiliyorlar. Hiçbir teşkilatı olmayan Türklerin maruz kalacağı
sıkıntıyı artık bir kıyas edin!
1933'te ise kızı Suad Hanım'adaha karamsar bir mektup gönderiyor:
"Evladım kendini çok üzme, bizlerden binlerce derece beteri var. Bugün
dünyanın hiçbir tarafında saadetten eser yok. Şerif Muhyiddin Beyefendi
Amerika'dan geldi. Orada buhran dolayısıyla gördüğü faciaları anlatıyor
ki yürekler dayanmaz. En zengin bankalar iflas ediyor, (...) atarak
intihar ediyor, işsizlikten milyonla
halk sokaklara dökülmüş (...)
Avrupa'nın paralarını çeken ve bugün de dünyanın (...) yaşayan
insanların ekseriyeti ne vaziyete düşmüş..."
"DÜNYAYA DEĞİL İSTANBUL'A GELMİŞİZ"
1934 yılı geldiğinde, Mehmed Akif'in kızı Suad Hanım eşinin görevi
dolayısıyla doğuya gitmiş ve yazdığı mektuplarda serzenişte bulunmaya
başlamıştır. Suad Hanım, Akif'in diskur niteliğindeki şu mektubuyla
karşılaşır:
"Muntazam, ma'mur şehirlerde,
refah ile ömür sürmeyi herkes arzu eder.
Fakat bu arzunun tatmini için ara sıra fedakârlık zaruridir. Bugün
yüzlerce milyon efrâd-ı beşere hakim bulunan İngilizleri gözümüzün önüne
getirelim. Acaba heriflerin bu kudretleri, bu muvaffakiyetleri tesadüfen
mi oluvermiş yoksa milletçe birçok mesaiye, birçok şedâide katlanmak
sayesinde mi elde edilmiş? Londra'da doğmuş, nâz u na'im içinde büyümüş,
ebeveyninin milyonları sayesinde her türlü ihtiyaçtan fersahlarca uzak
bir lordun oğlu kalkıyor, Sudanlara, Afrika'nın en yaşanmaz, en
cehennemî bucaklarına giderek gençliğinin en kıymetli çağlarını,
İngiltere hesabına, o kumlara gömüyor. Vatanı uğruna çektiği tahammülsüz
meşakkatleri hiçe sayıyor. Daha doğrusu kendisi için şeref biliyor. Biz
biçârelerse İstanbul'dan çıkıp Bursa'ya gitmeyi felaket telakki
ediyoruz! Bizim Midhat
Cemal "Bizler dünyaya gelmemişiz, İstanbul'a
gelmişiz" der ki, pek doğrudur.
"HAMDOLSUN HİÇBİR ŞEYİMİZ EKSİK DEĞİL"
Dünyada ne mesud kimseler vardır ki: Saadetlerinden haberleri yoktur,
kendilerini bedbaht sanır dururlar! Galiba Suad Hanım da yavaş yavaş
onların sürüsüne katılacak! Bugün dünyanın garbı,
şarkı, cenubu, şimali
gûn-a-gûn buhranlarla kıyamete dönmüş; yüzlerce milyon benî Âdem
sefaletin, işsizliğin, ümidsizliğin pençeleri altında kıvranıyor; mahşer
meydanı gibi kimse nefsinden başkasıyla katiyyen meşgul değil; hiçbir
ferdin diğerine dönüp bakacak hâli yok. İşte o zavallıları göz önüne
getirmeli de insan bir yiyip bin şükretmeli. Hamdolsun bizlerin hiçbir
şeyimiz eksik değil..."
Bu mektuplar, Mehmed Akif'in fikir dünyasını yansıtması bakımından
önemli. Zira Haziran 1936'da İstanbul'a dönmeye karar veren ancak çok
geçmeden, 27
Aralık 1936'da hayatını kaybedip
Edirnekapı Mezarlığı'na
defnedilen şairin yaşadıkları hâlâ karanlıkta...