Estonya’nın Reval şehrinde bir araya gelen
İngiltere Kralı VII. Edward ile Rus Çarı II. Nikola arasında
Makedonya’nın, hatta
Osmanlı Devleti topraklarının paylaşıldığına dair haberler “bir kısım” dış basında boy göstermekte ve dedikodusu bile
Abdülhamid rejimine nicedir diş bileyen İttihatçıları acilen harekete zorlamaktaydı.
Güya
Karadeniz ve
Boğazlar Rusya’ya bırakılıyor,
Mısır,
Sudan ve
Basra körfezine kadar
Irak İngiltere’nin oluyor,
Fransa ise
Suriye ile
Lübnan’ı alıyormuş.
Bu dedikodular o kadar büyütülmüş ve yaygınlaşmıştı ki, haberi duyan Resneli Niyazi’nin gözlerine tam üç gece uyku girmemişti. Neden acaba? Birazdan anlayacağız bunu. Ancak şimdi Meşrutiyet’in ilanına giden yolun kırılma noktasını tekil eden bu haberin doğru olup olmadığını sorgulamamız gerekiyor.
Bir kere, konu üzerinde
Tarih ve Toplum dergisindeki (Sayı: 24,
Aralık 1985, s. 16-19) öncü makalesiyle yol açan Orhan Koloğlu’nun dediği gibi, hadi Çar belki kendi kafasından böyle bir oldu bittiye girişebilirdi ama Kralın, hükümetçe onaylanmadan bu derece hayati önemde bir siyasî kararı alması, alsa da uygulatabilmesi çok zayıf bir ihtimaldi. Kaldı ki, Kral, Reval’e
Başbakan ve
Dışişleri Bakanı’nı yanına almadan müsteşarlarla vs. gitmişti. Yani “Kral Edward’ın yanındaki uzmanlar arasında siyasal karar verecek nitelikte kimsenin bulunmaması bu açıdan önem taşıyordu.”
İki. Görüşme, uzun zamandır zeminini Fransa’nın döşemekte olduğu bir Antant’ın (İtilafın) son halkasıydı. 1870’de Sedan’da
Almanya karşısında yerle bir olan Fransa,
Almanya’yı bu birliğin dışında tutabilir ve kin tuttuğu rakibini bir çember içine alabilirse kendisini güvencede hissedecekti. Dolayısıyla
hedef, Osmanlı değil, Almanya idi. (Kaynak verip başınızı şişirmek istemiyorum ama meraklılara H.A.L.Fisher’in “A History of Europe” adlı
Avrupa tarihinin cilt 2, sayfa 1084 vd. ile W. Kay Wallace’ın “Thirty Years of Modern History” adlı e
serinin 48-50. sayfalarına bakmalarını öneririm. Diğer kaynakları, www.mustafaarmagan.com.tr adresinde bulacaksınız.)
Reval görüşmesinin bir başka sebebi ise uzun zamandır Rusya ile yakınlaşmakta olan
Avusturya’ya Abdülhamid’in ustaca attığı kancadır. Uzun zamandır istedikleri
demiryolu imtiyazını vererek Avusturya’yı tarafsız kalmaya zorlayan Abdülhamid’in bu adımı Rusya’yı karıştırmış,
İngiliz ve
Fransızların Almanya’yı yalnız bırakma ve Avusturya-
Macaristan İmparatorluğu’nu yanlarına çekme girişimlerine
darbe indirmişti. Reval’den sızan haberlere bakılırsa Almanların Rusya ile yakınlaşma çabaları İngiltere ve Fransa tarafından bitirilmiş görünüyordu.
İşte Avusturya ve Alman basınında, Reval buluşmasının gizli gündeminin Makedonya’nın ve
Osmanlı Devleti’nin paylaşılması şeklinde yansıtılmasını masumca bir girişim olarak değerlendirmek için İttihatçılar kadar saf olmak gerekiyordu. Burada düpedüz bir istihbarat savaşının içine düşmüştük ve
Türkiye kamuoyunu herkes kendi açısından ifsat etmekle meşguldü. Koloğlu, Alman ve
Viyana basınından alıntılarla gazetelerin, Reval’de
ekonomik çıkar ve saygınlıklarının nasıl yara aldığı ve bir anti-Alman cephenin oluşturulmakta olduğu ısrarının altını çiziyor.
Halbuki Reval tutanakları yayınlandığında görüldü ki, Kral-Çar görüşmelerinde ayrıntıya girilmemiş, dostluk mesajları verilmiş, Almanya ile ilişkiler, bir de Baltık-
Kuzey Denizi sorunları ele alınmıştı. Ayrıntılar müsteşarlar düzeyinde ele alınmakla birlikte Sir Hardinge’in tuttuğu zabıtlardan Makedonya sorununun tartışıldığını, bir formül arandığını fakat karara varılamadığını görürüz. Bundan sonra
İran,
Afganistan,
Girit, Avusturya’ya verilen demiryolu imtiyazı gibi konular görüşülmüştür.
Yani zabıtlarda Makedonya ve Osmanlı topraklarının paylaşılacağına dair bir “
anlaşma” asla yoktur. Rusya, İngiltere’yi kendi çizgisine çekmeye çalışmışsa da, İngiltere hiçbir vaatte bulunmadan görüşleri dinlemekle yetinmiştir! Bu kadar.
Bu kadar mı? Değil henüz. Asıl sarsıcı bilgi bundan sonra.
Peki işin aslı buydu da, İttihatçılar neden birdenbire celallendiler Reval’i duyunca? Onun cevabını, Koloğlu’nun, “
Times”ın Viyana muhabiri Steed’in kitabından yaptığı bir alıntıda buluyoruz. Beraber okuyalım:
“Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın Alman Yahudisi basını, Çar ile Kral Edward’ın görüşmesini statükoya (mevcut duruma) karşı bir
komplo olarak nitelemeyi ve burada Padişah’ın hükümranlığına ve toprakları üzerindeki otoritesine karşı bir saldırı şeklinde görmeyi
tercih ettiler.
Selanik ve Makedonya’nın Abdülhamid karşıtı Genç Türk suikastçılarına toplanma yeri hizmeti gören BÜTÜN ÖZEL MASON LOCALARINDA Reval buluşmasının Avusturya-Alman versiyonu yayıldı ve Osmanlı İmparatorluğu’nu tehdit eden felakete karşı hazırladıkları eylemi hızlandırmaları öğütlendi.”
Demek ki neymiş? Birincisi, İttihatçılarımızın kafası, güvenli diye toplandıkları Mason localarında bir güzel yıkanıyormuş. İkincisi, çoğu Reval’i
yabancı gazetelerden ve Makedonya’daki konsolosluklardan öğreniyorlarmış. Bir de aralarına karışan ajanların faaliyetini sayarsanız tablo aşağı yukarı tamamlanır.
İşte 3 gece uykusuz kaldıktan sonra 3 Temmuz 1908 günü tabur kasasındaki paraları ‘ödünç’ alarak dağa çıkan Niyazi Bey’i günlerdir uykusuz bırakan haber böyle bir dezenformasyonun eseriydi. Zaten o sırada Mekadonya
Mali Komisyonu’nun Fransız delegesi M. Steeg İttihatçıların Makedonya’nın ıslahatıyla değil, Abdülhamid rejiminin devrilmesiyle ilgilendiklerini söylerken bize bir ipucu uzatıyordu aslında: İttihatçıları ateşleyen asıl neden dışta değil içerideydi.
Tam da Reval görüşmelerinin gerçekleştiği günlerde Abdülhamid’in hafiyeleri bu gizli cemiyetin şifresini çözmüşler ve merkeze doğru hızla ilerliyorlardı. Muhtemelen birkaç gün sonra cemiyet deşifre edilecek ve seri tutuklamalar başlayacaktı. (Niyazi Bey’in hatıratında Selanik’e gelen bu ‘müfsidler’den nefretle bahsetmesi boşuna değil.) Ya yakayı ele verecekler ya da dağa çıkacaklar ve ‘hürriyet’ isteyeceklerdi.
Hürriyet istiyorlardı zira hürriyet gelirse hafiyelik bitecek ve müthiş takipten yakayı sıyıracaklardı.
Reval bahaneydi yani…
MUSTAFA ARMAĞAN - ZAMAN PAZAR