Atıklardan tasarım harikaları üretiyor

Zeytin, şeftali, hurma çekirdeği, Hindistan cevizi kabuğu, ağaç parçacıkları, kemik, boynuz... 'Nasıl değerlendirebilirim?' diye düşünmeye bile yeltenmediğimiz, elimize geçtiği an çöpe atıverdiğimiz malzemelerden birkaçı...

Atıklardan tasarım harikaları üretiyor

Bu atıkları değerlendirmek bizim aklımıza gelmedi diye başkalarının da aklına gelmeyecek değil ya! Bursa'da, 50 yaşında bir sedefkâr, basıp geçtiğimiz malzemelerden tasarım harikaları üretiyor. Meğer boynuz, kemik ya da ahşap parçacıklarından neler üretilir; zeytin, hurma, şeftali çekirdeği, balık pulu nasıl göz alıcı aksesuarlar oluverirmiş! Hiç aklımıza gelmezdi doğrusu. Bursa'da, küçük bir atölyede karşılaştık bu aksesuarlarla ve tabii ki aksesuarların sanatkârı sedefkâr Zafer Karazeybek ile. Hemen farklılığını hissettiğimiz takılar, gördük ki engin bir tecrübenin, ateş karşısında geçen yılların ve ömrünü mesleğine adamış bir sanatkârın ürünüymüş. Onun elleri, çekirdeklerin hiç görmediğimiz yüzüyle tanıştırdı bizi. Yaratılan her şeyin ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha hatırladık bu atölyede. Üzerine basıp geçtiklerimiz, burada görücüye çıkacak bir gelin olmuş, allanmış pullanmış, fark edilmeyi bekliyor sanki... Bursa, Irgandı Sanat Köprüsü'ndeki bu dükkân iki yanı ağaçlarla kaplı Gökdere'nin üzerine kurulu. Sedefkâr Karazeybek, derenin göründüğü pencerenin önünde, su ve kuş seslerinin arasında sanatını icra ediyor. Biz de bu eşsiz güzelliğe dalmış, İstanbul'da unuttuğumuz yeşilin özlemini giderirken, "Burada sanat üretilmez de nerede üretilir?" diyen Karazeybek'in ne kadar haklı olduğunu düşünüyoruz. Söylediği gibi de oluyor. Doğayla bu kadar iç içe olan atölyede boynuzdan tuzluk, kemik saplı gümüş kaşık, çam kozalağından tarak, balık pulundan kolye, zeytin çekirdeğinden yüzük gibi akla hayale gelmeyecek aksesuarlar, bakılmaya doyulamayan sanat eserleri üretiliyor. Tabii bu sanat eserlerinin arkasında yaklaşık 30 yıllık bir tecrübe ve ilginç bir hikâye yatıyor. Üniversite eğitimini yarım bırakmış Üniversite yılları 80 darbesi öncesine denk gelen birçok insan gibi Karazeybek de eğitimini yarım bırakmak zorunda kalanlardan. Öncelikle o dönemde okuduğu ODTÜ Sanat ve Sosyal Bilimler bölümünü, daha sonra İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'ni, son olarak da Gazi Üniversitesi Ekonomi bölümünü bırakıyor. Bursa Orhangazi'deki köyüne geri dönüyor. Bir çobanın, ısıyla koç boynuzunu hayvanın gözüne girmeyecek şekilde burduğunu görünce, boynuzdan takı yapma fikri aklına geliyor ve serüven böylelikle başlıyor. Daha sonra balık omurgalarını, hayvan dişlerini, kaplumbağa kabuğunu ve kemiklerini şekillendiriyor. 1992 yılında tasarımlarını Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Müzesi'nde sergiliyor. 2006 yılında Kültür Bakanlığı'ndan 'Sedefkâr Devlet Sanatçısı' unvanını, TBMM El Sanatları Komisyonu'ndan ise teşekkür belgesi alıyor. Her yıl tasarımlarına farklılık katan usta, bu yaz da 'Atıkları nasıl değerlendirebilirim?' düşüncesiyle, meyvelerin çekirdeklerinden, kabuklarından, tahta parçalarından, çam kozalaklarından aksesuarlar üretmiş. Bu aksesuarları gümüş kakma, telkâri, mine işlemeleri, rölyef, savat işçiliği gibi sanat dalları ile zenginleştirerek göz alıcı eserler haline getirmiş. Sonrasında da internetten satışa başlamış. Amacı, geleneksel sanatları yok olmaktan kurtarmak, gelenekselliğe yenilikler katıp modernize ederek insanların bu sanatları hatırlamasını sağlamak. Geleneksel sanatları yaşatmak için elinden geleni yapan tecrübeli sedefkârın sanata gönül veren gençlere tavsiyesi ise şu oluyor: "Beşerin geçinemeyeceğiz korkusuyla kıvrandığı bugünlerde gençlere anlattığım en önemli şey, 'Korkmayın, Allah çok gani.' demek oluyor. Gidip kozalak toplamalarını söylüyorum. Toplayıp geliyorlar. Küpe yapıp satıyoruz. Allah'a şükür ekmek paramız çıkıyor. Ama toplumun hali içler acısı. Önceden Allah veriyor derdik. Şimdi hangi şahıs veriyor diye düşünüyoruz. Kulu önemsemeyen bir kültürden, kula tapan bir kültüre doğru ilerliyoruz. El sanatlarının kopan halkaları olmasın, sanatçılar kültürleri gelecek nesillere aktarabilsin diye bunların tekrar hatırlatılması gerektiğine inanıyorum." Mimar Sinan gibi yetişmek için II. Selim gibi destek gerek Zafer Karazeybek (Sedefkâr): Ben 'Gelecek nesillere ne bırakabilirim. Geleneksel sanatlarımızı nasıl dikkat çekici hâle getirip yaşatabilirim?' bunun derdindeyim. Yazık ki üretmeden tüketen bir toplum haline geldik! Sanata, sanatçıya, eserlere verdiğimiz değeri yitirdik. Bursa'da geçen yıl çok değerli bir sanatkârımız Abdülkadir Sür'ü kaybettik. Onunla birlikte bir bilgi hazinesi de gömüldü. Çünkü çırak yetiştirmezdi. Gerekçesi ise, "Ben bu sanatla kendim zor geçiniyorum. Başkasının başını neden yakayım." düşüncesiydi. Doğru bir anlayış mıydı bilemiyorum ama ben de çırak yetiştirmekte zorlanıyorum. Çocukların hepsinin geçim kaygısı var. Geçinmekte zorlandıkları için bu işi yapmak istemiyorlar. Salih Balakbabalar gibi birinin tekrar yetişmesi için Aydın Bolak Bey gibi birinin 'yap getir, yap getir' demesi gerekir. Bir Mimar Sinan yetiştirebildik çünkü II. Selim gibi sanata destek veren bir padişah vardı. Artık sanatçılar geçim kaygısı yüzünden üretemez hâle geldi. Bakın, fark ettiyseniz benim üretimim hiçbir işe yaramaz denilen malzemeler ile dolu. Biz bir şekilde bugünlere gelebildik. Çocuklar ne yapacak bilemiyoruz tabii. Üniversitelerin, Kültür Bakanlığı'nın bir şekilde sanatkârları istihdam etmesi, işadamlarının da desteklemesi gerekiyor.
<< Önceki Haber Atıklardan tasarım harikaları üretiyor Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER