Batı Afrika'yla kurulan köprüler

2009 yılının son günlerini Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın bir grup akademisyen ve gazeteciye yaptığı davet vesilesiyle, çok merak ettiğim fakat daha önce hiç ayak basmadığım bir ülkede, Fas'ta geçirdim.

Batı Afrika'yla kurulan köprüler

Eğitim alanındaki büyük eksiklerine rağmen Fas'ın; değerlendirilmeyi bekleyen kaynaklarıyla, düzgün otoyolları, hızlı trenleri ve düzenli havayollarıyla, önemli bir bölümü Fransa'da okumuş elitleriyle, görece demokratik rejimiyle, suç oranının çok düşük olduğu güvenli ortamıyla ciddi bir kalkınma potansiyeli taşıdığı muhakkak. Sponsorluğunu Florya İş Adamları Derneği'nin yaptığı gezinin amacı, Fethullah Gülen hareketi ya da Türk eğitim gönüllülerinin işlettiği okulları ziyaretti. 25-29 Aralık arasındaki beş güne sığan ziyaret kapsamında Fas'ın en büyük kenti Kazablanka yanında, turizm merkezi Marakeş, kültür merkezi Fes ve başkent Rabat'ı gördük. Kazablanka ve Fes'teki Türk okullarının yöneticileri ve öğretmenleri yanı sıra Fas üniversitelerinde okuyan Türk gençlerle, Türk ve Faslı işadamlarıyla, Faslı akademisyen ve aydınlarla görüşme imkânını bulduk. Böylelikle gerek Müslüman çoğunluklu ülkelerin en batısındaki Fas, gerekse oradaki Türk okulları hakkında bilgi edindik. Bu yazı dizisinde, gezi dolayısıyla edindiğim bilgileri ve izlenimleri okurlarla paylaşmak istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Fas'a gitmek için vize alma zorunluluğu yok. İstanbul'dan bineceğiniz bir uçakla 5 saat kadar sonra Fas'ın en büyük kenti ve ticaret merkezi Kazablanka'ya varmak mümkün. Geçen mart ayından bu yana THY'nin her gün saat 10.00'da İstanbul'dan, 14.00'te Kazablanka'dan kalkan tıklım tıklım dolu uçağı Türkiye ile Fas'ı (ya da Arapça adıyla Magreb, Fransızca adıyla Maroc, İngilizce adıyla Morocco'yu) birbirine bağlıyor. Fas Havayolları ve Air Arabia da haftada üçer gün aynı hatta uçuyor. Dünyaya meraklı, üstelik oldukça da açık bir Türkiye yurttaşı olmama rağmen, gitmeden önce Fas hakkında bildiklerim çok sınırlıydı. Humphrey Bogart ile Ingrid Bergman'ın oynadıkları, hayal meyal hatırladığım ünlü "Casablanca" filminin 1942'de burada çevrildiğini biliyordum. Ablalarımdan, bundan yarım asır kadar önce bir gemi seyahatiyle geldikleri Kazablanka'da büyülü bir güzellikle karşılaştıklarını dinlemiştim. Fas'ın, Afrika'nın kuzeybatı ucunda yer aldığını, Avrupa'nın güneybatı ucundaki İspanya'dan Cebelitarık Boğazı'yla ayrıldığını, 8. yüzyılda Cebelitarık'ı geçerek İspanya'yı fetheden İslam orduları komutanı Tarık Bin Ziyad'ın burada doğduğunu, Kuzey Afrika'da Osmanlı egemenliğinin uzanamadığı yegane diyarın burası olduğunu, nüfusunun hemen tamamının (% 99) Müslüman, bunların bir bölümünün Berberi olduğunu, 1912�56 arasında Fransız sömürgesi olduğunu, önemli sayıda Faslının Fransa'da yaşadığını, bugün meşruti monarşiyle yönetildiğini, Türkiye gibi 1987'de Avrupa Ekonomik Topluluğu'na üyelik başvurusunda bulunup reddedildiğini, bizimkini örnek alan bir Adalet ve Kalkınma Partisi'ne sahip olduğunu biliyordum... O kadar. AFRİKA İLE AVRUPA KARMASI Şimdi hem yerinde gördüklerimle hem de bu ziyaret vesilesiyle okuduklarımla Fas hakkında çok daha fazla şey biliyorum. Öncelikle belirtmem gereken; Fas'ın olağanüstü güzel bir doğaya ve Afrika ile Avrupa karması fevkalade ilginç kültüre sahip bir ülke olduğu. Türkiye'nin yaklaşık üçte ikisi kadar geniş bir yüzölçümü (460 bin kilometrekare), yaklaşık yarısı kadar nüfusu (35 milyon) var. Nüfusun yaklaşık yarısı kentlerde yaşıyor. Denetimi altında tuttuğu Batı Sahara da dahil edilirse, Fas'ın Atlantik kıyısı neredeyse ABD'nin Atlantik kıyısı kadar uzun. Ülkenin kuzeydoğudan güneybatıya çapraz uzanan Atlas dağlarının doğusunda kalan dar kesim çöl, batısında kalan geniş kesim ise (Kazablanka dönüşü uçakta rastladığım ve 32 ülkeye akümülatör sattığını söyleyen, Boğaziçi Üniversitesi'nden eski bir öğrencimin ifadesiyle) bir "golf sahası"nı andıracak kadar düzlük ve zeytin, çam, palamut ve keçiboynuzu ağaçlarıyla kaplı yemyeşil bir topoğrafya Dört milyon nüfuslu, bütün evleri beyaza boyalı Kazablanka'nın ("Casablanca / Beyaz Evler") palmiyelerle süslü kıyıları; bir milyon nüfuslu, bütün evleri kendine özgü bir kızıla boyalı olduğu için "Kızıl Şehir" olarak anılan Marakeş'in (yılanların oynatılıp maymunların hünerlerini sergilediği) UNESCO tarafından korumaya anılan tarihi Cemaa El İfna meydanı; yine bir milyon nüfuslu Fes'in surlar içinde kalan ve Mardin'i andıran eski şehri (Medina Kadima) kuşku yok ki dünyanın en görülmeye değer yerleri arasında. Görebilseydim eminim bu tavsiyelerime Tanca'yı ve ("Fas'ın Antalyası" denilen) Agadir'i de ekleyecektim. Fas'a gelen (çoğu Fransız ve İspanyol) turistlerin sayısının bu yıl 10 milyona ulaşması bekleniyor. Gelişkin bir belediyeciliğe tanıklık eden temiz ve tertipli caddeleriyle, bakımlı binalarıyla, her türlü ihtiyacın karşılanabildiği çarşı pazarlarıyla, hayli gelişmiş altyapısıyla Fas'ın turizm gelirlerini hızla artırmaya aday olduğu besbelli. Fas'ta kişi başına düşen gelir (Dünya Bankası 2008 sayılarıyla) Türkiye'nin yaklaşık dörtte biri, yani 2.500 dolar dolayında. Fakat Fas görünürde bundan çok daha zengin bir ülke. (Kıtayı tanıyanlara göre, Güney Afrika Birliği'nden sonra Afrika'nın en müreffeh ülkesi.) Bunda kayda girmeyen gelirlerin payı olabilir. Bu izlenim, kentlerle köyler ve bölgeler arası gelir dağılımının hayli bozuk olmasından da kaynaklanabilir. Başta Avrupa ve Körfez ülkelerinden gelen yatırımlarla, 2007'de % 7'ye kadar yükselen ekonomik büyümeden pay alan toplum kesimleri sınırlı. Faslı sosyal bilimcilerden aldığımız bilgilere göre nüfusun % 10'u çok varlıklı bir kesim. Nüfusun % 50'lik bölümü orta hallilerden oluşurken geri kalan ve çoğunlukla Berberilerin meydana getirdiği kesim çok yoksul. 2004 sayımına göre 15 yaş ve üzeri erkeklerin % 35'i, kadınların ise % 60'ı okur�yazar değil. Eğitim alanındaki büyük eksiklerine rağmen Fas'ın değerlendirilmeyi bekleyen kaynaklarıyla, düzgün otoyolları, hızlı trenleri ve düzenli havayollarıyla, önemli bir bölümü Fransa'da okumuş elitleriyle, görece demokratik rejimiyle, suç oranının çok düşük olduğu güvenli ortamıyla ciddi bir kalkınma potansiyeli taşıdığı muhakkak. Batı ülkeleriyle çok yakın ilişkilere, AB ve ABD ile serbest ticaret antlaşmalarına, hayli liberal yabancı sermaye mevzuatına sahip olan, yurtdışında çalışıp gelirlerinin önemli bir kısmını ülkeye gönderen (1 milyonu Fransa'da) 3 milyon dolayındaki yurttaşı olan, geçen yıl 8 milyon yabancı turist celbeden Fas'ın ekonomik bakımdan dünyaya hayli açık bir ülke olduğu kesin. Ekonomik bakımdan dünyaya açıklığı, Fas'ı siyasî açıdan da açık toplum olmaya doğru götüreceği düşünülebilir. Ama bugün için hayli otoriter bir rejime sahip. 46 yaşındaki Kral VI. Muhammed ya da Melik Mohammed Sedis'in, seçimle gelen parlamentoya göre çok geniş yetkileri var. Yürütmenin başı, ordunun başkomutanı, "Müminlerin Emiri" sıfatı ve Hazreti Muhammed'in soyundan gelme iddiasıyla ülkenin sadece siyasî ve askerî değil aynı zamanda dinî lideri. Anayasaya göre başbakan ve bakanları, valileri ve yargıçları atadığı gibi azledebiliyor; kanunları veto edebiliyor ve kanun çıkarabiliyor; parlamentoyu feshedip seçimlerin yenilenmesine karar verebiliyor, dilerse ülkeyi kararnamelerle yönetebiliyor. Kralın siyasî gücü yanında azımsanmayacak ekonomik gücü de var. Kişisel servetinin değerinin 2,5 milyar doları bulduğu ve sahip olduğu işletmelerin GSMH'deki payının % 6'yı bulduğu hesaplanıyor. (Bkz. The Economist, 27 Ağustos 2009) 1999'da ölen (hayli müstebit olup, pek sevilmeyen) babası II. Hasan'ın yerine tahta geçen VI. Muhammed, büyük halk desteğine sahip. Bu yıl yapılan bir kamuoyu yoklamasına göre halkın % 91'i kralı başarılı buluyor; yarısı da Fas'ın bir demokrasi olduğu inancında. Ne var ki bu yoklamanın sonuçlarını yayımlayan dergiler, güvenlik yetkililerince toplatılıp imha edildi. Zira, hükümet sözcüsüne göre, kamuoyu yoklaması aracılığıyla da olsa monarşi tartışma konusu yapılamazdı(!) Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütüne göre, son on yılda kralı eleştirdikleri için gazeteciler 25 yıl hapis ve 3 milyon dolar para cezasına çarptırıldı. İstihbarat yetkililerine göre, Suudi Arabistan tarafından desteklenen Vahabilik ve İran tarafından desteklenen Şiilik Fas için tehdit oluşturmakta. Cezaevlerinde bin dolayında radikal İslamcı bulunduğu bildiriliyor. (Bkz. New York Times, 27 Ağustos 2009) Seçim kanunu herhangi bir partinin tek başına iktidara gelmesine izin vermiyor; kurulan bütün hükümetler, çok sayıda partiden oluşan koalisyonlar oluyor. Ülke her biri ortalama 3 adayın seçildiği 95 seçim çevresine ayrılmış durumda. Uygulanan nisbi temsil sistemi öyle ki, en çok oy alan partinin birinci sıradaki adayı seçiliyor, fakat ikinci adayının seçilebilmesi için herhangi bir rakip partinin adayından en az iki kat oy alması gerekiyor. Hükümetlerin yönetimdeki etkisizliği yanında sandığa hile karıştığına dair iddialar, seçimlere olan ilgiyi ciddi bir şekilde azaltmış durumda. 1984 yılında yapılan seçimlerde katılma oranı % 67 iken, 2002'de % 52'ye indi, 2007'de yapılan son seçimde % 37'yi geçmedi. Fas'ta din ve etnik temelli partilerin kurulması yasak. 2007'de yapılan son parlamento seçimlerine 33 parti katıldı. İslamî eğilimli, yolsuzlukları eleştiren, siyasî reform isteyen ve Türkiye'deki adaşını model aldığını söyleyen Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (Fransızca kısaltmasıyla PJD) 295 sandalyeli meclisteki sandalye sayısını ikiye katlayarak, kralı üyeleri arasından bir başbakan atamaya zorlayabileceği tahmin ediliyordu. Fakat PJD sandalye sayısını 42'den ancak 47'ye çıkarabildi; rakip partilerin oyları satın almak suretiyle başarısını engellediğini ileri sürdü. (Bkz. The Economist, 11 Eylül 2007) 'MÜMİNLERİN EMİRİ' 2012'de yapılacak seçimleri henüz bir yıl önce kurulmuş olan, fakat geçen 29 Mayıs'ta yapılan yerel seçimlerde oyların % 22'sini toplayan Asalet ve Modernlik Partisi'nin (Fransızca kısaltmasıyla PAM) kazanacağı ileri sürülüyor. Bu partinin başkanlığını, basın tarafından "kralın dostu" olarak anılan Fuad Ali El Himma yapıyor. (Bkz. The Economist, 2 Temmuz 2009) Kral, yalnızca korumakla görevli olduğu İslam inancına bağlı olanların değil, Hıristiyan ve Yahudiler için de "Müminlerin Emiri". Devletin resmî dini, Sünniliğin Maliki mezhebi. Vakıflar ve İslam İşleri Bakanlığı, (bizdeki Diyanet İşleri Başkanlığı'na benzer şekilde) bütün camileri, hutbeleri, Kur'an kurslarını ve okullardaki zorunlu din dersleri dahil bütün dinî faaliyetleri denetliyor. Geçen mart ayında, Şii inancını yaymaya çalıştığı gerekçesiyle Iraklılar tarafından işletilen, 30 yıldır faaliyet gösteren bir özel okul kapatıldı; Sünnileri Şii yapmaya çalıştığı gerekçesiyle İran ile diplomatik ilişkiler kesildi. Fas'ta ibadet özgürlüğü var, ama din değiştirme özgürlüğü yok. Giyim kuşam, dinî sembollerin taşınması konusunda herhangi bir kısıtlama yok. Kadınların bir kısmının başı örtülü, bir kısmının değil. Müslümanlarla evlenmek isteyenler İslam dinini benimsemek zorunda. Hıristiyan misyonerler sınır dışı ediliyor. İslam dini aleyhine beyanlar cezalandırılıyor. Yüksek Ulema Kurulu, krala neyin İslam'a uygun olup olmadığı konusunda fetva veriyor. 69 vilayetin de ayrı birer fetva kurulu var. Fas'ta İslam dininin ulema tarafından temsil olunan resmî yorumu dışında, halk yorumları da mevcut. En güçlüleri Ticani ve Kadiri tarikatlarından oluşuyor. Nakşibendilik buraya hiç uzanmamış. Fas'ta kamu hukuku alanında Fransız ve İspanya'dan alınan laik yasalar geçerli. Özel, aile hukuku alanında ise gerek Müslümanlara ve gerekse Yahudilere dinî kurallar uygulanıyor. Yüksek Ulema Kurulu'nun fetvasıyla 2004'te kabul edilen yasa ("Mudavana") özel hukuk alanında köklü değişiklikler getirdi: Boşanma adlî sürece bağlandı. Kadınlara boşanma davası açma hakkı tanındı. Kadınlar için evlenme yaşı 15'ten 18'e çıkarıldı. Erkeklere ikinci bir eş için birinci eşin onayını alma zorunluluğu getirildi. "Mudavana" dinî çevrelerin büyük tepkisiyle karşılaştı. Bu yıl yapılan bir yoklamaya göre, halkın yaklaşık yarısı bununla kadınlara çok fazla hak tanındığı kanısında. (Bkz. New York Times, 19 Ağustos 2009) ŞAHİN ALPAY
<< Önceki Haber Batı Afrika'yla kurulan köprüler Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER