Değerli Hocam, Cehennemle ilgili tasvirleri okudukça insan dehşete kapılıyor. En düşük olanı, ateşten
ayakkabı giydirildiğinde beynin kaynamasıdır.
İşârâtü'l-İcaz tefsirinde ise, "Nasıl ki Cennet,
vücut âlemlerinin mahsulâtını taşıyor ve dünyanın yetiştirdiği tohumları bâkiyâne sümbüllendiriyor.
Öyle de, Cehennem dahi, hadsiz dehşetli adem ve hiçlik âlemlerinin çok elîm neticelerini göstermek için, o adem mahsulâtlarını kavuruyor.
Ve o dehşetli Cehennem fabrikası, sair vazifeleri içinde, âlem-i vücut kâinatını, âlem-i adem pisliklerinden temizlettiriyor" İfadesi yer alıyor. Buna göre:
1. Cehennemin bu kadar dehşetli olmasının hikmeti nedir?
2. Cehennemin ebedi olmasını hikmeti nedir?
3. Bir de Cehennem azabına ülfet edileceği, zaman içinde alışılacağına dair hadis-i şerif hangisidir? (Veysel
Akdeniz) Cehennem bir ceza yeridir ve bir
cinayetin sonucudur. Cinayet ise, bir kavram olarak "adem"dir. "Adem", bir inkârdır, bir rettir,
küfür ve şirktir. Kur'ân'ın ifadesiyle "şirk" büyük bir cinayettir.
Suçsuz bir insanı öldürmek bir tek cinayetse, Allah'a ortak koşmak, inkâr ve imansızlık milyonlarca cinayettir. Çünkü bu âlem vardır, inkârı edilemez. Var olan bir şeyi de Var Eden Birisi vardır. Hatta Var Edenin varlığı, o varlıktan daha açık ve zaruridir.
Zaten Var Eden olmasa, o varlığın varlığından söz etmenin bir anlamı yoktur. Öyle ki, taştan ağaca, kurttan kuşa, denizden karaya, güneşlerden yıldızlara kadar canlı/cansız bütün varlık âlemi kendilerini yoktan var eden bir Yaratıcının varlığını ispat ediyorlar, anlatıyorlar, gösteriyorlar. Çünkü her varlık bir sanat eseridir, sanat eseri de kendini yapan Sânii/
Sanatkârı gösterir.
Sanatkârsız bir eser olmayacağı gibi, Yaratıcısız bin yaratık da olmaz. İşte küfrü ve inkârı seçen, Allah'tan başka sebepleri, tabiatı ve tesadüfü yaratılışta birer ortak olarak gören kişi apaçık bir şirke girmiş oluyor. Ve her varlığın, kendi varlığı ve kendine has diliyle Yaratıcısını tanıdığını, tanıttığını, anlattığını ve gösterdiğini inkâr ediyor. Bütün varlıkları yalancılıkla suçluyor, onların Allah'ın varlık ve birliğine birer
delil olduklarını reddediyor. Böylece varlıklar sayısınca manevi birer cinayet işlemiş oluyor.
Bu kadar büyük cinayet suçunun temizlenmesi ve "câni"ye cezanın verilmesi gerekiyor. İşte Cehennem bu temizliği yapıyor, o câni cezasını böyle bir yerde çekiyor. Bir yerde Cenab-ı Hak, varlıkların hakkını o kâfirden alıyor. Böylece Cehennem, bir "adem/yokluk" olarak bilinen küfür/şirk/inkâr gibi şerleri ve pislikleri temizlemiş oluyor. Yoksa kâfir küfründe kalacak, câni cinayetinin cezasını görmeyecek, mazlum da hakkı ve âhı alınmadığı için
mağdur kalacaktır.
Cenab-ı Hak, mutlak
adalet sahibi olduğu, her haklının hakkını gözettiği ve verdiği için, kâfirin binlerce cinayet sayılan şirk ve küfür zulmünün hakkını ondan alıyor. Cehennem azabının bu kadar dehşetli ve şiddetli olmasının sebebi de buradan kaynaklanıyor. On kişiyi öldürene verilen cezanın şiddetiyle, âdi bir hırsız vakasına verilen ceza bir olmayacaktır.
O
katile dünya ölçülerinde ağırlaştırılmış müebbet cezası verildiği gibi, hücreye atılır, diğer mahkumlara tanınan birçok haktan mahrum edilir. Kâfir de, küfrünün karşılığını Cehennemde çok ağır ve şiddetli azap çeşitleriyle görür. Cehennem azabının kâfir hakkında ebedi ve sonsuza kadar devam etmesinin sebebi de açıktır.
O kâfir dünyada binlerce sene yaşayacak olsaydı, o küfürden vazgeçmeyecekti, devam edecekti. Bunun için nihayetsiz küfür, nihayetsiz Cehennem azabını gerektiriyor. Bir katil, katli bir dakikalık bir süre içinde işlediği halde hapishanede trilyonlarca dakika ceza çektiği, hatta ömür boyu orada kaldığı gibi, kâfir de 70-80 senelik ömrünü küfür içinde geçirdiği için ebedi olarak Cehennemde kalıyor. Diğer sorunuzun cevabını da önümüzde günlerde verelim nasipse.
MEHMET PAKSU-BUGÜN