'Çobanlık yaptığım günleri özledim'

Oynadığı her rolün hakkını veren Erkan Can, bu kez Çakal filminde kirli işlerin adamı Celayir'i canlandırıyor.

'Çobanlık yaptığım günleri özledim'

Mahalle hayatının artık bittiğini belirten usta oyuncu, "Mahallede olmak, sohbet etmek, oyuncu olmaktan çok daha mutluluk verici." diyor. Bütün rollerini araba kullanırken çözdüğünü belirten ünlü aktör, otuz yıllık izci olduğunu ve navigasyonunun iyi olduğunu söylüyor. Siz mahalle kültüründe büyümüş birisisiniz. Oynadığınız 'Çakal' filmindeki mahalle ile eski mahalleler arasında nasıl bir uçurum görüyorsunuz? Çok şey değişti. O eski mahalle kültürü kayboldu, yok. Her şey başka oldu, karıştı. Belki Anadolu'da var yine, ama İstanbul için bitti. Ama İstanbul'da hâlâ bir mahallenin son izlerini sürüyor ve yaşıyorsunuz, öyle değil mi? Kopamıyorum, olmuyor çünkü. Bu film işleri filan, bunlara ara verip mahalleye dönmek istiyorum. Tiyatroya ve diziye devam edeceğim bir süre. Zamanı kontrol edemez oldum. Biraz rölantiye almak istiyorum hayatımı. Olacak olan oluyor zaten, 'Sadece susayan değil, su da susayanı bulur.' derler ya. Ben öyle yaşarım, istem dışı zorlamalar varsa onları bıraktım, kendi ritmimi buldum gibi. Mahallede olmayı, tamirhanede, çay ocağında sohbet etmeyi çok seviyorum, kendimi mutlu ve rahat hissediyorum. Oyunculuktan daha mutluluk veren bir şey mi bu? Kesinlikle öyle! Son dönemde bu beni sıkmaya başladı, 'Nereye gidiyorum, ne oluyor?' dedim. Eskiden mahallecilik vardı, Bursa'dan İstanbul'a taşınınca yıllarca mahallesiz kaldım burada. Bursa'ya gidiyorum, buraya alıştığım için orada da canım sıkılıyor, mahalleli değişmiş, gençler-çocuklar büyümüş. Yaşlandığımızı gösteriyor mahalle. Herkes çocukluğunu arıyor ya! Nasıl bir çocukluktu sizinkisi? Çok güzel bir çocukluk geçirdim. Boş arsalar, bahçeler meyve dolu... Yemek yemezdik, bahçelerde meyveyle karnımızı doyururduk. Direkt dalarsın eve, sana bir zeytinyağlı ekmek verirler, yanına domates-peynir, yeter yani. Bir de babamın köyüne giderdim. Üç ay filan gelmezdim, hayvan güderdim. Dünyanın en güzel şeyi. Şimdi o günleri arıyorum. Kara meşenin altında keçi peyniri ile elinle yardığın domatesle ohh! Ben çocukluğumu arıyorum. Mahallede artık 'çakal'lar mı kol geziyor? Evet biraz öyle oldu tabii. Bunun sorumlusu gelmiş geçmiş hükümetlerdir. Her şey eğitimle başlıyor. Bu eğitim durumumuz güzel olsaydı başka türlü olurdu. Eskiden köy enstitüsü vardı, onunla ilgili bir film çekeceğiz önümüzdeki yaz. Köy enstitüsü olsaydı her şey çok güzel olurdu ve herkes birbirini anlardı diye düşünüyorum. O eski öğretmenleri yetiştirecek kapasitede öğretmen yok bana kalırsa, geçmiş olsun! Benim babam köy enstitüsü mezunu idi, eline keseri alınca ev yapar, hayvan doğurtturur, ağaç aşılar, yol yapardı. Şimdi çarşı pazar karışık. Sizde de var mı el mahareti? Vardır, benim çakım hep yanımdadır. Bir tahta bulur onunla bir şeyler yaparım. Mesela Kapıları Açmak dizisinde marangoz ustasını oynuyordum. Boş zamanımda bir çam kabuğu ile çok güzel bir tekne yaptım. Elim yatkındır. Artık mahalleyi geçtik okulların bile ağır abileri var. Ne olacak böyle? Eee... Çakal'da anlattığımız bu, 'Bu yol kötü.' diyoruz. Akın karakterinin seçtiği yol doğru yol değil ve sonuçta herkes kaybediyor zaten. Gençlere bakmak lazım. Gençlerle çalışıyorum, melekeleri kaybolmuş. Her şey elektronik, başka bir şeye gidiyoruz. Buralara da bakmak lazım. Birlikte çalıştığım gençlere kızarak rüzgar yapıyorum. (Gülüyor) Kulaklarını da çekerim tabii, o da ayrı bir mevzu. Okuyan gençlerimiz çok az. Siz okuyan biri miydiniz küçükken? Çok haylaz biriydim. Tiyatroya gidince başladım okumaya. Çok meraklı bir çocuktum, Bursa'nın orasından girer, kaybolur, başka mahallesinden çıkardım. Ama abilerimi dinleyen bir çocuktum. İyi konuşan biri varsa araya girmem, oturur sonuna kadar dinlerim. Çocukken büyüklerle dolaştım hep. Eskiden kavga olurdu, abiler ayırırlardı mutlaka. Şimdi silah çekiyorlar, tak diye vuruyorlar. Çocuklukta sizi tiyatroya yönlendirmeselerdi ne olurdu Erkan Can? Gemici, denizci olmayı istiyordum. Kafamda o vardı. Onu da yaptım hatta. Askerlikten sonra Panama bandıralı bir gemiyle gidiyordum, her şeyim tamamdı. (Gülüşmeler) Son anda belediye konservatuvarını girip kazandım. İyi ki gitmemişim. Dünyanın en zor mesleği, ne olurduk bilmiyorum yani. Kaptan olma hayali var mı? Var tabii, ehliyetimi alacağım şimdi. Teoride iyi bilirim denizciliği. 30 yıllık izciyim, navigasyonum iyidir yani. (Gülüşmeler) Erkan Can oyunculuğu bırakıp denize açılır mı? Yok oyunculuğu bırakmam. Ama bir yelkenli yapacağız işte. 8 yaşında bir kızım var. Eğer ona denizi aşılayabilirsem, o kaptan olsun, ben onun miçoluğunu yaparım. Alsın gitsin, dünyayı dolaşsın, Cebelitarık'ı geçsin. İyi bir denizci kararlarını kendisi aldığı için hayatta da başarılı olur. İyi bir denizci olursa gözüm açık gitmez, adı da Deniz zaten. Ben rollerimi hep araba kullanırken çözerim Mahallenin Muhtarları dizisi, oyunculuğunuzun öne çıkmasını engelledi mi? Yoo... Dizilerden bizi sinemaya seçtiler. Eskiden tiyatrodan seçerlerdi. Dizilerde kameranın teknik dilini öğrendim. Bu da bana çok zevkli geldi. Bu iş zaten popüler bir iş, ben popülist olma taraftarı değilim. Bu çelişki değil mi ama? Bu işin kaderi. Ben de popülist durumlara girmemeye çalışıyorum. Ne soruyorlarsa cevaplıyor, yürüyüp gidiyoruz işte. O kadar! Artık bunlara da son, kafamı dinleyeyim biraz. Kızımı göremiyorum 15 gündür. Çocuğun en güzel yaş dönemi kaçıyor yani? Kaçırıyorum abi. Şimdi nasıl olacak? Buralardan canım sıkılıyor işte. Bir de her yere yetmeye çalışıyoruz. Bursa'da akrabalar, asker arkadaşları, izci arkadaşlar var, göremiyoruz, ilgilenmek lazım. Bu babadan kalma bir alışkanlık. 'Hak, hukuk, adalet!' Babamın tek çerçevesi bu idi. Çok tecrübeli bir oyuncusunuz ve başrol oyunculuğunuz çok az. Bu sizin tercihiniz mi? Olmadı. Öyle bir rol gelmedi. Bence başrol, orta rol yoktur, rol roldür. Ama daha zayıf rolü seçiyorsunuz. Hayattaki tercihlerinizle örtüşüyor gibi rolleriniz? Eh biraz öyle. Mesela Macbeth'te Macbeth'i oynamak istemem, sarhoş kapıcıyı oynamak isterim. Hayata dair çok şey anlatır ya da Hamlet'teki mezarcıyı oynamak isterim. Ayrıntılar önemli benim için. Ama iyi bir başrol gelirse de oynarım. Niye gelmiyor? Genç değiliz, yaşlandık. (Gülüşmeler) Hiç öyle değil bence. Uyumlu birisiniz, çok para istemiyorsunuz, iyi bir oyuncusunuz. Eee? Evet öyleyim ama önümüzdeki maçlara bakacağız. (Gülüşmeler) Hayat öyle getiriyor, ben de bundan rahatsız değilim. Gelen pasa bakıyorum. Oynadığınız her rolle barışık mısınızdır? Bütün rollerimi severim. Amatör ruh da kalmadı artık. Bir rolü okurum ve onu kafamda gezdiririm. Hayat içinde onun denemelerini yaparım, espri gibi yapar anlatırım. 'Bu adam nasıl yürür'ü çalışırım yürürken. Ben hep araba kullanırken çözerim rolleri. Uzun yol, basarım, nereye gelmişsem? Nereye gitmişsem artık, bakmam. Sonra durur geri dönerim eve. Bir tek arabada dinlerim müziği. Mafyavari sert rollere son, artık oynamayacağım Filmde çok küfür olduğuna dair eleştiriler var? Bu yönetmen ve senaristin tercihi ama hayat bu dönemde sert yani. Eskiden küfür filan yoktu. Biz ülke olarak bu tür şeyleri hep hasır altı ederiz. Biraz sallayalım istedik, abartı vardır belki, bazılarına sert gelebilir ama hayat böyle. Hayatın bu yanını da görmek lazım. Yabancılaştırma efekti gibi kullanıyoruz bunu. Evet biraz sert bir film, 18 yaş altı için değil. Bu film, gençlere "Hoop bir dakika" der. Gemide filminde mi daha çok küfür vardır Çakal'da mı? Bilmiyorum ki, ikisi de aynı gibi. Bu bir erkek muhabbeti filmi. Erkekler böyle yani. Yakası açılmadık küfürler hep askerlikten çıkar. 20 ay yaptım askerliği. Mafyavari rollerde görünüyorsunuz hep. Değişecek mi bu? Bu da bu filmle sondur, bunu değiştireceğim artık. Bir süre böyle bir rolde bulunmayacağım. Bütün filmler sonuçta bir kıssadan hisse barındırıyor. 30 yılı aşan oyunculuk hayatınızın kıssadan hissesi nedir? (Düşünüyor) Oyunculukta yaptığımız işin en iyisini ve en dürüstünü yapmamız gerekiyor. Hayatta da doğru dürüst olmak gerekiyor. Babamın vasiyeti budur: "Vasiyetimdir çoluğuma çocuğuma/Kimsenin hakkını almasınlar kucağına/Uykularımı kaçırıyorsun benim bu çağımda/Bende bunları sen yarattın o günlerin canavarı" diye bir şiiri var babamın, bir rüya görüyor ve ondan sonra yazıyor bunu. Bir haber okumuştum. Cihangir'de fotoğrafınızı çeken bir magazin muhabirine "Siz kim oluyorsunuz, hepinizi döveceğim." dediniz mi cidden? Kim oluyorsunuz demedim, "Kimsin oğlum sen?" dedim. Bu dile pelesenk olmuş bir laf, hafif bir rüzgardır bu. Bana gelip dese "Çek oğlum." derim. Ama şekil yanlış. İleriden bir şey yapıyormuşum gibi gizli saklı, bin tane çekti artık, rahatsız oldum. Eşşek saatimiz var, eşref saatimiz var yani abi. (Gülüşmeler) Dedik yani bunları, ama yapacağımız anlamına gelmez. Bunu hak eden var. Magazinden uzak duruyorum zaten ben. Ama bir estetiğinin, ölçüsünün olması lazım.
<< Önceki Haber 'Çobanlık yaptığım günleri özledim' Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER